Beş soruda ‘Twitter reklam yasağından sonra bizleri neler bekliyor?’ tartışması

Sosyal ağlara yönelik yasanın uygulanma aşamalarından “günlük erişimi bir milyondan fazla olan mecralara reklam yasağı” 24 Ocak’ta yürürlüğe girdi. Böylece halen Türkiye’ye temsilci atamayan Twitter’da reklam vermek engellenmiş oldu. Susma Platformu’ndan Alican Acanerler gazeteci Ahmet Sabancı ile yaptığı söyleşide, hem Twitter’daki reklam yasağını hem de yasa değişikliği ardından Twitter’ın geleceğinde Türkiye’yi nelerin beklediğini konuştu


ALİCAN ACANERLER

Kamuoyunda sosyal medya yasası olarak bilinen ve 2020’nin yaz aylarında Meclis’te kabul edilen sosyal ağlara yönelik yasanın (İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Yasa) uygulanma aşamaları devreye girmeye başladı. 

Yasa kapsamında, günlük erişimi bir milyondan fazla olan yabancı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcıları Türkiye’de temsilci atamak zorunda kalıyor. Atamayanlar için ise beş aşamalı bir cezalandırma sistemi söz konusu. Aşamalardan biri, 24 Ocak 2021’de Twitter’a, Twitter’ın canlı yayın uygulaması Periscope’a ve Pinterest’e yönelik reklam yasağı uygulanması olarak devreye girdi. Uzmanların görüşü, bahar aylarında bir diğer aşama olan bant daralmasını takiben platforma girişin zorlaşacağı yönünde.

Yasanın sonraki aşamaları Nisan ve Mayıs aylarında uygulamaya konacak. Yasaya göre, Twitter halen temsilci atamamışsa Nisan’da yüzde 50, Mayıs’ta ise yüzde 90 bant daraltmasına gidilecek. Twitter geçtiğimiz ay; bant daralması başladığında artık kullanılmayacak derecede yavaşlayacak servislerinden ötürü Periscope uygulamasını Türkiye’de tamamen kapatabileceğini belirtmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da konuyla ilgili yaptığı açıklamada “veriyi kontrol edenlerin ‘demokrasiyi, hukuku, hakları ve özgürlükleri hiçe sayarak dijital diktatörlükler’ kurabileceğini” söylemişti. 

Twitter dünya genelinde, ağırlıklı olarak muhalif kesimin sözünü diğerlerine oranla daha fazla duyurduğu bir mecra. Bu sebeple, platformu genellikle ağırlıklı olarak hak temelli mücadelelerinde kullanan sivil inisiyatiflerin ve medyanın, söz konusu yasaktan etkilendiği ve etkileneceği söylenebilir.

Gazeteci Ahmet Sabancı ile beş soruda hem reklam yasağını hem de yasa değişikliğinin ardından Twitter’ın geleceğinde Türkiye’yi nelerin beklediğini konuştuk:

https://twitter.com/susma_24/status/1362772694224232448

1- Bizi önümüzdeki aylarda neler bekliyor: Mayıs ayından sonra artık Twitter’ı kullanamayacak mıyız?

“Türkiye’den Twitter’a hiçbir kurum veya kişinin artık para kazandırma şansı kalmamış durumda. Bu, platformun üzerinde kurulmaya başlanan maddi baskının artık neredeyse son noktası. Bir sonraki aşaması yüzde 50 ile başlayan sonra da yüzde 90’a kadar çıkacak; teknik olarak sitenin engellenmesi dediğimiz noktaya kadar giden bant daraltmaları. Elbette bu durum kaçınılmaz bir şekilde kullanıcıları da ciddi boyutlarda etkileyecek. Çünkü örneğin; siz normalde belki normal internet hızınızla bağlanabiliyorken, sanki internet hızınız yarıya düşmüş gibi girebileceksiniz. Bant daralmasının daha büyük kapsamlı etkileri zaman zaman sitenin ulaşılamaz hale gelmesine bile etkili olabilecek. Ancak burada şöyle bir durum var: Bant daraltma kararı teknik olarak sadece Twitter’a ait olduğu bilinen sunuculardaki IP adresleri üzerinden ve alan adları üzerinden gerçekleştirilecek. Yani bildiğimiz anlamdaki diğer sansür atlatma yöntemlerinin bir nevi tekrar Twitter üzerinde tercih edilen metotlardan biri olacağını tahmin ediyorum.” (Ahmet Sabancı’nın yanıtını izlemek için tıklayın.)

