Van’da Süreklileşen OHAL’de İfade Özgürlüğü semineri

Susma Platformu’nun Van Barosu’nun katkılarıyla Süreklileşen OHAL’de İfade Özgürlüğü başlığı altında düzenlediği hukuk seminerinin konuşmacıları Prof. Dr. Sibel İnceoğlu ve avukat Aynur Tuncel Yazgan’dı


Susma Platformu’nun Van Barosu’nun katkılarıyla, Süreklileşen OHAL’de İfade Özgürlüğü başlığı altında düzenlediği hukuk semineri, 15 Eylül’de Van’da gerçekleşti.
Prof. Dr. Sibel İnceoğlu ve avukat Aynur Tuncel Yazgan’ın konuk olduğu etkinliğe özellikle hukukçular ve yerel medyanın yoğun ilgisi vardı.

Van Barosu Başkanı Murat Timur’un açılış konuşmasıyla başlayan etkinlikte Timur, resmi olarak kaldırılmış olsa da OHAL’in süreklileşen bir hale dönüştüğünü vurgulayarak sonuçlarını hep birlikte yaşadığımızı, ancak Batı’da hissedilenin kat kat fazlasının bölgede daha önce de yaşandığını hatırlattı. OHAL’le birlikte iki yıl boyunca ifade özgürlüğü ihlalleri bağlamında ülke genelinde de birçok gazete ve yayın kuruluşunun kapatıldığını, Barış Akademisyenleri’nin ihraç edildiğini, Cumhurbaşkanına hakaretten açılan soruşturmaların çoğaldığını belirten Timur, “Bu tabloyu sadece bizler bu şekilde görüp okumuyoruz. BM, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Konseyi de benzer tespitleri, hukuka aykırılıkları ortaya koydu. Bu ağır baskı ortamında hepimiz susturulmuş durumdayız. Hukukçular olarak da vermemiz gereken refleksi yeterince veremedik” diyerek özeleştiride de bulundu.

Prof. Dr. Sibel İnceoğlu, ifade özgürlüğünün olağanüstü halde “müdahale edilebilir haklar” arasında olduğunu belirterek başladığı konuşmasında, “Bununla birlikte olağanüstü hal bile olsa ifade özgürlüğüne müdahale keyfi bir hal alamaz, ancak olağanüstü halin amacıyla sınırlı ve ölçülü bir sınırlama yapılabilir” dedi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında ifade özgürlüğünü ele alan İnceoğlu, “AİHM, ifade özgürlüğüne yönelik her müdahalenin ‘demokratik düzeni korumak’ amacına yönelik olması gerektiğini söyler” diyerek hükümetin ya da ülkedeki liderin “ülkenin menfaati” olarak tanımladığı şeylerin eleştirilmesinin kendi başına “anayasal düzeni yıkmak” ya da “terör propagandası” olarak nitelenemeyeceğini vurguladı. İfadenin yöneldiği kişi konusunda, “özellikle siyasetçilerin normal vatandaşa göre daha hoşgörülü olması gerektiğini” belirten İnceoğlu, toplumun önündeki isimlerin demokrasinin gereği olarak eleştirilere karşı hoşgörülü olmamalarının ifade özgürlüğüne haksız bir müdahale olarak görülebileceğini belirtti.

Hükümeti ya da devleti eleştirinin sınırlarının ise siyasetçiye yönelen eleştirinin sınırlarından dahi geniş olduğunu dile getiren İnceoğlu, bu kurumlara yönelik sert ifadelerin çoğulcu demokrasi gereği hoşgörüyle karşılanması gerektiğinin altını çizdi.

Avukat Aynur Tuncel Yazgan ise söze “İfade özgürlüğü, bireyin gelişiminin temel güvencelerinden biri. Çünkü çoğulculuk, hoşgörü, insan haklarına saygı, Batı demokrasisinin temelidir. Birey kendisini ifade edemiyorsa, kendini ifade yoluyla topluma katılımına izin verilmiyorsa, orada demokrasiden söz edilemez. Biz hukukçular olarak kendimizi hukuk devletinin güvencesi olarak görebiliyor muyuz, göremiyorsak bireyliğimizi yaşayamıyoruz ve demokratik bir toplum içinde yaşayamıyoruz demektir” diyerek başladı. Devletin kendini hukukla bağlaması gerektiğini vurgulayan Yazgan, eski bir İHD’li olduğunu hatırlatarak OHAL’in 80 ve 90’larda da süreklilik arz ettiğini belirtti.
“O zamanlarda da istisnai olması gerekirken kural haline gelmişti. Olağanüstü hal zorunluluk öğretisine dayanır, toplumsal zaruri bir ihtiyaçtır ve o ihtiyacın giderilmesi için göya en kısa zamanda olağan hale dönmek için üretilen bir şeydir. Anayasal diktatörlük olarak tanımlayanlar da vardır. Hukuk ile siyaset arasında da gri bir alandır OHAL, bu gri kesit hukukçuları ürkütür, çünkü güvencelerimizi elimizden alır” diyen Yazgan, bugün de OHAL’in varlığını sürdürdüğünü belirterek 1920’lerden bugüne OHAL süreçlerine dair örnekler verdi.

Yazgan, Venedik Komisyonu raporları ile, AİHM içtihatları ile TCK 216, 220/6-7, 299, 301, 314/2 ve Terörle Mücadele 6 ve 7/2 ile düzenlenen suçların lafzının muallaklığına ve uygulamadaki özgürlükleri daraltıcı mahkeme kararlarına dikkat çekildiğini, bu maddelerin muhalifleri bastırmak ve cezalandırmak için kullanılarak ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini anımsattı.

31 Temmuz 2018’de yürürlüğe giren 7145 sayılı yasa ile valilere verilen bazı yetkilerin keyfi uygulamalara yol açacağını, gözaltı sürelerinin tecride yol açacak biçimde uzatılabileceğini söyleyen Yazgan, muhaliflerin silahlı terör örgütüne yardım, örgüt propagandası ve haksız suçlamalar altında tutularak düşman ceza hukuku ve OHAL uygulamalarının sürdürüleceğini dile getirdi.