Görsel işitsel ve sahne sanatlarında sansür algısı anket raporu: “Sansüre karşı sanatçıların gidecek yeri yok”

Oyuncular Sendikası ve Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği tarafından “Türkiye’de Görsel İşitsel ve Sahne Sanatları Alanında Sansürün Takibi ve Önlenmesi Projesi” kapsamında düzenlenen anketin sonuçları yayımlandı. Susma Platformu, çalışmayı hazırlayan raportör ve oyuncu Emre Yetim ile raporda öne çıkan başlıkları konuştu


ALİCAN ACANERLER

Oyuncular Sendikası ve Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği (ÇASOD), işitsel ve sahne sanatları alanlarında çalışan kişilerin sansür, otosansür ve ifade özgürlüğüne dair algılarını saptamak amacıyla hayata geçirdiği “Türkiye’de Görsel İşitsel ve Sahne Sanatları Alanında Sansürün Takibi ve Önlenmesi Projesi” kapsamında bir anket düzenledi. Aktif olarak çalışan 18 – 71 yaşları arasındaki toplam 515 kişiyle yapılan anket sonuçları geçtiğimiz ayın son günlerinde yayımlandı. Anket çalışması, 22 Haziran – 14 Eylül 2020 tarihleri arasında çevrim içi ortamda gerçekleşti. 

Ankete katılanların sektöre göre dağılımları, mesleklere göre dağılımı, mesleki tecrübeleri, yaş aralıkları, eğitim durumları, gelir durumları ve sosyal güvence kapsamlarının yanı sıra, cinsel kimliklerine ve yönelimlerine göre, politik görüş ve dini inanç sebebiyle ayrımcılığa maruz kalma durumları ile ilgili çeşitli sorular yöneltildi. Susma Platformu, söz konusu çalışmayı hazırlayan Emre Yetim ile raporun araştırma yöntemini, raporda öne çıkan başlıkları ve Türkiye’de sanatçılar arasında yaygınlaşan korku iklimini konuştu.

Emre Yetim öncelikli olarak; Ocak 2020’de başlayan projede yapılması planlanan yüz yüze etkinliklerin ve eğitimlerin pandemi koşulları sebebi ile yarıda kaldığını belirtiyor. Söz konusu anket de böyle bir dönemde, proje kapsamında planlanan diğer faaliyetlere bir alternatif olarak akıllara gelmiş. 

Ankete katılanların %75’i sahne sanatları alanında, %51’i ise sinema sektöründe çalışmakta. Tüm katılımcıların %85’i oyuncu olduğunu ifade etmiş. Ankete katılanların yarısı 16 yıl ve üzerinde tecrübeye sahip olduğunu belirtirken, yaş ortalaması göz önüne alındığında katılımcıların %36’sının 35 – 44 yaş arasında olduğu görülmüş.

“EKONOMİK SORUNLAR VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ARASINDA BİR İLİŞKİ VAR”

Anket Ocak – Ağustos 2020 arasında altı aylık bir süreçte yapılmış. Bu tarihler, salgın sürecinin başlarında sahne sanatları ile film yapımlarına ara verildiği döneme denk geliyor. Anket örnekleminde ilgi çekici bir diğer nokta ise katılımcıların %40’ının gelirinin sıfır ile 2000 TL arasında olduğunu ifade etmeleri. Bunun yanında ankete katılan sanatçıların yaklaşık %35’inin sigortasız çalıştığı görülebiliyor. 

Emre Yetim, sanatçıların yaşadığı ekonomik sorunların ifade özgürlüğünü sınırlandırdığını belirtirken durumu şöyle açıklıyor:

“İnsanlar bu sektörlerde çoğunlukla proje bazlı ve aralıklı çalışıyorlar. Yani çoğunlukla işsiz kalıyorlar denebilir. Dolayısıyla bu işsizlik aralarındaki geçici süreli işler sürekli çalışan gibi iş güvencesinden yararlanılamamasını sağlıyor. Sürekli bir işte çalışmayınca da sanat alanındaki bir kişi, işverenleriyle kurduğu ilişki aslında güvencesiz noktaya kayıyor. Serbest meslek sahibi oyuncu İş Kanunu’nun getirdiği güvencelerden de yararlanamıyor. Hâl böyle olunca sanatçılar işsizlik ödeneğinden yararlanma, prim, kısa çalışma ödeneği gibi haklarını da kullanamıyorlar. Bir de bunun üstüne geçici işlerle geçinen işçinin yeniden iş bulamama korkusu ile birleşince ifade özgürlüğü noktasında da bir probleme yol açtığını gözlemleyebiliyoruz.”

