10 soruda internette sanat sansürü

Ulya Soley, internet şirketlerinin “topluluk kuralları”ndan devletlerin erişim engellemelerine uzanan internet üzerinde sanatsal ifade özgürlüğüne yönelik sansür uygulamalarını yazdı


Pablo Picasso-Large Still Life with Pedestal Table, Dragana Jurisic-My Own Unknown, Edvard Eriksen-The Little Mermaid

ULYA SOLEY

Sanat ve sansür kelimelerini yan yana görmeye alışığız, bu konuda sık sık yeni vakalarla karşılaşıyoruz. Peki internet üzerinde sanata nasıl bir sansür uygulaması var?

Aslında internet üzerindeki sansür, fiziksel bir sergideki işlerin uğrayabileceği sansürden çok farklı değil. Eğer eseri sergileyen kurum sansür uygulamadıysa, eser sergilenirken ona saldırmaya çalışan kişiler veya aleyhinde kamuoyu oluşturmaya başlayan toplulukların genişlemesi ve seslerini duyurmasıyla devreye giriyor sansür Genellikle bu baskılara dayanamayan kurum veya sanatçı da eseri sergiden kaldırıyor.

İnternet üzerinde de aynı bu şekilde bir kamuoyu oluşturulması söz konusu. Eser etik veya politik sebeplerden topluluk kurallarına/standartlarına (community standards) uymadığı gerekçesiyle “şikâyet ediliyor”, yeterli sayıya ulaşıldığında ise eser görselinin yüklendiği platform, eserin kaldırılmasında karar kılıyor. Ayrıca topluluk kuralları kapsamında algoritmalar her gün milyarlarca fotoğrafı tarayarak; örneğin cinsellik ve şiddet içeren paylaşımları ayıklıyor. Sosyal medya platformlarının yanı sıra bir de doğrudan, devletlerin bu alanda kendi politikaları kapsamında web sitesine erişim engelleme formunda gerçekleştirilen bir sansür uygulamasıyla karşılaşıyoruz.

Konuyu internet üzerinde sansürlenen işlerden örneklere değinerek, internette bilginin yayılma biçimine ve sansürlenen içeriklere de atıfta bulunan “kim-kiminle-nerede” oyununun soruları üzerinden ele alacağım.

Kim?

İnternet üzerinde sansürü, yani içeriği kaldırma veya kullanıcı hesabını silme gibi uygulamaları gerçekleştirenlerin başında sosyal medya platformları geliyor. Bu platformlar içinde en aktif olanlar yüksek kullanıcı sayıları sebebiyle Facebook (2.38 milyar kullanıcı), YouTube (ayda 1.8 milyar kullanıcı), Instagram (1 milyar kullanıcı), Tumblr (437 milyon kullanıcı) ve Twitter (321 milyon kullanıcı). Her birinin topluluk kuralları değişkenlik gösteriyor. Bu kuralların ihlal edildiğini fark eden herhangi bir topluluk üyesi, yani platformda hesabı olan bir kullanıcı, içeriği şikâyet edebiliyor. Kullanıcıların dışında, içeriğin kontrolünü şirket çalışanları ve algoritma da sağlıyor. Facebook üzerindeki sansür vakalarından bugüne dek en çok konuşulanı MÖ 28.000 yıl öncesine tarihlenen Willendorf Venüsü’nün fotoğrafı oldu. İtalyan bir kullanıcının kendi Facebook sayfasından paylaştığı görsel, 2017’nin Aralık ayında sayfadan kaldırıldı.

Willendorf Venüsü

Willendorf Venüsü

Kiminle?

Sosyal medya platformlarının yanı sıra internet erişimi her ülkede yasalar çerçevesinde düzenleniyor. Devletin içerik üzerindeki hakimiyeti değişkenlik gösteriyor. Türkiye’de 2007 yılında “5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” kabul edildi. Bu kanun yürürlüğe girdikten sonra, 2008’den 2016 Şubat ayına kadar 109 bin 805 web sitesine Yüksek Seçim Kurulu, mahkeme, savcılık ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) gibi kurum kararlarıyla erişim engeli uygulandı. Bu engellerin neredeyse yüzde 95’i TİB  tarafından gerçekleştirildi.[1] Bu kanun yürürlüğe girdikten sonra, 2008’de YouTube iki yıl boyunca erişime tamamen kapatıldı. Engellerin çoğunlukla TİB tarafından getirilmesinin sansürü kolaylaştıran yetkiler sağladığı düşünülüyor.