2- Düzenlemenin temsilci atama ve reklam yasağı aşamalarıyla başlamasının sebebi nedir? Bu yasanın arkasındaki motivasyon nedir?

“Ne olursa olsun büyük çaplı bir düzenleme yaptığınız zaman insanların kurumlara uyum sağlaması için bir süre tanımanız gerekiyor ve bu yüzden de düzenlemeleri aşamalı formatlara uydurmak lazımdı. Para cezalarıyla başlayıp ardından en ağıra giden süreçle aslında bunu yapmak istediler. Aşama aşama ‘siz şu kadar süre daha yapmazsanız şu da gelecek’ şeklinde, bir yandan süre verip bir yandan da yasaya uymamanın cezasını giderek artırdılar. Her ne kadar işin ucunda politik ve kontrol amaçlı gerekçeler yatıyor gibi görünse de, bu yasağın altında ekonomik ve ticari gerekçeler yatıyordu. Çünkü sosyal medya şirketlerinin işleyiş biçimi ve gelir elde etme modelleri; burada iş yapmalarına rağmen buraya doğru düzgün bir vergi vermemeleri, buraya yaptıkları işlerin bir geri dönüşü olmaması anlamına da geliyordu ki, bu ABD dışında her ülkenin dert ettiği bir konu ve her ülkede bunun için farklı farklı yöntemler izleniyor ve farklı yasal düzenlemeler yapılıyor. Bu da yasanın aslında böylesi bir ayağı olduğunu bize gösteren bir şey bir yandan da. Asıl amaçlardan bir tanesi de Twitter, Facebook ve Google’ın burada kazandığı paradan daha fazla vergi alabilmek. Bunun yanına biraz da; interneti daha fazla kontrol etmeye, biraz daha sansür ve gözetim ihtiyacına sahipseniz elbette bu yasaların çapını ona göre geliştirebiliyorsunuz, değiştirebiliyorsunuz. Aynısını yapan farklı ülkeler de var zaten halihazırda.” (Ahmet Sabancı’nın yanıtını izlemek için tıklayın.)

3- Reklam yasağı kullanıcıları; yayıncıları ve sivil toplum çalışanlarını nasıl etkileyecek?

“Eğer Facebook veya Google söz konusu olsa muhtemelen çok daha büyük bir etkisi olacaktı reklam yasağının. Hem küresel çapta hem de Türkiye’deki reklam verme piyasasına baktığımızda aslan payı Facebook ve Google’ın elinde. Bu yüzden de Twitter çok ciddi bir reklam alanı olarak zaten düşünülmüyor. Bu yüzden de çok ciddi bir kayıp olacağını sanmıyorum. Çünkü aktif bir şekilde reklam için kullanılmayan bir alan. Bunun belki beklenmedik kimi etkileri olabilir. Biliyoruz ki her ne kadar Twitter ticari reklam açısından çok fazla kullanılmasa da politik reklam için en sık tercih edilen alanlardan bir tanesi ülkemizde. Eğer bu şekilde devam ederse süreç önümüzdeki dönemde zaten Twitter’ın ülkemizde hem politik reklam hem de sadece politik amaçlı kullanılmasından dolayı reklam yasağı ve üstüne gelen bant yasağının herhangi bir seçim döneminde internet üzerindeki siyasi iletişim dinamiklerini, propaganda dinamiklerini ciddi bir şekilde değiştirme ihtimali söz konusu. Hemen her politik hareket Twitter’ı ciddiye alıyordu seçim dönemlerinde, ‘bunun etkisi nasıl olur’ diye gözlemlemeye değer bir süreç olacaktır.” (Ahmet Sabancı’nın yanıtını izlemek için tıklayın.)