Ankete katılanlara sansür ve otosansür kapsamında ifade özgürlüğü algısı ile ilgili sorular yöneltilmiş. Bu sorularda mücadele yöntemlerine dair sorular ön plana çıkmakla birlikte, katılımcıların başvurdukları mücadele araçlarının belirlenmesine ilişkin girişimlerde de bulunulmuş.

Sanatçılara cinsiyetleri, cinsel kimlikleri ve cinsel yönelimleri nedeni ile ayrımcılığa maruz kalıp kalmadıkları sorusuna katılımcıların %53’i hayır, %36’sı evet cevabını vermiş. Evet diyenlerin oranı, kadınlar göz önünde bulundurulduğunda ise %61 olmuş.

KADINLAR SEKTÖRDEKİ ERKEKLERDEN İKİ KAT FAZLA AYRIMCILIĞA UĞRUYOR

Emre Yetim, raporu hazırlarken bu verinin oldukça önemli ve ilgi çekici olduğunun altını çiziyor. Yetim’e göre kadınlar arasında kendisine yönelik ayrımcılık olduğunu söyleyenlerin en öne çıkan gerekçeleri arasında kılık kıyafete karışma ve mezhep özgürlüğü var. Yetim, kadınların sektörde yaşadığı sistematik ayrımcılıkla ilgili olarak, “Erkeklerle kadınların bir ayrımcılık olup olmadığına ilişkin verdikleri yanıtların bu derecede farklı olması üstünde durulası” bir veri ifadesini kullanıyor.

Katılımcıların %65’i meslek hayatında politik görüşleri nedeni ile ayrımcılığa maruz kaldığını ifade etmiş. Oyuncular Sendikası’na ve ÇASOD’a göre oranın yüksek olması, katılımcıların yüksek oranda ifade özgürlüğüne müdahale edildiğini düşünmesiyle açıklanabilir. Bu durumla bağlantılı olarak sansür denince sanatçıların aklına gelen ilk üç kelime “yasak,” “baskı” ve “korku.” Otosansür dendiğinde ise “korku,” “baskı,” ve “çaresizlik” dile getirilen kelimeler.

Herhangi bir biçimde sansüre maruz kaldığını söyleyenlerden 196’sı yaşadığı sansür vakasının ne şekilde yaşandığını açık uçlu şeklinde yazarak yanıtlamış. 

“İNSANLAR ANONİM SORULARI CEVAPLAMAK BİLE İSTEMİYOR”

Emre Yetim, insanların anonim olarak katıldıkları bir ankette bile yaşadıklarını zorlukla ifade edebildiklerini belirtiyor. Yapılan anket çalışmasının sonucunda insanlara “Bu ankette kendinize otosansür uyguladınız mı?” sorusunu sorduklarını söyleyen Yetim, verilen cevaplarla ilgili “Azımsanmayacak bir orandaki kişinin, kendisini sansürlediğini belirttiğini” aktarıyor ve şöyle devam ediyor: “İşsiz kalma, IP adresinden tespit edilme vs. gibi gerekçelerle korkması gerçekten ifade özgürlüğü noktasında geldiğimiz olumsuz tablonun özeti gibi. Özgür iradeyi takma adıyla kullanmayı bırakın sadece internet üzerinden şık işaretlediğiniz bir ankette bile insanlar IP’den konumunun tespit edilebileceğini düşünür hale gelmiş.”  

Yanıtların %35’i politik veya ahlaki gerekçelerle eserlerin içeriklerine müdahale edildiği yönünde olmuş. Kimi katılımcılar; editörleri, yapımcıları ve yayıncıları gibi kimseler tarafından eserlerine bilgileri dışında müdahale edildiğini ifade etmiş. Buradan da; sanatçıların dikkate alınır çoğunluktaki bir kısmının, politik sebeplerden ötürü, eserleri yayınlayanlar tarafından sansürlenme tehlikesinde olduğunu söyleyebiliyoruz.

