“Egemenin çizdiği sınırlara bedeniyle, varoluşuyla, arzusuyla, neşesiyle direnenlerin, başka türlü bir ilişki dünyasının tahayyülü ve inadıyla denemekten, dayanışmaktan vazgeçmeyenlerin her günü bir devrimdir” diyor Sınır/sız sergisini düzenleyen bağımsız sanatçı ve aktivistlerden Elif KK.
Gezi’yle birlikte daha da görünür olan LGBTİ+ hareketin kendine ve hepimize açtığı alanın baskılar ve yasaklamalarla daral-tıl-masının sonucu olarak bu sene Sınır temasıyla düzenlenen İstanbul Onur Haftası kapsamında açıldı Sınır/sız sergisi.
Yasaklamalara karşı yeni bir dilin/dillerin olanaklarını aramak üzere yola çıkan sergi ekibi, bu yolun tüm malzemesini tam da egemenin çizdiği sınırın dışına taşan her şeyden alıyor. İşte bu sınırın dışında kalan varoluşları bir araya getiren sergi, İstanbul Onur Yürüyüşü’nün Valilik tarafından yasaklanmasına, her gün daha da daralan kültür sanat alanına rağmen hâlâ bir arada olabilmenin hayalini kurmakla çıkıyor ortaya.
Bu sene İstanbul Onur Haftası kapsamında bir sergi organize edilemeyeceğini öğrenen beş bağımsız aktivist ve sanatçı bir araya gelerek “Biz bir sergi yapamaz mıyız?” diyor. Hedeflerden biri en temel haklardan biri olan ifade özgürlüğü ihlaline uğrayan kesimlerle ortaklaşmak, yasaklara karşı yeni yollar açmak, alternatif biraradalıklar geliştirmek olan Susma Platformu’nun mekân desteğiyle gerçekleşen sergiye Anadolu Kültür de omuz atıyor ve ortaya çeşitli disiplinlerden işlerin bir araya geldiği bu sergi çıkıyor.
Sınır/sız sergisi 25 Haziran’da Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nde açıldı. Resmî açılışını 1 Ekim’de yapmaya hazırlanan Şişhane’deki Edebiyat Evi’nin iki katına yayılan sergi, queer ve feminist sanatçıların işlerini bir araya getirmekle kalmadı, 2 Temmuz’da gerçekleşen Sınır/sız Sanatçı Buluşması etkinliğiyle de sergi sanatçılarının katıldığı, queer/feminist sanatın olanaklarının konuşulduğu bir forum gerçekleştirdi.
Forumda dile getirilenler üzerinden de gidersek, Türkiye’de queer sanat olarak tanımlayabileceğimiz tarihin çok kısıtlı olduğu aşikar. Eğer ülkede üretilen bir queer sanat varsa da bu, sanat tarihinden silinmiş, hiç yazılmamış ya da görmezden gelinmiş bir birikim. Queer sanatın LGBTİ+ hareketin gelişmesiyle beraber yükseldiğini ve görünür olmaya başladığını söylemek mümkün. Bu nedenle Onur Haftası kapsamında hazırlanan bu sergi de, diğerleri gibi, hem görünürlük hem de sanatçıların üretimini teşvik etmesi açısından önemli. Elbette sadece queer sanat alanı açısından değil, alternatif üretim gerçekleştirmek isteyen birçok sanatçı ve grup açısından da heyecan verici. Onur Haftası kapsamında açılan sergiler piyasanın, köklü galerilerin ya da büyük süslü kurumların dışında da üretim ve sergileme alanlarının olabileceğini göstermesi açısından da anlamlı.
8 Temmuz’a kadar ziyaret edilebilecek Sınır/sız sergisinde yer alan işlerde biçim, içerik, malzeme kullanımı bir yana hepsinde sansür, yasak ve sınırlara karşı farklı bir dünya arzusu ön plana çıkıyor.
Sınır/sız sergisinde daha önce birçok sergide yer almış isimlerin işleriyle ilk kez bir sergiye katılan sanatçıların eserleri yan yana duruyor. Sadece bu yan yanalık bile günümüzün baskı ortamında bir araya gelmenin, farklı seslerin bir arada çınlamasının önemini vurgular nitelikte.
Özgür Can Taşcı, Gözde Gürel, Şafak Şule Kemancı, Dramaqueer, Nisa Şenol, Elif Tekneci, Nazım Ünal Yılmaz, Ugemfo, İlhan Sayın, Elif KK, Enes K & Cansu Yıldıran, Gülkan Noir, Ümran & Ümran, Sinem Sinan Göknur, Gizem Bayıksel serginin Türkiyeli sanatçıları. Sergide yer alan işlerden ikisi ise İranlı iki eşcinsel mülteciye ait, Makhism ve Jaleh Nezamdoust. Denizli’de mülteci olarak yaşamlarını sürdüren iki sanatçı sergiye Denizli Göç İdaresi’nden aldıkları özel izinle katılabildiler. Sergide Berlin’den gönderdikleri video işleriyle yer alan Sy & Niq & Andrew & Kanno ise diller ve coğrafyalar üstü bir birlikteliğin imkânlarına göz kırpıyor gibi.
Sergi ekibinden Sinem Sinan Göknur, bir sanatçı olarak tüm sansür ve yasak ortamına rağmen bir araya gelme inatlarını şu sözlerle özetliyor: “Zorbalıkla ve keyfi biçimde önümüze konan sınır ve yasaklara inat feminist, adil, özgürlükçü, ve sömürüden uzak bir yaşam için mücadelenin bu sınırların içinde ve ötesinde çoğalmasını arzuluyoruz.” Metin Akdemir ise “Sınır/sız çünkü cinsiyetlerimizin, cinsel arzularımızın önüne baskı, sansür, ahlak diyerek konulan her şeyin üstesinden geleceğiz sınırsız inancımızla. Yeter ki gullümümüz/ queer neşemiz eksik olmasın.” Onların da dediği gibi sergide yer alan işler çeşitliliği ile sınırsız bir inancın, umudun ve neşenin izlerini taşıyor.