TİB’in doğrudan karar alarak 2014’te erişimini engellediği bir diğer platform ise Twitter’dı. Bu kanunun ardından 2011 yılında yürürlüğe giren “güvenli internet” uygulaması da sansürü kolaylaştıran bir diğer uygulama oldu.

Nerede?

Sansür genellikle ilgili platform üzerinde uygulanıyor. İçeriğin platformdan kaldırılması, kullanıcı hesabının silinmesi veya web sitesine erişimin engellenmesi ilgili sayfaya erişip içeriğe ulaşılamaması şeklinde deneyimleniyor. Hesabı silinen kullanıcılar, aktif oldukları dönemde yaptıkları paylaşımlardan oluşan arşivlerine tekrar erişemiyor. Son dönemde bu bağlamda en çok konuşulan platform ise Tumblr oldu. Aralık 2018 itibariyle içerik politikasını tamamen değiştiren ve “yetişkin içeriği” (adult content) yasaklayan blog platformundaki bu değişikliğin sebebinin, queer feminist ağırlıklı progresif kullanıcı profilini engellemek olduğu bile düşünülüyor.[2]

Ne zaman?

İnternet üzerindeki içerikle ilgili ilk düzenlemelerden biri olan ve Amerika’da kabul edilen “The Communications Decency Act”, yani İletişimde Uygunluk Kanunu, 1996 yılında yürürlüğe giriyor. Bu kanun ile “uygunsuz” veya “rencide edici” materyallerin internet üzerinde kamuya açık forumlarda, web sayfaları, haber grupları, sohbet odaları veya çevrimiçi tartışma gruplarında paylaşılması yasaklanıyor. O dönem öncelikli amaçlarından biri ,çocuk pornosunun önüne geçmek olan bu kanun, daha sonra “uygunsuzluk” kapsamına dair tartışmalara sebep oluyor. Türkiye’de ise bu kapsamdaki düzenleme 2007 yılında yapıldı ve son olarak 2018’de güncellendi.

Ne yaptı?

İnternet üzerinde sansür, web sitesinden veya ilgili platformdan eserin kaldırılması veya hesabın engellenmesi ve silinmesi anlamına geliyor. Sansürlenen içeriklerin bazıları kişisel, bazıları ise kurumsal hesaplar tarafından yükleniyor. Örneğin geçtiğimiz yıl Peter Paul Rubens’in bazı resimlerini içeren yüklemeler Facebook üzerinde engellendi. Bu durumu protesto amacıyla Rubens House Müzesi’nde bir görevli, Adem ve Havva tablosunun önünde durarak ziyaretçilerin tabloyu görmesini engelledi. Visit Flanders turizm kurulu ise Facebook’a yazdığı mektupta şöyle dedi: “Sanatçılarımız tarafından resmedilen açık göğüs ve kalçalar tarafınızca uygunsuz görülmüştür. Bu durumla ilgili gizlice gülmüş olsak da, uyguladığınız kültür sansürü hayatımızı zorlaştırıyor. Sonuçta platformunuzu Flaman sanatçıları duyurmak için kullanmak istiyoruz çünkü sanatseverler de Facebook kullanıyor.”[3]

Bir başka kurumsal örnek ise Montreal Güzel Sanatlar Müzesi’nde sergilenen Picasso tabloları üzerinden gündeme geldi. Sergi duyurusunda önce Femmes à la Toilette (1956) tablosunu kullanan kurumsal hesap, görseli yüklerken engellendi. Ardından daha soyut bir tablo olan Large Still Life with Pedestal Table’ı (1931) yüklemek isteyen müze yine bir engelle karşılaştı. Platformun topluluk kurallarına takılan bu resimler, algoritmanın hala yeterince hassas karar veremediğini gösteriyor.

Facebook’un kişisel bir hesabı silmeye giden sansür uygulamaları da biliniyor. Fransa’da öğretmenlik yapan Frédéric Durand-Baïssas, Gustave Courbet’nin L’origine du monde / Dünyanın Kökeni (1866) tablosunu paylaştıktan sonra kişisel hesabı silindi. Durand-Baïssas’nın açtığı dava hala sonuçlanmış değil. Facebook’un benzer sebeplerle kaldırdığı görseller arasında Evelyne Axell’in dondurma yiyen bir kadını gösteren pop resmi ve Gerhard Richter’in çıplak bir kadını merdivenden inerken fotoğrafladığı Ema da bulunuyor.

