Susma Platformu ‘Eskişehir’de kültür sanat ortamını’ tartıştı

Susma Platformu 11 Mart 2021’de gerçekleştirdiği çevrim içi etkinlikte Eskişehir’de kültür sanat alanında çalışanlarla bir araya gelerek; şehirdeki üretim ortamını, pandeminin etkilerini ve Eskişehir’deki yeni alternatifleri konuştu. Serbest Kürsü formatında gerçekleşen etkinliğin değerlendirmesini Ankara temsilcisi Alican Acanerler yazdı


ALİCAN ACANERLER

Susma Platformu tarafından 11 Mart 2021’de düzenlenen “Eskişehir Kültür Sanat Ortamı” başlıklı etkinlikte kentteki kültür üreticileri ile bir araya gelindi. Serbest Kürsü özelliğini taşıyan etkinliğin ilk kısmında Eskişehir’in son dönemde geçirdiği dönüşümlerin sanat ortamı üzerinde etkileri ele alındı. Susma Platformu Ankara Temsilcisi Alican Acanerler tarafından yürütülen ve Zoom üzerinden gerçekleşen çevrim içi etkinliğe Yort Kitap kurucusu Osman Şişman, sanatçı Nejdet Metin ve şair-yazar Emel İrtem konuşmacı olarak katıldı. 

Susma Platformu’nun 2016’dan beri düzenli olarak yayımladığı yıllık “sansür ve otasansür” raporlarında Eskişehir’in ismi pek geçmiyor. Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde engellenen kültür sanat etkinlikleri, “Savaşa Hayır” protestolarının engellenmesi ve pandemi döneminde sokak sanatçılarının yaşadığı zorluklar dışında sansür vakası olarak ele alınabilecek konu bulunmuyor. 2013 sonrası medyaya yansıyan başlıklara baktığımızda ise, şehirdeki sanatsal faaliyetlerin sayısının arttığını gözlemlemek mümkün.

2013 sonrası dönemde, Türkiye’den ve dünyadan modern ve çağdaş sanat eserlerinin sergilendiği Modern Sanatlar Müzesi (OMM) büyük bir sermaye girişimiyle kuruluyor; Türkiye’nin kuruluş öyküsünün belgelerinin yer aldığı Cumhuriyet Müzesi yenileniyor; cam sanatına dair sayılı örneklerin bulunduğu Türkiye’nin ilk Cam Müzesi açılıyor; 200’den fazla ünlü ismin balmumu heykelinin bulunduğu Balmumu Heykeller Müzesi, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in önderliğinde faaliyete geçiyor; Türkiye’de özel sektör tarafından hayata geçirilen ilk müze olarak nitelendirilen Eti Arkeoloji Müzesi ziyarete açılıyor ve Türkiye’nin ilk yerli aracı özelliğini taşıyan Devrim Otomobili ve Mehmetçik Buharlı Lokomotifi gibi eserlerin sergilendiği Tülomsaş Müzesi hazırlanıyor.

Tüm bu gelişmelerin art arda sıralanması kente dair olumlu bir imaj çizilmesine katkı sağlarken, kentte yaşayan kültür sanat üreticileri kente, kültür üretimine ve pandeminin üretimlerini nasıl etkilediğine dair neler söylüyor diye düşündük ve Susma Platformu olarak kendilerine Serbest Kürsü etkinliğimizle ulaşmak ve sorularımıza yanıt almak istedik..

Etkinlikte söze ilk olarak, yazar ve şair Emel İrtem kendi yazarlık öyküsünden bahsederek başladı. İrtem Eskişehir’in yazarlığı üzerindeki etkilerini sıraladıktan sonra, daha önce yaşadığı şehirlerdeki tecrübeleri ile Eskişehir’deki tecrübelerini karşılaştırdı. Yerel yönetimlerin yapılan işler üzerinde büyük etkisi olduğunun altını çizen İrtem, kültür sanat alanındaki üreticilerin uluslararası festivallere ve etkinliklerde seslerinin duyulmasında belediyelerin etkisinin olduğunu söyledi. 

İrtem, kentte yitip giden kültürel etkinliklerden bahsetti ve Nazım Hikmet Şenlikleri’nin bu konuya örnek olarak sundu. Bir proje ile ilgili belediyeye başvurulduğunda, belediye meclisinin tek bir partinin elinde olmamasının bazı kararların alımında önemli yer tuttuğunu ifade etti. 

Belediyenin yanında sivil toplum kuruluşlarının ve sendikaların yitip giden faaliyetlerin yerine kentteki kültür ortamını canlandırmak için çeşitli girişimleri olduğundan bahseden İrtem, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES) çıkardığı derginin ve düzenlediği söyleşilerin yazarlar için büyük katkılar sağladığından bahsetti. 