Diğer sansür sebepleri arasında ise küfür ve argo kullanımı, giyim ve kuşam sebebi ve müstehcenlik iddiası bulunuyor. Seslendirme sanatçılarının seslendirdikleri metinlerde yer alan kelimelerin sansürlendiğini fark ettiklerini belirtmeleri ve sanatçıların sosyal medya paylaşımlarındaki ifadeleri de sansür sebepleri arasında açık uçlu yanıtlarla dile getirilmiş.

SANATÇILAR YAŞADIKLARI SANSÜRÜ ÇEVRELERİYLE PAYLAŞAMIYOR

Anketten çıkan verilerden bir diğeri, sanatçıların sansüre maruz kaldıklarında bu durumu kamuoyu ile paylaşmakta çektikleri güçlüklere dikkat çekiyor. Anket katılımcılarının %73’ü yaşadığı sansür vakasını sosyal medya vb. mecralarda paylaşamadığını, %18’i ise paylaştığını ifade etmiş. Yaşanılan sansür vakasını bir meslek örgütüne bildirmeyenlerin oranı ise %81 gibi oldukça endişe verici bir rakama ulaşıyor.

“Yaşanılan sansür vakasını bu alanda faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşuna bildirdiniz mi?” sorusuna verilen cevaplar arasında bulunan yanıtlar aşağıdaki şekilde olmuş:

SANSÜRLE MÜCADELEDE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINA GÜVENİLMİYOR

Yaşanılan sansürü bildirenlerden %54’ü herhangi bir yardım alamadığını söylemiş. İnsanların sanat alanında neden sivil toplumu bir çözüm olarak görmediklerini sorduğumuzda ise bu tabloyu Emre Yetim şu sözlerle açıklıyor: 

“Sonuçta sivil toplum da bu sorulara yanıt veren insanlardan oluşuyor ve orası da sanatçıların tüm sorunlarını sihirli bir değnekle çözebilecek durumda değil. Lakin bu noktada sivil toplum kuruluşlarında görev alanlarla buralardan faydalananlar arasında bir güven probleminin yaşandığı da aşikâr. Sivil toplumun öncelikle bu güven sorununu çözecek işlere imza atması gerekebilir. Ancak şu da unutulmamalı; sanat alanında savunuculuk faaliyeti gösteren sivil toplum kuruluşlarında çalışanlar da sanatçıların arasından çıkıyor genelde. Onlar da aynı koşullarda çalışmış insanlar, onlar da sivil topluma geçtiklerinde ‘Acaba iş bulabilir miyim?’ kaygısı güdüyor. %54’ün asıl sebebi bu.”

Sanatsal ifade özgürlüğü alanında çalışan inisiyatiflerin kendilerini daha bağımsız bir noktadan tanımlamaları sorunu çözmek için bir yol olabilir mi sorusu da bu noktada akıllara geliyor. Emre Yetim, sivil toplumda çalışan kişilerin sektörden çıkıp ekonomik bağımsızlığını kazanarak sadece bu alanda çalışmaya yönelmesi gerektiğini vurguluyor. 

“OYUNCULAR TELİFLERİNİN PEŞİNDEN KOŞARKEN BİLE ÇEKİNİYORLAR”

Emre Yetim’e göre sanat alanında çalışan sivil topluma duyulan güvensizliğin bir diğer sebebi de örgütsel faaliyetten duyulan korku. Yetim, oyunculara telif ödemelerinin yapıldığı BİROY’dan (Sinema Oyuncuları Meslek Birliği) telif alırken bile pek çok sanatçının “Başıma meslek birliği yüzünden bir şey gelir mi?” diye düşündüklerini söylüyor. 

Ankete göre sansüre ve otosansüre karşı sivil toplumda çareyi aramanın yanında, yaşadığı sansür vakasına karşı idari ve adli mercilere başvuruda bulunmadığını söyleyenlerin oranı %91. Türkiye’deki sansür ve otosansür ortamında kimse gidecek bir yeri olmadığını düşünüyor olabilir. Bu durum kurumların üzerine düşenleri yeteri kadar gerçekleştirmediklerinden de kaynaklanabilir. Zaten sansür vakasına ilişkin adli ve idari başvuru yaptığını söyleyenlerin %33’ü olumlu bir sonuç alamadığını ifade ederken, olumlu sonuç aldığını belirtenlerle ile kararsız olduğunu ifade edenlerin oranlarının %25 ile eşit olduğu görülmüş. 

