Torba yasada sansür: İnternet ve ifade özgürlüğü daha fazla kısıtlanacak

Koronavirüs pandemisi sırasında alelacele torba yasaya eklenen değişikliklerle sosyal ağlarda sansür ve otosansür olağan hale gelecek. Hikmet Adal, hukukçular ve bilişim uzmanlarına yeni yasa tasarının neler getireceğini sordu


HİKMET ADAL

Hükümet tarafından yeni tip koronavirüse (Covid-19) karşı hazırlanan kanun teklifi taslağı ya da bir diğer adıyla torba yasa geçtiğimiz hafta görüş alınmak üzere sivil toplum kuruluşlarına gönderildi.

Bu hafta Meclis’e gelmesi beklenen taslak pandemi nedeniyle işten çıkarmaları yasaklarken, işverene çalışanlarını ücretsiz izne çıkarabilme olanağı da sağlıyor. 

62 maddelik bu yasa tasarısı taslağı İş Kanunu’ndan Sosyal Hizmetler Kanunu’na Devlet İhale Kanunu’ndan Belediye Kanunu’na birçok kanunda değişiklik yapılmasını öngörüyor.

Değişikliğe gidilecek kanunlar bununla sınırlı değil. Yasa tasarısı taslağının 56. maddesi 5651 sayılı İnternet Kanunu’nda da değişiklik öngörerek sosyal ağ sağlayıcılarına düzenleme getiriyor.

Ancak taslaktaki bu düzenleme “Hükümet yasayla birlikte internet özgürlüğünü daha da mı baskı altına almaya çalışıyor?” yorumlarına neden oldu ve özellikle ifade özgürlüğü açısından kaygı oluşturdu. 

Taslağın, devletin internet kullanıcılarının verilerine ulaşmasını kolaylaştıracağı ve sansürün önünü açacağına yönelik eleştiriler ise giderek artmaya başladı.

UYANIK: SANSÜRÜ TEKELLEŞTİRMEK İSTİYORLAR

Susma Platformu’na konuşan bilişim uzmanı Şevket Uyanık’a göre yasa taslağının Türkiye’de internetin 27. yılının kutlandığı ‘“İnternet Haftası’”na denk gelmesi büyük bir ironi.

Türkiye’de internet ve ifade özgürlüğünün yaklaşık 13 yıldır kademe kademe kısıtlandığını aktaran Uyanık, Türkiye’de 300 binden fazla internet sitesinin engelli olduğunu hatırlatıyor.

Covid-19 paylaşımları nedeniyle şu ana kadar 229 kişinin gözaltına alındığını aktaran Uyanık “Zaten denetim ve baskı oldukça fazla. Bu yasa taslağında öngörülenlerle birlikte daha da baskı amaçlanıyor” diyor:

“2014’de 5651 tartışmaları sürerken o kanuna imza atan kişiler televizyondan ve internetten ‘Bu kanun özgürlük getirecek, artık siteler tümden engellenmeyecek, sadece URL engellenecek’ diyerek kanunu övüyorlardı. Biz ise tümden itiraz ettik ve olacakları sıraladık ve maalesef haklı çıktık. Çünkü 5651’den hemen sonra birçok sitenin tümden engellendiğini, özellikle toplumsal olaylar sırasında throttling (internet trafiğinin daraltılması) ve engelleme yapıldığını deneyimledik.

Şimdi ise her yıl yayınlanan içerik kaldırma taleplerinde Türkiye hep yukarılarda yer alıyor. Tam olarak şeffaflık olmadığı için ne kadar talep gitti onu da bilemiyoruz. 2014’teki yasadan farklı olarak ‘temsilcilik’ diye bir durum ortaya çıkarmışlar. Şimdi onlardan sansürün temsilcisi olması bekleniyor. Bu mekanizma ile sansürü tekelleştirmek istiyorlar.”

AKDENİZ: BİLGİYE ERİŞİMİ İMKANSIZLAŞTIRACAK

İfade Özgürlüğü Derneği’nden hukukçu Prof. Dr. Yaman Akdeniz ise hükümetin koronavirüs pandemisinde fırsatçılık yaptığı görüşünde. Hükümete yönelik eleştirilerin bu süreçte arttığını dile getiren Akdeniz, hükümetin vatandaşların tepkilerinin görünürlüğünü engellemek istediğinden bahsediyor.

Mevcut düzenlemenin 2008’den beri getirilmek istediğini aktaran Akdeniz, “Bunu o zaman Youtube için istemişlerdi, sonra Wikipedia ve Twitter süreçlerinde de gördük. ‘Gelin Türkiye’de bir ofis açın, Türkiye’nin kanunlarını tanıyın’ diyorlardı. Şimdi bunu zorunlu hale getirecek bir tasarıyla karşı karşıyayız” diyor.

Bu durumdan hem sosyal medya platformlarının hem de kullanıcıların zararlı çıkacağını söyleyen Akdeniz “Hükümet bu yasayla birlikte belki toptan bir engelleme yapmayacak ama daha kötüsünü uygulayacak. Şirketler eğer Türkiye’de bir temsilci bulundurmazlarsa siteler kullanılmaz hale getirilecek. Demokratik olduğu söylenen bir ülkede biz, YouTube, Facebook, Twitter ve hepsini kullanamaz hale geleceğiz. Bu da tabii bilgiye erişimi imkansızlaştıracak” ifadelerini kullanıyor.