Bu vakaların içinde en gülünç olanlardan biri ise Kopenhag’ın simgesi haline gelmiş deniz kızı heykeline uygulanan sansür. Bir milletvekili, heykelin fotoğrafını Facebook’a yükledikten sonra “çok fazla açık ten veya cinsellik” içerdiği gerekçesiyle kaldırıldı.[4]

Platformun 2018 Mart ayında güncellediği çıplaklıkla ilgili topluluk kuralları şu şekilde: “Çıplak figür içeren resim, heykel ve diğer sanatların fotoğrafları yüklenebilir”. Fakat bu standartlar her zaman öngörülen şekilde uygulanamıyor.

Facebook, bir kullanıcının hesabını tamamen silip engelleyebiliyor. Bu kapsamda 2018 yılında, neredeyse on yıldır Facebook üzerinde arşivsel bir çalışma yürüten küratör ve sanat tarihçi Ruben Cordova, hesabının silinmesiyle araştırması kapsamında topladığı fotoğraf, link, yorum ve yazılarına erişimini kaybetti.

Yakın zamanda sanatçı Murat Germen’in Halka Sanat Projesi kapsamında Kayıtsızlık Şenliği sergisinde gösterilen fotoğrafı Euphobia #26 (2017) ise Instagram üzerinde sansürlendi. “Topluluk, bazı içeriklerin Instagram topluluk kurallarına uymadığı yönünde şikâyette bulunduğu için #muratgermen konu etiketinden başlıca gönderiler şu anda gizlendi” ibaresiyle gönderilerin gizlenmesinin ardından, Germen fotoğrafı tekrar paylaştı. Yalandan Daha İçeride Gerçekten Daha Dışarıda işiyle beraber sergilenen ve “iyi haber korkusu” anlamını taşıyan Euphobia işiyle ilgili Murat Germen “Bir yanda reklamlardaki vaatlerin İngilizce anlamıyla bir ‘meme’ vakasına dönüşmesi ve diğer yanda ise özgür memeler var”[5] diyor.

7

Murat Germen, Euphobia #26

Geçtiğimiz yıl fotoğraf sanatçısı Dragana Jurisic’in de Instagram hesabı silindi. Jurisic örneğinde hesabının silinmesine sebep olan fotoğraf ilginç: Instagram’ın radarına girmemek adına otosansür uygulanan ve modelin göğüslerinin yaprakla kapatıldığı bir fotoğraf. Fakat yine de hesabın kaldırılmasının önüne geçilemedi.

Instagram’da paylaşımları kaldırılan bir diğer sanatçı ise projesini tamamen Instagram paylaşımları üzerinden kurgulayan Amalia Ulman. Sanatçı 2014 yılında Instagram hesabı üzerinden Excellences and Perfections başlıklı bir performansa başladı. Paylaşımları aracılığıyla farklı kişiliklere bürünerek zengin ve seksi bir karakteri canlandıran Ulman, herkesin hayatından kesitler paylaştığı bu platformu kurgusal bir alana dönüştürmeyi denedi ve takipçilerin bu karaktere ne kadar kolay inandığını kanıtlamış oldu. Dört ay boyunca paylaştığı selfie’lerin bir kısmı ise cinsel içerik olarak kodlandıkları için platformdan kaldırıldı.

Sosyal medya kapsamına girmeyen web siteleri üzerinde sansür örneklerinin takibi ise daha zor. Türkiye’de sanatta sansür vakalarını araştıran, belgeleyen, analiz eden ve bu konuda bir arşiv oluşturmakta olan Siyah Bant’ın yer verdiği vakalar arasında spesifik olarak internet üzerinde sansürlenmiş bir eser haberine rastlamadım. Bu konuda örnek teşkil edebilecek bir vaka Extramücadele’nin Serkan Tunç ile beraber yönettiği üç dakikalık Pompa filmi: Filmin afişi sanatçının web sitesinde “internet üzerinde gösterim izni yoktur” ibaresiyle yer alıyor.

Bir diğer ilginç örnek ise 2012 yılında Proje 4L Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi’nde açılan ve Fırat Arapoğlu’nun küratörlüğünü üstlendiği Müze içinde bir Müze sergisi kapsamında gerçekleştirilen Elif Öner’in Hysteria başlıklı projesi. Sanatçının, Elgiz Müzesi’nin “.org” uzantılı web sayfasının “.com” uzantılı versiyonunu satın alıp, bu siteyi bir penis büyütücü reklam sayfasına dönüştürdüğü proje web sitesi, müzenin kararıyla kaldırıldı.