Emre Yetim, sanat alanında çalışanların yargıya gidememelerinin bir sebebinin de sektörün iç dinamikleri olduğunu dile getiriyor. Sektörden birinin yaşadığı bir sorunu mahkemeye taşıdığında bir daha iş bulamama tehlikesi ile baş başa kaldığını söyleyen Yetim, bu durumu şöyle izah ediyor: 

“Bu aslında serbest bırakılmış bir alanın tezahürü. Başka alanlarda haklarınızın peşine düştüğünüzde görece sizin sınırlarınızı çizen, sizi koruyup kollayan mekanizmalar işletilirken sanatta tamamen gri bir alan söz konusu. Size ne söylenirse işsiz kalmamak için yapmak zorunda kalıyorsunuz. Kimi zaman özel hayatınıza bile sirayet ediyor. İşin dışındaki giyim tarzınıza karışılıyor. Sektörde taraflar sanki karşılıklı bir ticaret yapıyormuş gibi davranıyor ancak bu tamamen farklı bir iş aslında. Sizi hiçbir mekanizma da bir sorun yaşandığında korumuyor. Herkes zaten birbirini tanıyor ve birbirini kolluyor, küçük bir sektörden bahsediyoruz.”

OTOSANSÜR DENİNCE AKLA GELENLER: “KORKU, BASKI VE ÇARESİZLİK”

Katılımcıların %63’ü meslek hayatında otosansür uyguladığını söylerken otosansür denince akla gelen üç kelimeyi yazmaları istendiğinde ise ağırlıklı olarak “korku,” “baskı” ve “çaresizlik” ifadelerini seçmiş. 

Otosansür uyguladığını söyleyen katılımcıların %53’ü otosansürü işini kaybetmemek için, %52’si hedef gösterilmemek için, %39’u ceza yargılamasına maruz kalmamak için uyguladıklarını ifade etmiş. Otosansür hissine yol açan sebepler arasında ise anketi cevaplayanların çoğu “sosyal medya paylaşımlarının” altını çizmiş. Bu durum, sanatçıların hissettiği korku ikliminin iş ve sosyal yaşam dışında artık sanal ortamda da kendini gösterdiği şeklinde yorumlamaya son derece müsait.

Anketin ilerleyen bölümlerinde sansür ve ifade özgürlüğü ilişkisini ortaya koyabilmek için katılımcılara bazı sorular yöneltilmiş. Verilen yanıtlar aracılığıyla sanatçılar arasında ifade özgürlüğünün bir hak olduğunu, mutlak olduğunu ve herhangi bir durumda mazeretler gösterilerek engellenemeyeceğini anlıyoruz. Sorular arasında sanatçıların birbirinden görece farklı düşündükleri başlıklar ise şu şekilde: 

Emre Yetim, sansürün sadece devlet ve otorite tarafından uygulanmadığını belirtirken; “Artık kamera önünde ve sahnede görünen oyuncunun, sanatçının işinin bir kısmı da sosyal medyada. Orada da yaptığınıza ettiğinize dikkat etmeniz gerekebiliyor -tabii bu durum herkes için böyle demiyorum ama- sizi seyreden kamuoyunun hoşuna gitmeyen bir kelime kullandığınızda bu da sansüre yol açabiliyor. Zaten linç kültürü sanatçılar için artık büyük bir sorun” ifadelerini kullanıyor. 

SANSÜR VE OTOSANSÜRLE MÜCADELE AZMİ AZALIYOR

Yetim, “sansürün mücadele azmini azaltır mı?” sorusuna verilen görece farklı cevapların sebebini açıklarken şaşırmadığını belirtirken, “Anket sonuçlarına baktığımızda sansüre karşı mücadele eden sivil toplum kuruluşlarına duyulan güven ve yargıya başvurmadaki oranlar çok da iç açıcı değil. Bunlarla beraber düşününce insanların azimlerinin azalması hiç de şaşırtıcı değil” diyor.