4- Twitter’ın alternatifleri var mı? Twitter’ı kullanamayacağımız bir duruma geldiğimizde hangi platformlar Twitter mantığının yerini alabilir? 

“Tek seçeneğimiz merkezsiz sosyal medya alternatifi olan Mastodon ve onun yarattığı federasyon ağı olacak gibi geliyor. Format olarak baktığınızda Mastodon çoğu açıdan Twitter’ın benzeri ama kimi özellikleri açısından da çok daha iyisi denebilir. 500 karakter yazabiliyorsunuz. Twitter’da hesabınız ya kilitli ya açık olabilirken Mastodon’da bunu paylaşım bazlı belirleyebiliyorsunuz. Bir paylaşımınızı sadece takipçeleriniz görebiliyor ve tekrar paylaşamıyorken bir başka paylaşımınızı herkese açık hale getirebiliyorsunuz. Farklı bir mahremiyet imkânı yaratıyor. Federatif ağ dediğimiz ağ, eğer siz Mastodon’da bir hesap oluşturmak istiyorsanız, illa ki tek bir sitede hesap açmak zorunda değilsiniz. Herkes farklı farklı amaçlarla ve imkânlarla kendi Mastodon’unu kurup iletişim halinde kalabiliyor. Bu da demek oluyor ki örneğin, Mastodon’un ilk kurulan hali “mastodon.social.” Oraya engelleme gelirse, “mastodon.com” ya da farklı isimlerle kurulmuş yüzlerce mecrada hesap açıp aynı ağ içinde kalmaya devam edebiliyorsunuz. Twitter da yakın zamanda bu formatın farkına vardığı için artık bu tarz bir federasyon benzeri bir altyapıya dair niyetleri olduğunu açıklamıştı. Eğer Twitter böyle bir şey yaparsa, bu altyapıyı kullanan başka bir yerde hesap yine herkesi Twitter’dan takip edebilmeye ve konuşmaya devam edebilme imkânımız doğacak.

Bu merkezsiz ağ modeli aslında 2000’lerin başına kadar giden bir teknoloji. Zaman içinde evrildi ve değişti. Örneğin Mastodon’un formatı üzerine benzeri bir yapı da oluşturulmuş durumda Pixelfed adı verilen. Merkezsiz ağlar modeline ilgi var ancak bunun ne kadar uzun olabileceğine dair bir şey söyleyemiyorum. İnsanlar bunları kullanmaya alışırlar mı emin olamıyorum. Çünkü daha önce de, 2000’lerin ortasında Diaspora isimli Facebook alternatifi şeklinde çalışan ancak şu anda kimse hatırlamıyor, o zamanlar aktif kullanmayanlar hatırlamıyor orayı. Alternatiflerimiz var, ama bunların nasıl yaygınlaşacağı noktasında kesin bir şey söylemek zor şimdiden.”  (Ahmet Sabancı’nın yanıtını izlemek için tıklayın.)

5- Yasa tasarısı geçen sene çok da tartışmaya açılmadan Meclisten geçti. Sosyal platformların bu kadar hızlı engellenmesinin önüne geçmek için bir yol var mı? Yoksa bu platformlar tek çare midir?

“Bir zamanlar internette bir şey yapmak istediğinizde gidebileceğiniz onlarca farklı yer vardı. Bir sürü forum, bambaşka siteler, kendi sitelerini kuranlar… Sonra beş altı şirketin bizim internet tanımımız haline gelmesi söz konusu oldu. Sosyal medya dediğimiz zaman sadece aklımıza sadece Facebook, Instagram, Twitter, YouTube’un gelmesi, e-mail dediğimizde sadece Gmail’den bahsediyor olmamız, arama motoru değil de “Googlelamak” deyiminin yerleşmesi, çok basitinden, aslında bizim internete dair algımızın şirketler ve onların bize sundukları şeylerden ibaret olmamıza izin vermemiz ile alakalı büyük anlamda. Bu da kaçınılmaz olarak şuna sebep oluyor: Eğer bir devlet internete dair bir şeye müdahale etmek istiyorlarsa, müdahale etmeleri gereken nokta sayısı azalıyor. Google’dan arama sonuçlarını sildirdiğin zaman insanlarda hâlâ internette var olan bir şeyi aramanın imkânsızlaşması hissi doğuyor. Facebook’ta veya Twitter’da birinin hesabını engellediğiniz zaman o insan internetten silinmiş gibi algılanıyor. Belki o insan hala kendi bloğunda yazmaya devam ediyor, belki bir bülteni vardır, belki hâlâ interneti aktif bir biçimde kullanıyordur ama, biz internet tanımımızın bu şirketler tarafından kısıtlanmasına o kadar çok izin verdiğimiz için de bizim kullandığımız internete müdahale etmek bu kadar kolay hale geliyor. 