 Nasıl yaptı?

En çok sansür vakasından bahsettiğimiz Facebook örneğini ele alacak olursak, hesabı silinen veya paylaşımı kaldırılan kullanıcıya konuyla ilgili bir bildirim gönderiliyor. Öncelerde Facebook kaldırılan içeriklere dair kullanıcılara jenerik bir mesaj göndererek topluluğun kurallarını ihlal ettiklerini bildiriyordu. 2018’de yapılan güncelleme sonrasında ise artık kullanıcılara paylaşımlarının hangi tür bir ihlal yüzünden kaldırıldığı bildiriliyor; örneğin çıplaklık, nefret söylemi veya şiddet. Bu güncelleme ile 27 sayfalık bir “Topluluk Standartları” bildirisi de yayımlandı.[6] Konuyu daha kapsamlı değerlendirebilmek için “bu içerik nasıl hazırlanıyor, kimlere danışılıyor ve en nihayetinde şirketlerin bu düzenlemeleri yaparken asıl amaçları nedir” gibi sorulara yanıt aramak da faydalı olacaktır.

Neden yaptı?

Sosyal medya platformları kendi kapsamlarında oluşturdukları toplulukla var oluyor. Bu kapsamda o topluluk tarafından benimsenmeyen bir içerik şikâyet edilerek siteden kaldırılabiliyor. Bu platformların içerik taramasına yönelik geliştirdiği algoritmalar önceden kaldırılmış bir fotoğrafı anında tanıyıp kaldırabiliyor, ancak benzer bir görseli henüz tanıyamıyor. Dolayısıyla bu içerikleri hâlâ şirket çalışanları tarıyor.

Devletlerin internet içerik yönetiminde önemsediği kaygılar arasında ise ulusal güvenlik, (silah yapımı, yasadışı uyuşturucu ve terörizm), küçüklerin korunması (istismar, pazarlama, şiddet ve pornografi), insan onurunun korunması (etnik nefreti tahrik ve ayrımcılık), ekonomik güvenlik (dolandırıcılık ve kredi kartı korsanlığı), mahremiyetin korunması (kişisel verilerin izinsiz dolaşımı, elektronik taciz ve istenmeyen e-posta), itibarın korunması (hakaret ve yasadışı karşılaştırmalı reklam) ve telif hakları (müzik, yazılım, kitaplar vb. formatların yasadışı dağıtımı) bulunuyor.[7] Şirketlerin ve devletlerin kesiştiği bir gri bölge ise evrensel topluluk kurallarının yerel uygulamaları. Şirketlerin belirlediği topluluk kuralları, yerel yasalarla uyuşmadığı takdirde evrensel bir uygulamadan bahsedemiyoruz. Örneğin Çin ve İran’da devletin sıkı uygulamaları sebebiyle Facebook erişime kapalı.

Kim gördü?

Genellikle bir içeriğin sansürlenmesi için topluluk üyeleri tarafından görülmüş olması gerekiyor. Bu anlamda yalnızca otoriter bir figürün değil, çoğunluğun karar verdiği bir mekanizma var denebilir. Buna ek olarak her platformun belirlediği topluluk kuralları kapsamınca hem algoritma hem şirket çalışanları tarafından değerlendirilen bir mekanizma da devreye giriyor. Bununla ilgili YouTube’a karşı ilginç bir girişim örneği şöyle: Youtube’da LGBTİ+ içeriğin yoğun olarak sansüre maruz kaldığı biliniyor. Özellikle müzik videolarının kaldırılması söz konusu olabiliyor. Algoritmanın ne tür videoları sansürlendiğini denemek, nasıl çalıştığını gözler önüne sermek için yüklenen “GAY flag and me petting my cat to see if youtube blocks this” (Gay bayrağı ile kedimi severken, bakalım YouTube bunu engelleyecek mi) başlıklı video, yalnızca başlığı sebebiyle engellendi. Böylece sistemin de bağlamı ve nüansları anlamakta çok başarılı olmadığı ve bu şekilde hatalar yapabildiği kanıtlanmış oldu.

Ne dedi?