Yasa taslağının Türkiye’deki kullanıcıların verilerinin yurt dışına çıkmasının engelleneceğini de aktaran Akdeniz, “Bu durum Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), Emniyet birimleri ve yargı makamlarının kişilerin bilgilerine ulaşmasını kolaylaştıracak. Bunun sonucunda da daha fazla kişi soruşturulacak, yargılanacak veya cezalandırılacak. Bundan tedirginlik duyan büyük bir kesim ise otosansüre yönelecek. Türkiye’de ciddi bir korku iklimi oluşturulacak” diyor.

AHİ: HERKES KARŞI ÇIKMALI

Taslağın pandemi dönemiyle ilgili birçok konuda tedbir ve düzenleme içermesine rağmen, hiç alakası olmayan bir şekilde sosyal medyayla ilgili de düzenlemeler içerdiğini ifade eden bilişim avukatı ve öğretim görevlisi Gökhan Ahi ise “Bu taslağa sadece biz değil, üniversiteler, borsalar, ticaret odaları, akademiler, kamu kurumları, meslek odaları aklınıza kim gelirse karşı çıkmalı” diyor.

Sosyal medyanın bilgi ve haber paylaşımında kolaylık sağladığını ifade eden Ahi, erişimin kısıtlanmasının sadece ifade özgürlüğüne ve haber alma/haber verme hakkına değil ekonomiye ve bağlantılı olarak tüm sektörlere de zarar vereceğini söylüyor.

Sosyal medya şirketlerinin Türkiye’de temsilci bulundurması halinde resmi makamlarından gelecek kullanıcı tespit ve hesaplara erişim engelleme taleplerine yetişemeyeceklerini aktaran Ahi “Bu durum sosyal medya şirketlerinin, anonimliği, çok sesliliği, ifade özgürlüğünün bir parçası olma iddialarının sonu olacak ve şirketler kendileriyle çelişmiş olacaklar. Zaten aksi bir durum olsaydı, sosyal medya şirketleri bir buçuk milyarlık Çin’e girmek için Çin hükümetine ödün vermekten geri kalmazlardı. Türkiye’ye böyle bir ödün verirlerse, diğer ülkeler de benzer talepler için sıraya girecektir. Dolayısıyla, bu taslak bir şekilde yasalaşırsa, sosyal medya ağları, sırf temsilci bulundurmadı diye Türkiye’de kullanılamaz hale gelecektir. Aslında buna en başta hükümetin ve Cumhurbaşkanının kendisi karşı çıkmalı, zira sosyal medya aracılığıyla bizatihi kendileri milyonlara kolay bir şekilde seslenebiliyor ve politikalarını ulaştırabiliyorlar. Sosyal medyaya erişim kısıtlanırsa, nüfusunun büyük bir çoğunluğu genç olan bireylere artık ulaşamazlar, bu çok net” diyor.

KANUN TEKLİFİ TASLAĞINDA NELER VAR?

Peki torba yasadaki 56. madde sosyal ağ sağlayıcılarına dair ne gibi düzenlemeler getiriyor? Bu değişikliklerle devlet, internet kullanıcılarının verilerine daha mı kolay ulaşacak ve yasa sansüre daha mı kapı aralayacak?

Taslağın yasalaşması halinde Türkiye günlük erişimi bir milyondan fazla olan yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcıları, BTK, adli veya idari makamlarca gönderilecek tebligat, bildirim veya taleplerin gereğinin yerine getirilmesi için yetkili en az bir kişiyi Türkiye’de temsilci olarak belirleyecek ve bu kişilerin iletişim bilgilerine doğrudan erişilebilir şekilde internet sitelerinde yer verecek.

Eğer platformlar temsilci belirleme ve bildirme yükümlülüğünü yerine getirmezse, internet trafiği bant genişliğinin yüzde 50’si oranında, eğer uyarıya rağmen 30 gün içerisinde yine temsilci belirlenmezse yüzde 95 oranında daraltılacak.

Sosyal ağ platformları, içeriklere yönelik olarak kişiler tarafından yapılacak başvurularda, başvurudan itibaren en geç 72 saat içinde cevap vermekle yükümlü olacak. Cevaplanmaması halinde 100 bin liradan 1 milyon liraya kadar para cezası kesilecek.

Türkiye’den günlük erişimi bir milyondan fazla olan platformlar, Türkiye’deki kullanıcıların verilerini Türkiye’de barındırmakla yükümlü olacak. Bunu yerine getirmeyenlere, bir milyon liradan beş milyon liraya idari para cezası uygulanacak.

Hukuka aykırılığı hakim veya mahkeme kararı ile tespit edilen içeriğin platformlara bildirilmesine rağmen 24 saat içinde içeriği çıkarmayan veya içeriğe erişimi engellemeyen sosyal ağ sağlayıcı, doğan zararların tazmin edilmesinden de sorumlu olacak. Yani eğer içerik kaldırılmazsa sadece içeriği üreten değil, onun yayınlamasına ve yayılmasına olanak sağlayan da cezalandırılacak.

BTK, yer sağlayıcıların kanun kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini denetlemek için gerekli gördüğü takdirde olay mahallinde de inceleme yapabilecek veya yaptırabilecek.

Platformlar, kendisine bildirilen içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi kararlarını uygulayacak, başvurulara ilişkin istatistiksel ve kategorik bilgileri içeren raporları ise üç ayda bir BTK’ya bildirecek.

 

Görsel: National Coalition Against Censorship