“BAŞKA KÖTÜCÜLLÜKLERİ DOĞURMAMAK ADINA SUSUYORSUNUZ”

Emel İrtem, ülkenin son yıllarda değişen konjonktürünün şiirindeki otosansüre etkisini, yazdığı bir şiirde yer verdiği imgenin tepkiye yol açmasından yola çıkarak şu sözlerle anlattı: 

“Zaten şiir hayatı şifreleyerek ortaya koyduğunuz bir şeydir, pek çok yaşananı alıp direkt şiire koyamazsınız, şifreleyerek sunarsınız, yoksa zaten şiir olmaz. Bununla birlikte de başka bir şeyle karşılaşıyorsunuz. Şifrelemeniz korku ve kaygı değil estetik kaygılarla yaptığınız bir şeydir, gizlemek, üstünü örtmek… Ama son yıllarda, biraz daha geri durduğumuzu hissediyorum. O kadar çok kötülük var ki o kötülüğü üretmemek adına geri duruyorsunuz, her yazdığınız başka bir şeye sebep oluyor. Söyledikleriniz başka bir kötülüğün önünü açmasın diye bazı noktalarda kendinizi frenliyorsunuz, tutuyorsunuz” 

İrtem, bir yazarın kalesinin evi olduğunu; bu evin eskiden sadece kapı ve penceresinin dışarıdaki dünyaya açıldığını ancak şu an sosyal medya ve medyadan kısacası her yerden o eve dışarıdan bir saldırı olduğunu; bir yazarın -ister istemez evine her yerden giren bu kötücül fikirlerle bir şekilde- üretim sürecinin de baskı altına girebildiğini anlattı.

Yine de özellikle pandemi sürecinde büyük şehirlerdeki yaşamın kültür sanat üreticilerini zorladığını ve Eskişehir’in sunduğu olanakların kendisine bir nebze olsun nefes açan alanlar sağladığını belirtti. Son olarak dayanışmayla zor dönemlerden çıkılabildiğine vurgu yapan İrtem, sendikayla birlikte çıkardıkları derginin üretim süreçlerinde finansal destek veren sponsor firmaların pandemide kenara çekildiklerini, ancak bir arada durmanın gücüyle yine de dergiyi çıkarabildiklerini söyledi.

“SAHNE SANATLARIYLA UĞRAŞANLARI PANDEMİ VE EKONOMİK KRİZ KÖTÜ ETKİLEDİ”

İrtem’in ardından sanatçı Nejdet Metin, stüdyosunda yaptıklarından bahsederek söz aldı. Metin’i etkinliğe katılan diğer sanatçılardan ayıran nokta şu: Kendisi bir butafor; yani sahne ve oyun sanatları için gerekli eşyaları üreten ve Türkiye’de bu alanda tam zamanlı çalışan oldukça az emekçiden biri. Plastik sanatlarla da uğraşan Metin, pandemi sürecinin en çok kendisi gibi bireysel üreticileri etkilediğinden bahsetti. 

Malzeme ve dekorların fiyatlarının pandemi öncesinde zaten hissedilmeye başlayan ekonomik kriz ortamı nedeniyle oldukça yükseldiğini söyleyen Metin, pandemiyle birlikte atölyede üretilen ürünlerin kullanılacağı oyun, etkinlik ve mekanların kapanması sonucu elinde kaldığını belirtiyor. Aslen Ankaralı ve uçak teknisyeni olan Nejdet Metin, butaforluğa başladığı sürecin Eskişehir’deki kültür ortamıyla doğrudan ilişkisini anlatırken, bir yandan da aslında dışarıdan gözüktüğü gibi kentteki sanata ve üretime olan arzın yüksek olmadığının altını çiziyor.

Susma Platformu olarak Eskişehir özelinde sansür ve otosansürü de tartışacağımız bir etkinliğe davet ettiğimiz bazı akademisyenler, bu süreçte etkinlikte yer almaktan çekindiklerini dile getirmişlerdi. Eskişehir’de sanata ve sanatçıya dair yazıp çizen, sanatın çeşitli dallarıyla ilgili araştırmalar yapan kişilerden bu tavrı görmemiz ise bizim için üzerinde düşünülmesi gereken bir başka konu olarak kayda geçti. 

Osman Şişman ise yaşanan bu durumun çok da şaşırtıcı olmadığını, yakın geçmişteki birkaç vakayı sıralayarak örneklendirdi. Anadolu Üniversitesi öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesinin ardından yapılan eylemlerde bulunan akademisyenlerin sayıca çok az olması ve OHAL Kanun Hükmünde Kararnameleri (KHK) ile işinden edilen akademisyenlere desteğini göstermekten çekinen isimlerin varlığı; Osman Şişman’ın Eskişehir’deki akademi ortamını özetlemek için üzerinde durduğu olaylardan bir tanesiydi. Şişman, üniversite gibi bir kurum çatısı altında bulunan herkesin, üzerine bir hayalet gibi çöken sansür ve otosansürden bahsetmesinin elzem olduğunu dile getirdi.

