Müzisyenler anlatıyor (II): “Eski haline dönmek zaman alacak; sektörün ekonomik kurgusu baştan yapılmalı”

Koronavirüs salgını Türkiye’de de sahne sanatlarının karşısına “pandemi önlemlerinden” bir duvar örmeye devam ediyor. Pek çok müzisyen 2020 Mart’ından bu yana sahneye çıkamıyor, salonlar kapılarını açamıyor. Festivaller online organizasyonları deneyimliyor ama sektörün asıl geçim kaynağı olan konserler ne zaman başlayacak bilinmiyor. Yazı dizimizin ikinci bölümünde, bu tablonun sebeplerini, sonuçlarını ve nelere işaret ettiğini organizatör, menajer ve işletmeci Serkan Fidan’la konuşuyoruz


AYŞEN GÜVEN

“Müzisyenler Anlatıyor: Salgın, Yalnızlık, Dayanışma” yazı dizimizin ikinci bölümünde konuğumuz menajer, festival organizatörü ve Kadıköy Sahne’nin işletmecilerinden Serkan Fidan. Uzun yıllar sektörün hemen her alanında yer almış biri Fidan; büyük prodüksiyonları da küçük organizasyonları da; planlamadan, kulise, sahneden, gişeye kadar bilen biri haliyle. Ve elbette o da aylardır işsiz. Mekânı Kadıköy Sahne ise kendi deyimiyle “biraz tozlu.” 

Kendisiyle yaşamını nasıl sürdürdüğünü ve deyim yerinde ise ciğerini bildiği sektörü konuştuk. “Bugün kurumsal bir firmadan cazip bir teklif gelirse değerlendirebilirim ama yarın markette kasiyerlik için iş başvurusu da yapabilirim” diyen Fidan, sektörün borç batağında olduğunu belirtirken bugünler geçtiğinde dengelerin değişeceğini söylüyor. Ertelemelere ve iptallere sektörün alışkın olduğunu söyleyen Fidan, online organizasyonların ise henüz sektörü ayakta tutabilecek durumda olmadığını vurguluyor. 

Bu defa mikrofon Serkan Fidan’da. 

Serkan, müzik sektörünün mutfağında hemen her aşamasında yer almış birisin. Aylardır konser mekânın kapalı, organize ettiğin festivaller iptal edilmiş durumda, çalıştığın müzisyenler de iş yapamıyor. Sen nasıl yaşıyorsun? 

Ben de herkes gibi ekonomik açıdan zorlu bir dönem geçiriyorum. Bir yılı aşkın bu sürede neredeyse hiç para kazanmadım. Önce birikimleri erittik. Sonra eşe dosta borçlandık. En son arabayı sattık. Bir şekilde buraya kadar geldik. Ben yine şanslı sayılırım. 

Neler için kendimizi şanslı sayıyoruz! İşletmecilerinden olduğun; Anadolu yakasının en hacimli ve az sayıdaki konser salonlarından Kadıköy Sahne aylardır kapalı. Ne zaman açabileceğiniz ise bilinmez bir gelecek. Mekânın güncel durumu nedir? Ne kadar daha direnebilirsiniz gibi görünüyor?

Kadıköy Sahne’nin pandemi nedeniyle gerçekleşemeyen son programının afişi

Geçen gün bir çekim için gittim, biraz tozlu 🙂 

Hayatlarımız normalken haftada 2-3 gün açılan bir performans mekânı olduğumuz için kapalı kalma maliyetlerini minimize etmiş bir işletmeyiz. Bu durum normal zamanlarda muadillerimize göre mekânı açma maliyetlerimizi arttıran bir dezavantaj idi, şimdi bir parça avantaja dönüştü. Yine de neresinden tutsanız elinizde kalan bir durum var orada. Hiçbir şeyin insan sağlığından önemli olmadığını düşünen insanlarız. Bir yılı aşkın süredir iş yapmamıza izin verilmiyor. Hiç sorun değil, eğer bu virüsten insanların ölmesinin önüne geçilmesine ufacık bir katkımız olacaksa varsın bir bu kadar zaman daha iş yapmayalım. Ancak devletin çeşitli kararnamelerle bunca zamandır kapılarını kapalı tuttuğu bir işletmeye kirasını, faturalarını, maaşlarını, vergilerini, kredilerini ödemek konusunda yol göstermesi gerektiğini düşünüyorum.

 

“AÇILDIĞIMIZ ZAMAN ÖDEYECEĞİMİZ BORÇLAR BENİ DAHA ÇOK KORKUTUYOR”

Bu şartlarda daha ne kadar direnebilirsiniz? 

