AİHM bizi diskoya götür!

Kaos GL, Ankara Valiliği’nin süresiz LGBTİ+ etkinlik yasağını nisan ayında AİHM’e taşıdı. Kanunların bu denli geniş yorumlanarak hak ihlallerine dayanak gösterilmesi umuyoruz ki AİHM’in “gözünden kaçmaz”. Şimdi gözlerimizi kocaman açtık ve AİHM’den gelecek ihlal kararını bekliyoruz. Sonunda hep beraber diskoya gideriz belki…


MELİKE POLAT

Almanya Büyükelçiliği, KuirFest ve Büyülü Fener Sinemaları işbirliğiyle 16-17 Kasım 2017 tarihlerinde Ankara’da düzenlenmesi planlanan Alman LGBTİ Film Günleri, Ankara Valiliği tarafından 19 Kasım 2017’de süresiz olarak yasaklanmıştı. Valilik, etkinliğin yasaklandığını Büyülü Fener Sineması’na gönderdiği bir tebligatla duyurmuş ve yasağın gerekçesini şöyle açıklamıştı: “Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep ve bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimin aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik edeceği, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkma ihtimalinin varlığı”. Valiliğin yasak kararına karşı KaosGL ve Pembe Hayat dernekleri İdare Mahkemesi’nde ayrı ayrı dava açarak kararın iptalini ve yürütmenin durdurulmasını talep etmişlerdi. Ankara Valiliğinin verdiği kararın ayrımcılık yasağına aykırı olduğunu ve dernek faaliyetlerini fiilen imkânsız kıldığını açıklamış olmalarına rağmen kararın yürütmesini durdurma talepleri Ankara 4. Ve 13. İdare Mahkemeleri tarafından reddedilmişti. Gerekçeleri ise maalesef şaşırtmıyordu: Valiliğin kararının açıkça hukuka aykırı olmaması ve kararın yürütmesinin durdurulmaması halinde telafisi güç ya da imkânsız sonuçlar doğurmayacağı anlaşıldığından…

İdare Mahkemeleri de aynı ayrımcı tutumu benimseyince hukuki dayanaktan yoksun ve siyasi kararın başta ifade özgürlüğü olmak üzere birçok hakkı ihlal ettiğini tescil ettirmek için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaktan başka yol kalmamış oldu. Kaos GL Derneği’nin avukatları da kapsamlı bir başvuru hazırladılar ve başvurularının öncelikli incelenmesini ve Valilik kararının tedbiren durdurulmasını talep ettiler. 17 Nisan 2018’de yapılan başvuruda, Valiliğin yasaklama kararı ile birlikte LGBTİ hakları alanında çalışan hak temelli hiçbir derneğin faaliyetlerini sürdüremediğini ve aktif olarak zarar gördüğünü vurgulayan avukatlar, sinema gösterimi, sinevizyon gösterimi, klasik bir düşünce açıklama yöntemlerinden olan paneller ve söyleşilerin ifade özgürlüğünün kolektif olarak kullanıldığı araçlardan sayıldığını hatırlatarak haklarının ihlal edildiğinin tespit edilmesi talebinde bulundular. Anayasa Mahkemesi ise 11 Temmuz 2018 tarihinde tedbir talebini reddederken başvurunun esası hakkında ise henüz karar vermedi.

Anayasa Mahkemesi’nin tedbir talebini reddetmesi üzerine iç hukukta gidilebilecek tüm yollar tükenmiş oldu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru sürecine gelindi. Başvuru yapan avukatlar, AİHM’den öncelikli inceleme ve tedbir kararı verilmesini de talep ettiler. Eğer AİHM Ankara Valiliğinin kararının durdurulmasına yönelik tedbir talebini kabul ederse bir nevi yürütmeyi durdurma kararı alınmış olacak. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin aşağılayıcı muameleyi yasaklayan 3., özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkını düzenleyen 8., düşünce, dün ve vicdan özgürlüğünü koruma altına alan 9., toplantı ve dernek kurma hakkını düzenleyen 11., etkili bir hukuk yoluna başvuru hakkını düzenleyen 13. ve ayrımcılığı yasaklayan 14. Maddeyi ihlal ettiğini belirten avukatlar, AİHM’den olumlu bir karar bekliyorlar.

Ankara Valiliğinin LGBTİ+ etkinliklerini süresiz yasaklamasından sonra çok da uzağa gitmeden hafızayı yoklayınca bir çırpıda akla gelen diğer yasaklı etkinlikler şöyle: Bursa’da yapılacak olan Gacı Gibi filminin gösterimi, İstanbul’da yapılacak olan Kuir Kısalar gösterimi ve söyleşisi ile Onur yürüyüşleri…

Bütün bunlar birlikte düşünüldüğünde yasaklama kararlarının politik sebeplerden kaynaklandığını görmemek imkânsız, umarım AİHM de “politik” davranmaz ve olumlu bir karar verir. Bu başvuruya ilişkin AİHM Türkiye’den savunma istediğinde Türkiye’nin vereceği muhtemel cevap şöyle olacak: OHAL’deydik!

OHAL’i hiçbir hukuk kuralının uygulanmadığı ‘elini kolunu sallayarak’ kararlar alma dönemi olarak düşünen (ve öyle de yaşatan) Devletliler, elbette bu argümana sığınacaklar. Oysa ki mülki amirlerin dayanak olarak gösterdikleri OHAL Kanunu da, İl İdaresi Kanunu da bu yetkileri vermiyor. Daha doğrusu şöyle; ilgili maddeler o kadar muğlak kelimelerle kaleme alınmış ki neyi isterlerse “genel ahlaka, kamu güvenliğine aykırı” diyerek o maddenin içine atabilirler. Her ihtiyaca uyum sağlayabilecek çok amaçlı kanun maddesi!

İl İdaresi Kanunu’nun 11/c maddesi: İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir.

Olağanüstü Hal Kanunu’nun 11/f maddesi: Söz, yazı, resmi, film, plak, ses ve görüntü bantlarını ve sesle yapılan her türlü yayımı denetlemek, gerektiğinde kayıtlamak veya yasaklamak.

Görüldüğü gibi hangi hallerde huzur ve güvenliğin tehlikede olduğunun kabul edileceği, kamu esenliğinin nasıl sağlanacağı, valilere ne gibi yetkiler verildiği ne yazık ki muğlak bırakılmış. Bu sebeptendir ki, aynı madde hem sokağa çıkma yasaklarının ilanında hem de LGBTİ etkinliklerinin (yürüyüşler, film gösterimleri, söyleşiler vs) süresiz olarak yasaklandığına dair ilanda dayanak olarak kullanılıyor.

Kanunların bu denli geniş yorumlanarak hak ihlallerine dayanak gösterilmesi umuyoruz ki AİHM’in “gözünden kaçmaz”. Şimdi gözlerimizi kocaman açtık ve AİHM’den gelecek ihlal kararını bekliyoruz. Sonunda hep beraber diskoya gideriz belki…