İnternet üzerinde sanat sansürü hakkındaki düzenlemelere veya platformların uygulamalarına/belirlenen topluluk kurallarına karşı kurumsal bildiriler yayınlanıyor. Örneğin 2014 yılında Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği (AICA) Türkiye şubesi, yapılması planlanan kanun değişikliği teklifine dair bir basın bildirisi yayınladı. Bildiride, “Teklifin yürürlüğe girmesi halinde kültür ve sanat alanında üretim yapan kişi ve kurumlar, ifade ve fikir özgürlüğü bakımından engellenecek ve zarara uğrayacaktır, sansür dolaylı ve yaygın bir nitelik kazanacaktır. Söz konusu yasa teklifi ile önerilen URL yani adres tabanlı engelleme, kültür sanat alanında üretim yapan kişi ve kurumların Vimeo gibi web siteleri aracılığıyla bilgi paylaşma, arşiv tutma ve depolama hakkını kısıtlayacaktır. Kişisel verilerin gözetlenmesi, kaydedilmesi ve filtrelenmesi gibi süreçler artacağı için uygulamanın Türkiye internet trafiğini aşırı derecede yavaşlatacak, böylece üretim olanakları zorlaştırılarak, kısıtlanacak”[8] deniyordu. Amerika’da ise National Coalition Against Censorship (Sansüre Karşı Ulusal Koalisyon), YouTube’dan videosu kaldırılan sanatçı Amy Greenfield vakasının ardından YouTube’un topluluk kurallarını sanatı kapsayacak şekilde esnetmesi için çağrıda bulundu.

Jani Leinonen, McJesus

Jani Leinonen, McJesus

Ya sonra?

Sanat sansürü dahilinde tartışılan gri alanlardan biri de toplulukları rencide edebilecek potansiyeli olan söylemler. İnternetin hızlı duyuru mekanizmalarıyla işler artık çok daha hızlı yayılabiliyor. Aslında fiziksel gerçekliğimizde olduğu gibi, internet üzerinde de tercihlerimiz üzerinden kapsamı sınırlı bir ağa dahil oluyor ve radarımıza girmeyen pek çok şeyden haberdar olamıyoruz. Karşımıza benzer imgeler ve benzer müzikler çıkaran algoritmaların izin verdiği kadar veri hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Fakat yine de sansür pratiklerinden bahsederken sanatın siyaseten doğrucu bir tutum takınmasını beklemek ne kadar gerçekçi olur sorusunu gündeme getirmek önemli. Ocak ayında Jani Leinonen’in McJesus adlı, Ronald McDonald’ı çarmıha gerilmiş halde betimleyen heykeli İsrail’de Haifa Müzesi’ne saldırı düzenlenmesine sebep oldu. Heykele karşı protestolar sosyal medyada büyüdü, heykelin fotoğrafı paylaşıldıkça protestocuların sayısı arttı ve boykot süreci başladı.

Aslında artık fiziksel sanat sansürü vakalarında da internet önemli bir rol oynuyor. Bu bağlamda interneti, topluluk üyeleri tarafından sanatı sansürlemek için kolayca organize olunabilen bir alan olarak değil, fiziksel mekanlarda karşılaştığımız sansüre karşı örgütlenebileceğimiz ve bu tür vakaların bilinirliğini yaygınlaştırabileceğimiz bir alan olarak kullanabilmek çok faydalı olacaktır.

 

[1] Fatih Canata, “5651 Sayılı Kanun Kapsamında İnternet Düzenlemeleri ve Düşünce-İfade Özgürlüğü Üzerine Bir Değerlendirme,” Türk Kütüphaneciliği 30, 2 (2016), 185-205.

[2] Aja Romano, “Tumblr is banning adult content. It’s about so much more than porn”, https://www.vox.com/2018/12/4/18124120/tumblr-porn-adult-content-ban-user-backlash

[3] “Facebook angers Flanders with Rubens ban” https://www.bbc.com/news/technology-44936601

[4] Carey Dunne, “Facebook Censors Photo of Copenhagen’s Beloved Little Mermaid Statue”, https://hyperallergic.com/265742/facebook-censors-photo-of-copenhagens-beloved-little-mermaid-statue/

[5] Sırma Zaimoğlu, “Bir Otorite Başkaldırısı Olarak Kayıtsızlık”, http://www.ekdergi.com/bir-otorite-baskaldirisi-olarak-kayitsizlik/

[6] https://www.facebook.com/communitystandards/

[7] Fatih Canata, “5651 Sayılı Kanun Kapsamında İnternet Düzenlemeleri ve Düşünce-İfade Özgürlüğü Üzerine Bir Değerlendirme,” Türk Kütüphaneciliği 30, 2 (2016), 185-205.

[8] “Eleştirmenler İnternet Sansürüne Karşı”, http://www.siyahbant.org/elestirmenler-internet-sansurune-karsi/