İnternet sadece bu şirketlerden ibaret değil. Biz o özgür, internet sansürünü ilk defa konuştuğumuz zamanlardaki ‘İnternetteki hiçbir şeyi ortadan kaldıramazsınız, illa ki o bilgi bir yerlerde olur’ dediğimiz süreçten nasıl oldu da ‘Yandık, Twitter kapanırsa sosyalleşemeyecek miyiz?’ dediğimiz noktaya geldik bunu düşünmemiz gerekiyor biraz da. Köklü bir çözüm arıyorsak bu soruya cevap aramamız gerekiyor.” (Ahmet Sabancı’nın yanıtını izlemek için tıklayın.)

Bonus soru: Peki neden Twitter’a ve diğer sosyal medya mecralarına gelen kısıtlamaları hep sansür üzerinden tartışmaya meyilliyiz?

“2009-2011’den bu yana biz internete dair her düzenlemeyi sadece sansür üzerinden konuşuyoruz. Sanki başka hiçbir şeyi doğru dürüst ele almıyoruz bu anlamda. 2014 yılındaki 5651 sayılı düzenlemede çok daha ciddiye alınması gereken gözetime dair ibareler varken biz onu da yine sadece sansür üzerinden konuştuk. Aynı şekilde işin ekonomik boyutunda, yasa taslağını da okuduğumda buna dair uluslararası gelişmeleri de takip ettiğimde kesinlikle öncelikli olandı. Çünkü bu anlamda bir güç kapışması söz konusu. Bu şirketler diğer tüm devletlerin ve devletler arası kurumların üstü bir güce sahipler. Güçleri giderek daha fazla kontrolden çıkmaya başlıyor. Hem ekonomik anlamda hem de politik anlamda hem de regülatif alanda yapılması gereken ciddi şeyler var. Ama burada da sorun şundan kaynaklanabiliyor: Aynı düzenlemeyi farklı bir ülkede uygulamaya başladığınızda farklı etkiler doğurması potansiyeline sahip olabiliyor. Örneğin; Avrupa’daki yasa olan GDPR, eksiklikleri ve iyileştirilmesi gereken yerlerinin yanında birçok anlamda kullanıcıların kişisel verilerini koruyabilmek için çok iyi bir düzenleme. Ama AB’deki aktivistler bile GDPR’ın manipüle edilme riskine karşı kendi ülkelerindeki yasa koyucuları uyarıyorlardı. Riskin herkes farkında. Asıl konuşulması gereken neden artık hayatımızın her alanını ciddi bir biçimde şekillendiren bir iletişim sistemine dair düzenlemeleri sadece gücü kime teslim edeceğiz noktasında tartışmaya zorunlu bırakılıyoruz? Neden özel şirketler ve devletler arasında bir seçim yapmak durumunda kalıyoruz? Bu yüzden evet, bu işin sansür etkisi de olabilir, gözetim etkisi de olabilir, ekonomik gerekçeler ve politik gerekçeler de olabilir ama biz kendimizi bu tartışmada güçsüz bıraktık. Tartışmadaki en önemli paydaşlardan biri olmamıza rağmen kendi sözümüzü söyleyebileceğimiz mekanizmalara ya da kendi sözümüz olmamasından dolayı hangi tarafı tutacağız noktasına düşmüş durumdayız. Aslında değiştirmemiz gereken bunu yaparken de tartışmanın yönünü değiştirmemiz gereken şey de bu, benim gözlemleyebildiğim kadarıyla.” (Ahmet Sabancı’nın yanıtını izlemek için tıklayın.)