Sansürle ve otosansürle baş etmek için mücadele sırasında örgütlülüğün önemi de raporda bir başka başlık olarak karşımıza çıkıyor. Katılımcıların %64’ü sendika, birlik veya dernek gibi kuruluşlara üye olduğunu belirtmiş. Kurum çatısı altındaki mücadelenin yanında sanatçılar anket kapsamında kimi muhtemel hak arama faaliyetleri içinden de kendilerine yakın gördüklerini işaretleme fırsatı bulmuş. 

Ankette sunulan muhtemel hak arama faaliyetleri arasında %40 ile “kesinlikle katılırım” cevabını en çok alan faaliyet “toplu bir dilekçeye imza atma” iken, %22 ile “kesinlikle katılmam” cevabını en çok alan faaliyet ise “bina ve iş yeri işgaline katılma” olmuş. Buradan yola çıkarak sanatçıların seslerini duyurmak için alternatif bir çıkış yolu olarak, bir araya gelerek kamuoyuna sundukları imzalı çağrıların ve bildirilerinin gücünün hissedildiği sonucuna varılabilir.

Rapordaki başka bir önemli veri de önümüzdeki beş yıl içinde ifade özgürlüğünün mevcut koşullardan kötü ve daha kötü olacağını söyleyenlerin oranının %66 olması. Aynı şekilde, raporda beş yıl içinde sansür vakalarının çok daha kötü ve daha kötüye gideceğini ifade eden katılımcıların oranının %74 olduğu gözlemleniyor. Bu oran içerisinde salgının gelecek süreçlere etkisinin olacağını belirtenlerin sayısı hayli azımsanmayacak nitelikte. 

“DEVLET SANSÜRE KARŞI ÖNLEMLERİ ALMADA YETERSİZ KALIYOR”

Anket raporunun sonuç kısmında ise Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26. ve 64. maddelerinde yer alan, devletin kültür ve sanat alanlarında ifade özgürlüğünü yerine getirirken gözetmesi gereken yükümlülüklere atıfta bulunulmuş. Ankete cevap verenlerin şu anki yasal düzenlemelerin sansürü ve otosansürü engellemek için yeterli olup olmadığına dair düşüncelerini sorduğumuz Emre Yetim şunları dile getiriyor: 

“Sanatçıyı korumak devlete yük gibi geliyor olabilir. Unutulan nokta şu ki, bu kişilerin dilediklerince sanatlarını yapabilmeleri özgür bir kültür atmosferinin oluşmasına katkıda bulunarak o ülkedeki refah seviyesinin artmasını sağlayacaktır. Bir sanatçının ekonomik ve politik sorunlardan arınarak bu refaha katkıda bulunmak için çalışmasının önündeki engellerin ortadan kaldırılması gerekiyor. 

Anket sırasında yaptığımız araştırmalara bakınca hiçbir sorudan ‘Sadece devlet bir sansür uyguluyor’ sonucunu çıkaramıyoruz. Ancak izleyicilerin, meslektaşların, sektördeki işverenlerin yani toplumu oluşturan tüm unsurların sanatta sansür ve otosansüre neden olduğu sonucunu çıkarabiliyoruz. Devletin ekonomik olarak güvence sağlayacak mekanizmaları hayata geçirmesi için halihazırda var olan yasal düzenlemeler elbette yeterli değil. Ancak sorun da tamamen bundan ibaret değil, bunu demek istiyorum. Yani sadece fikir ve ifade özgürlüğünü sağlayan yasalarla değil; ekonomik açıdan da bir sanatçının rahat olabilmesini sağlayan düzenlemelerle birlikte bir değişim gerçekleşebilirse o zaman sorunlar düzelmeye başlayacaktır denebilir.” 

Son olarak Oyuncular Sendikası ve ÇASOD’un hazırladığı raporun sadece sonuçlarının sunulması ile kalmaması gerekitiğini söyleyen Emre Yetim, ileride sahada yapılacak farklı çalışmalarla raporda çıkan sonuçların ilişkilendirilmesi gerektiğini ifade ediyor. Yetim’e göre salgın öncesi ve sonrası dönem için de benzer bir anketin yapılması, sektöre sağlıklı veri sunulabilmesi açısından önemli olabilir.

Raporun tam metnine ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.