“RİSKSİZ SANATSAL ETKİNLİKLERE KURUMSAL İMZALARIN ATILMASININ MAYHOŞ LEZZETİ”

Eskişehir etkinliği duyurusunda belirttiğimiz gibi kentin, Türkiye’deki pek çok ile göre kültür ortamı açısından olanaklı görünen koşullarının gerçeği yansıtıp yansıtmadığı noktasında Osman Şişman, yerel turizmi örnek göstererek söz konusu durumu açıklamaya çalıştı. Şişman, Porsuk çayı ve kıyısındaki turistik silüeti görmek için her yerden gelen insanlara kentin asıl üstünde durduğu kültür varlıklarından asla bahsedilmediğini belirtti. 

Örneğin Hamamyolu’nun üzerinin örtülerek bambaşka bir çehreye dönüştürüldüğünü, Kent Tarihi Müzesi’ndeki sergi enstalasyonunda kentin Ermeni geçmişinden hiçbir şekilde bahsedilmediğini söyledi. Marka şehir olma sorumluluğunun ve belediyenin her kültürel girişimi üstlenmedeki gayesinin bu gibi sorunlara yol açabileceğini belirten Şişman, kentin anılmayan diğer kültür varlıklarının üstünü örtme ve görmezden gelmeye yönelik pratiklerin artık olağanlaştığından da altını çizdi.

Osman Şişman, 2015’te Üretim Bandı isimli bir fanzinin “sansür” konulu sayısını hazırlarken Eskişehir’de yaşadığı bir deneyimi Arkitera’da aktarmış ve “risksiz sanatsal etkinliklere kurumsal imzaların atılmasının mayhoş lezzeti” ifadesini kullanarak bu olağanlaşmanın sebebini anlatmaya çalışmıştı. Şişman yazısında, belediyenin kentin asıl tarihini anlatmak yerine daha risksiz sanatsal faaliyetlere sponsor olarak bazı gerçeklerin üstünü örtmeye çalıştığını ifade etmişti.

Ardından Yort Kitap’ın kurulma sürecinden bahseden Osman Şişman, Türkiye’de alternatif yayıncılık koşullarından çok da umutlu olmadığını, yayıncılığın ve içerik üreticiliğin sürdürülebilirlikten uzak olduğunu ifade etti.

Eskişehir’deki alternatifler sorulduğunda ise konuşmacılar Eskişehir Okulu ve etkinliklerinden bahsetti. Eskişehir Okulu, KHK’lar döneminde üniversitelerden atılan akademisyenlerin dayanışma akademisi adı altında sürdürdükleri bir yapı. Bu yapıda yürütülen dersler, seminerler ve tartışma forumları görevlerinden sürülmüş akademisyenlerin üretmeye devam edebilmelerini sağladı. Aynı üretim biçimiyle diğer kentlerde de devam eden okullar, pandemi döneminde  etkinliklerine çevrim içi olarak devam etti. Nejdet Metin de bireysel atölyesinde plastik sanatlar workshoplar’ı (öğretici atölye etkinlikleri) düzenlemeye devam ediyor. 

Etkinliğin serbest kürsü kısmında; Susma Platformu katılımcılarından Yaşam Bellek ve Özgürlük Derneği adına Ozan Devrim Yay söz aldı ve Eskişehir okulunun faaliyetlerine önümüzdeki aylarda devam edeceğini söyledi. Söz alan diğer katılımcılar da yerel bazda bir araya gelmenin yeni yöntemlerinin üzerinde birlikte düşünülmesinin değerli olduğunu vurguladı. 

Ozan Devrim Yay ayrıca Tepebaşı Belediyesi’yle daha önce yaşadıkları bir “belgesel gösterimi engellenmesi” sansür olayından da bahsetti. Yaşam Bellek ve Özgürlük Derneği tarafından gösterilmek istenen Roboski hakkında bir belgeselin belediye tarafından engellendiğini dile getiren Yay, Mıgırdiç Margosyan ile ilgili hazırlanan başka bir belgeselin de yine benzer gerekçeler gösterilerek engellendiğini hatırlattı. Ozan Devrim Yay, Kürt sorunu ve anadil meselesi gibi konularda Eskişehir’deki belediyelerin sansür uyguladığının altını çizdi. 

Eskişehir özelinde gerçekleşen etkinlik, Susma’nın bu proje döneminde gerçekleşen ve yereldeki sesleri duymak için düzenlediği etkinlikler serisinin son bölümüydü. 

Eskişehir kültür sanat ortamı hakkındaki etkinliğimizin devamını izlemek ve konuşmacılar hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isterseniz, Susma Platformu’nun YouTube kanalından bizi takip edebilirsiniz. 2020’de gerçekleşen “Geçmişten Günümüze Batman’da Kültür Sanat Ortamı” ve “Ankara Kültür-Sanat Ortamı’nda Sansür” başlıklı yerel etkinlikleri de yine YouTube kanalımızdan izleyebilirsiniz.