“Basın kartı, sansürün en işlevsel dayanağıdır”

Başbakanlık’a bağlı olan ve Sarı Basın Kartı’nın verildiği Basın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün görev ve yetkileri Cumhurbaşkanlığı İletişim Bakanlığı’na devredildi. Devir işlemine ÇGD’den tepki var…


Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 703 numaralı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırıldı.
Daha önce Başbakanlık’a bağlı olan ve Sarı Basın Kartı’nın verildiği Basın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün görev ve yetkileri Cumhurbaşkanlığı İletişim Bakanlığı’na devredildi.

Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), bu devir işlemine dair yaptığı açıklamada, “Basın kartı, devletin gazetecilik alanını düzenleyen önemli bir aparatı olarak sansürün en işlevsel dayanağıdır” ifadelerine yer verdi.

Açıklamada, “Bu kart, devletin uyguladığı sansürün genelleşmiş halidir. ÇGD olarak, gazetecilere verilecek kartların anti-demokratik yasal düzenlemeler ve oldu bittilerle oluşturulmuş kurullarca değil, basın çalışanlarınca oluşturulmuş kurumlarca belirlenmesi, sansür anlamına gelecek her türlü düzenlemenin iptal edilmesi konusunda uyarıyor, tüm gazetecilik örgütlerini ve meslektaşlarımızı ortak mücadele çatısı altına çağırıyoruz” denildi.

ÇGD’nin açıklamasının tamamı şöyle:

“Türkiye, 24 Haziran seçimlerinin ardından yeni bir tarihsel döneme girerken devletin tüm kurumları da bu yeni dönemin gereklerine uygun hale getirilmektedir. Uzun yıllar önce başlayan demokratik mekanizmaların tasfiyesi ve otoriter bir sistemin kurulma çabaları, rejim değişikliğine varacak yeni bir aşamaya geçmiştir. Günümüz Türkiye’sinde ifade özgürlüğü susma özgürlüğüne ve hatta iktidar yanlısı konuşma mecburiyetine dönüştürülmüştür. KHK ile yönetilen Türkiye’de kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kaldırılmış ve yerine adeta bir hanedanlık rejimi tesis edilmiştir.

Gazetecilik mesleğine dönük çok boyutlu saldırılar ise ‘yeni Türkiye’nin alameti farikası haline gelmiştir. Bu saldırıların en yeni ve belki de en etkilisi, dün yayımlanan ve Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM)”nün kapatılarak Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına bağlanmasını da kapsayan 703 Sayılı KHK ile gelmiştir.

BYEGM, TBMM’nin kuruluşunun ardından Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumiyesi adıyla bir Cumhuriyet kurumu olarak kurulmuştur fakat ne yazık ki BYEGM yıllar içinde, sermayenin ve devletin basın üzerindeki baskısının bir aracı haline getirilmiştir. Bu KHK düzenlemesi ile BYEGM Cumhurbaşkanlığına bağlanarak hem geçmişi yok edilmiş hem de bir saldırı aracına dönüştürülmüştür.

Son olarak 2015 yılında değiştirilen Basın Kartı Yönetmeliği ile değeri ve nitelikleri iyice düşürülen sarı basın kartının artık Cumhurbaşkanlığınca verilecek olması, günümüz Türkiyesi’nde bu kartı Saray Basın Kartı haline getirmiştir.

ÇGD’nin basın kartı ile ilgili görüşleri nettir: Basın kartı, devletin gazetecilik alanını düzenleyen önemli bir aparatı olarak sansürün en işlevsel dayanağıdır. Bu kart, devletin uyguladığı sansürün genelleşmiş halidir. Basın kartı alabilmek için gereken ve ‘basın sigortası’ olarak bilinen 5953 sayılı kanuna bağlı olarak çalışma hakkı, sermaye medyası tarafından gasp edilmekte, gazetecilerin özlük haklarını yasal güvenceye alan bu kanun işverenler tarafından zaten uygulanmamaktadır. Hal böyleyken ‘sarı basın kartı’ zaten çoğu basın çalışanı tarafından başvurusu bile yapılamayan bir ‘ayrıcalık’ haline çoktan dönüşmüş durumdadır. Üstüne bir de Cumhurbaşkanlığına bağlı bir kuruma devredilmiş olması hem ayrıcalıkların hem sansürün artırılması anlamına gelmektedir. Bu, uzun süredir ‘başarıyla’ yaratılmış olduğu görülen iktidar yanlısı ‘gazeteciliğin’ iyiden iyiye ‘Saray Gazeteciliği’ne dönüştürülmek istendiğinin en güçlü kanıtıdır.

Her şey bir yana, hatırlanmalıdır ki Metin Göktepe basın kartı olmadığı için gazeteci sayılmamış, izlemek istediği habere giderken abluka altındaki ilçeye basın kartı olmadığı için sokulmamış, ardından gözaltına alınmış ve polis tarafından öldürülmüştür. Göktepe’nin gazeteci olmasını ‘engelleyen’ basın kartı uygulaması basına yönelik saldırıların da meşruiyet zemini haline getirilmiştir. Bununla paralel olarak basın kartı, toplumsal olayları takip eden gazetecilere dönük polis saldırılarının da ‘hukuki’ dayanağı yapılmıştır. Basın kartının varlığı polis saldırısını engellemediği gibi yokluğu bu saldırıları neredeyse garantilemekte ve adeta haklılaştırmaktadır. Bilinmelidir ki Göktepe’yi gazeteci yapan ‘basın kartı’ değil halkın haber alma hakkını savunması ve gerçekleri açığa çıkarmak istemesidir ki gazeteciliğin gerçek tanımı da budur. Alanda görev yapan meslektaşlarımıza habercilik yaptıran da basın kartı değil meslek ilkeleri ve emekleridir.

ÇGD olarak, gazetecilere verilecek kartların anti-demokratik yasal düzenlemeler ve oldu bittilerle oluşturulmuş kurullarca değil, basın çalışanlarınca oluşturulmuş kurumlarca belirlenmesi, sansür anlamına gelecek her türlü düzenlemenin iptal edilmesi konusunda uyarıyor, tüm gazetecilik örgütlerini ve meslektaşlarımızı ortak mücadele çatısı altına çağırıyoruz.”