Bu süreçte tek bir gün açamadığımız için ve elde avuçta olanları da bitirdiğimizden artık hiçbir alacaklı beklenti içerisinde değil. Direniriz direnmesine ama durmadan kabaran bir borç var ortada. Beni açıldığımız zaman ödemek zorunda kalacağımız borçlar, içinde bulunduğumuz durumdan çok daha fazla korkutuyor.

Mekânınızın güvenliği, garsonu, barmeni, ses sorumlusu, ışıkçısı… Onlar ne yapıyor?

Bizim mekânımız haftada sadece 2-3 gün açık olduğu için genellikle maaşlı değil günlük sigortalı eleman çalıştırmayı tercih ediyorduk. Bu yüzden de personelimizin neredeyse tamamı ek gelir elde etmek için bizimle çalışan ya da kendi harçlığını çıkartmak isteyen öğrenci arkadaşlardı. Tam zamanlı olarak sigortalı olan az sayıda arkadaşımız da kısa çalışma ödeneğinden faydalandı. Bundan sonra ne yapacağız biz de henüz oturup konuşamadık. Saçma sapan zamanlardan geçiyoruz. Mekân çalışanları kendi hallerine mi üzülecekler patronlarının haline mi şaşırdılar.

Bu dönem sanat ve sanat mekanları bu kadar hasar almadan atlatılabilir miydi? 

Güçlü ekonomiler, güçlü devletler nasıl atlatıyor görüyoruz. Avrupa’da muadilimiz olan işletmeler cirolarının belli oranında tek seferlik değil düzenli bir destek alıyorlar. Böylece kiralarını, faturalarını, maaşlarını ödeyebiliyorlar. 

“MESLEK BİRLİKLERİ FARKINDALIK YARATMALI; MEVKİLERE BASKI YARATMAK KONUSUNDA SORUMLULUK ALABİLİR”

Sektörün tabiri caizse ciğerini bilen bir isimsin. Hem sahne önünü hem kulisini hem bir araya gelme deneyimlerini. Meslek birlikleri de bu dönemde çok tartışılır oldu. Bu tartışmalara senin bakışın nedir? 

Müzik sektörünü canlı müzik ve kayıtlı müzik olarak ikiye ayırırsak, pandemi döneminde kayıtlı müzikte daralma tolere edilebilir seviyelerde. Ancak canlı müzik sektörü %90 oranında daraldı. Bu daralmanın sürdürülebilir bir yanı yok. Meslek birlikleri de şu aşamada sadece kayıtlı müzikten bir gelir elde ediyorlar. Ayrıca topladıkları gelirleri üyelerine tüzüklerinde yazdığı şekilde dağıtmakla yükümlüler. Yardım kampanyası yapmak da malum artık valiliklerin tekelinde. Dolayısıyla meslek birliklerinin üyesi olmayan müzik emekçilerini de kapsayan somut bir destek sağlaması teknik olarak mümkün değil. Ancak farkındalık yaratmak ve herkesi kapsayan çözümler üretmeye muktedir mevkilere baskı yapmak konusunda sorumluluk alabilirler. Gördüğüm kadarıyla da MSG (Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği) ve MÜYORBİR’in (Müzik Yorumcuları Meslek Birliği) ciddi mesai harcıyor. MESAM da (Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği) yönetimsel boşluk giderildiğinde süreçlerde daha aktif rol alacaktır. Mesela Kültür Bakanlığı’nın verdiği destek bu meslek birliklerinin temsilcilerinin ciddi mesaisi sayesinde oldu. İşin kurgusunda bazı problemler olsa da bence bu alanda yapılan ilk ve en kapsamlı destek programıydı.

Kimi online konser dayanışmaları denendi, devam da ediyor. Bunlara dair gözlemlerin neler? Ve bu işi yıllardır canlı sahne organizasyonlarıyla yapan biri olarak dijital konser ve festival deneyimlerini nasıl bulduğunu da öğrenmek isterim. 

Öncelikle online etkinlikler henüz sektörü ayakta tutabilecek olgunlukta değil. Bu konserlere ait bilet sayıları birkaç istisna dışında standardın çok altında kaldı. Sponsorlar izlenme ve takipçi sayılarına bakarak etkinlikler dizayn ettikleri için kapsayıcı bir yaklaşım sergileyemediler. Yerel yönetimler de hantal kaldı. Birbirlerinden habersiz ve kopuk kopuk şeyler yapıyorlar. Özellikle muhalefet partilerini temsil eden belediyelerin ortak bir akılla ve ortak bir kültür politikasıyla hareket etmeleri çözüme büyük katkı sunabilirdi. Devlet kısmına hiç girmiyorum. Kültür Bakanlığı ocak ayına kadar ortada yoktu. 

