“Var ol ama görünür olma”

Susma Platformu, LGBTİ+ Yasakları Ekseninde Sanatta Sansür başlıklı söyleşi ve OHAL’de LGBTİ adlı belgesel film gösterimiyle Çanakkale’deki Bordo Bina’nın konuğu oldu


Susma Platformu, yılın son etkinliğini Çanakkale’deki Bordo Bina’da LGBTİ+ Yasakları Ekseninde Sanatta Sansür başlıklı söyleşiyle gerçekleştirdi. 23 Aralık’ta gerçekleşen etkinliğin konukları ağırlıklı olarak kentteki LGBTİ+ inisiyatiflerdi.

Merve Diltemiz Mol’un yönetmenliğini yaptığı OHAL’de LGBTİ adlı belgesel gösterimiyle başlayan etkinlik, sanat yazarı Kültigin Kağan Akbulut ile Başka Sinema film koordinatörlerinden Cenan Tüzel’in Susma Platformu ekibinden Seçil Epik’in moderatörlüğündeki söyleşisiyle devam etti.

LGBTİ hareketinin Gezi ve sonrasında 7 Haziran seçimleri sürecinde siyasete girmeye başladığını, dolayısıyla iktidarın da radarına girdiğini söyleyen Kültigin Kağan Akbulut, Onur Yürüyüşü’nün ilk defa 2015 yılında yasaklandığını ve yasağın hala sürdüğünü hatırlatarak başladı konuşmasına.

OHAL’de LGBTİ  filminde de ‘Sen var ol ama görünür olma’ dendiği gibi, iktidar LGBTİ hareketine aynı zamanda “Sen var ol ama siyasette görünür olma” dediğini belirten Akbulut, Kaos GL kurucularından Ali Erol’un gözaltına alınmasının da benzer bir düşüncenin ürünü olduğunu söyleyerek “Ali Erol, Afrin’e yönelik operasyonları eleştiren bir tweet atmıştı. Gözaltına alınması aynı zamanda LGBT hareketine yönelik bir gözdağıydı” dedi.
“LGBT hareketinin başında iki sorun var. Biri hukuksuzluk, diğeri de siyasetsizlik. Tabii ki bu sadece LGBTİ hareketinin değil, tüm muhalif ve toplumsal hareketlerin sorunu” diyen Akbulut, LGBTİ derneklerin son dönemde daha içe kapalı çalışmalar gerçekleştirdiğini vurgulayarak bu tür çalışmaları artırmak, özellikle yereldeki kurumlarla daha merkezi olanların bir araya gelmelerini sağlayacak araçlar geliştirmek gerektiğini söyledi. Güncel sanat alanında devlete bağımlı olmayan sanat piyasasının diğer alanlara görece daha rahat olduğunun altını çizen Akbulut, bu alanda sansürü ve otosansürü sanat kurumlarının kendilerinin yaptığını ve bunun da normalleştiğini söyledi.

Cenan Tüzel ise geçen yıl Ankara’daki Alman LGBTİ Film Günleri’yle başlayan ve tüm ülkeye yayılan LGBTİ etkinlik yasaklarını özetlediği konuşmasında özellikle sinema alanına yönelik baskılara odaklandı. Eser İşletme Belgesi’nin nasıl bir sansür belgesine dönüştüğünü Bakûr, Nemfomanyak gibi filmler üzerinden örnekleyen Tüzel, festivallerin yanı sıra, vizyona ve televizyona uygulanan sınırlamaların devamı olacak yeni internet yasasına da değindi.

“Blu TV, Netflix, Youtube kanalları gibi internet platformlarına da uygulanacak bu yasanın yanı sıra vizyon filmlerini etkileyen tütün mamülleri kullanımı yasağı da söz konusu. Ayrıca yeni bir sansür yasası da gündemde. Filmlerin ticari dolaşıma veya gösterime sunulmasından önce değerlendirilmesi ve sınıflandırılması yapılacak deniyor. Bu yasa teklifi kabul edilirse ‘uygun görülmeyen’ hiçbir film Eser İşletme Belgesi alamayacak. ‘Uygun görülmeyen’den kasıt ne, bunlar hep muğlak” diyen Tüzel, yasanın özellikle sanat filmlerinin ticari dolaşımına sekte vuracağını belirtti. “Çünkü film ithalatçıları artık içeriğe bakıp filmi satıp satamayacağını hesaplayacak. Ya da diyelim ki filmde tütün sahnesi var o bölümlerin mozaiklenmesi gibi işlemler dijital laboratuvarlarda yüksek maliyetlere mal olacak. Dolayısıyla bu tür filmler izlenemeyecek” diyen Tüzel, Eser İşletme Belgesi alamayan yapımlarınsa çocuk filmi bile olsa 18+ olarak gösterileceğini belirtti, LGBTİ görünürlüğün bastırılmaya çalışıldığı bir zamanda pek çok LGBTİ filmin de doğrudan reddedileceğini öngördüğünü ifade etti.