Öte yandan ben çok mesafeli yaklaşıyordum online konser işlerine. Bana Kaz Dağları’nın havasını şişelere koyarak Kadıköy’de satmaya çalışmak gibi geliyordu. Aslında hala mesafeliyim ama ocak ayında gerçekleşen Milyonfest Online ön yargılarımı bir miktar kırdı. Ancak online konserlerin sektörün sorunlarına çözüm, yaralarına merhem olma ihtimali yok. Şöyle örnek vereyim; Moğollar yılda 60-70 konser veren bir gruptu. Bu yeni düzende biri Londra Caz Festivali, diğeri ise İstanbul Tabipler Odası’nın Tıp Haftası etkinliği olmak üzere toplamda iki kere online konser verdi. Otuzda bir oranında bir daralmadan bahsediyoruz, ne müzisyenlerin ne de ekibin geçinmesi mümkün değil. Online konserlerin insanlara psikolojik faydası ekonomik faydasından daha fazla.

“KIRILGAN OLDUĞUMUZ İÇİN DEĞİL İŞİMİZİ YAPMAMIZA MÜSAADE EDİLMEDİĞİ İÇİN BU HALDEYİZ”

Peki salgının müzik sektörü için iki misli sarsıcı olması, bu alanın kırılganlığıyla mı kuralsızlığıyla mı; tam olarak neyle ilgili?

Bizler ertelemelere ve iptallere çok alışkınız. Bir kötü haber ajanslara düştüğünde TV’lerdeki eğlence programlarına, futbol maçlarına bir şey olmaz ama hemen konserler iptal olur. O yüzden çok idmanlıyız. Kırılgan değil yüksek dirençli bir sektör bizimkisi aslında. Biz kırılgan olduğumuz için değil, işimizi yapmamıza müsaade edilmediği için bu haldeyiz.

Devlet temsilcileri, yapılan görüşmelerde hep sektörün oluşturduğu ekonominin büyük bölümünün kayıt dışı olmasından dem vurmuş. Evet bizim sektörde azımsanmayacak oranda kayıt dışı ekonomi ve istihdam var. Sektörde var olmaya çalışan firmaların büyük bölümü vergileri düşük göstermek için türlü cambazlıklar yapıyor. Ama sanki kayıt dışı kalanlar milyonları götürüyor gibi bir algı var. Sektörümüzün etrafında sanıldığından çok daha küçük bir ekonomi ve saçma sapan bir vergisel denklem var. Bu denklem şirketlerin faaliyetlerini olması gerektiği gibi yapmasına müsaade etmiyor. Sektörün en kurumsal firmalarından biri Zorlu PSM’dir. Orada kayıt dışı hiçbir hareket bulamazsınız. Yaptıkları etkinliklerin hemen hepsinde doluluk oranı da epey yüksek olmasına rağmen Zorlu mütemadiyen zarar eden bir işletmedir. 

“YARIN MARKETTE KASİYERLİK İÇİN İŞ BAŞVURUSU DA YAPABİLİRİM”

Geldiğimiz noktada sektörün dibe vurduğunu görüyoruz. Salgın bittiğinde eski haline dönmesi sence ne kadar sürer? 

Eski haline dönmek biraz zaman alacak. Herkes borç batağında. O borçların ödenmesi kolay olmayacak. Sektördeki dengeler değişecektir. 

Bu işleri bırakmayı düşünüyor musun? 

Bu işleri bırakmayı değil de eş zamanlı başka işler yapmayı hep düşünürdüm. Ama bilmediğim işlere bulaşmaya cesaretim hiç olmadı. Pandemiden hemen önce Eskişehir’de çok sevdiğim ve güvendiğim arkadaşlarla imalat işine girişelim dedik. Ama orası da pek iyi gitmiyor.

Bu işleri bırakmayı hiç düşünmedim. Ama bugün kurumsal bir firmadan cazip bir teklif gelirse değerlendirebilirim diye düşünüyorum ama yarın markette kasiyerlik için iş başvurusu da yapabilirim. Bu sektördeki herkes için aynı şey geçerli. Hepimizin dayanabileceği bir sınır ve bakmakla yükümlü olduğu aileleri var.