Bakur belgeselinde yargılanan belgesel mi, gösterim mi, barış propagandası mıydı?

Metin Yoksu, Bakur belgeseli davasının 14 Aralık 2023 tarihinde Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasını Susma Platformu adına izledi


METİN YOKSU

Kürt kentlerinde, henüz belediyelere kayyumlar atanmadan önce Batman’da Yılmaz Güney Sineması’nda Bakur (Kuzey) belgeselinin gösterimi yapıldı. Bakur belgeseli, 1984’ten bu yana PKK ile Türk Devleti arasında yaşanan şiddetli çatışmaların sonlandığı ve adına “çözüm süreci” verilen dönemde, PKK’nin silahlı birliklerinin sınır dışına çıktığı dönemde çekimleri yapıldı. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine silahlı birlikler sınır dışına çıkıyor ve o dönemde geri çekilmeyi takip eden gruplar oluşturulmuş belgesel de bu dönemi konu ediniyordu. Filmin yönetmen koltuğundaysa usta gazeteci Ertuğrul Mavioğlu ve usta yönetmen Çayan Demirel yer alıyordu. Belgeselin çekimleri, 2013 yılının yaz ve sonbahar aylarında geçekleşirken belgesel filmde PKK’nin Dersim, Diyarbakır ve Şırnak’taki kamplarında silahlı grupların sınır dışına çekilme süreci gündelik yaşamlar üzerinden anlatılıyor. Film, adına “çözüm süreci” verilen sürecin henüz sonlanmadığı Dolmabahçe Mutabakatı’nın imzalandığı dönemde izleyici ile buluşmaya başlamıştı. 6 Mayıs 2015 tarihinde Batman’da Yılmaz Güney Sineması’nda 125 kişinin izlediği filmin gösterimini iddiaya göre bir polis memuru izlemiş ve “örgüt propagandası” yapıldığı iddiası ile soruşturma açılmıştı. Soruşturma iddianameye dönüşerek yönetmenler hakkında “terör örgütünün, cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek veya bu yöntemlere başvurmayı teşkil edecek nitelikte” suçlaması ile dava açılmıştı. Açılan dava sonucunda Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 18 Temmuz 2019 tarihinde Mavioğlu ve Demirel’i ayrı ayrı 4 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırmıştı. Avukatların itirazı sonucunda Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin verdiği hükmü esastan bozdu. Yeniden görülen davada 14 Aralık 2023 tarihinde Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde iki usta isme “örgüt propagandası yapmak” suçlamasından ayrı ayrı 1 yıl 13 ay hapis cezası verdi. Bu davada yargılanan neydi, neden bu iki isme ceza verildi? 

Belgeselde buluşan usta iki isim

Çayan Demirel’in Türkiye’de özellikle de Kürt meselesiyle ilgili çektiği önemli belgeselleri bulunuyor. Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan işkencelerin anlatıldığı “5 Nolu Cezaevi” ile Dersim’de yaşanan katliamları, soykırımı anlatan “Dersim 38” belgeseli Çayan Demirel’in en iyi belgesellerinden olarak kabul ediliyor. Araştırmacı gazeteciliği ile bilinen Ertuğrul Mavioğlu da Radikal gazetesinde yazarken gazete adına KCK Lideri Murat Karayılan ile röportaj yapmış, “örgüt propagandası” yaptığı gerekçesi ile yargılanmış ve beraat etmişti. Ahmet Şık ile birlikte kaleme aldıkları “Kırk Katır Kırk Satır” kitabının yanı sıra 12 Eylül dönemini anlatan kitapları da bulunuyor. Türkiye’nin önemli bir tarihi eşiğine tanıklık eden belgeselin yönetmen koltuğunda bulunmak, cesaretin yanında zorluğu da beraberinde getiriyor. Geçmiş tecrübeleri, iki usta ismin neden yönetmen koltuğuna oturduğu sorusuna cevap niteliğinde adeta… Öte yandan Ertuğrul Mavioğlu ile Çayan Demirel’in eskiye dayanan güçlü dostluğu da ikilinin bir araya gelmesini sağlıyor. 

Yargılanan gösterim mi, film miydi?

Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu, 31 Mayıs 2015 tarihinde seçimlerden sonra “çözüm süreci”nin mutabakatını gözden geçireceklerini söylemişti. 7 Haziran 2015 seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) yüzde 13,02 oy alıp mecliste 80 milletvekilli elde ederek AKP’nin 13 yıllık tek parti iktidarından sonra tek başına hükümet kurma çoğunluğunu kaybetmesine neden olmuştu. Seçimlerin hemen ardından MHP lideri Devlet Bahçeli erken seçim sinyalleri vermiş ve yaptığı çağrılar sonrası 1 Kasım 2015’te seçim tekrarlanmıştı. Seçime gidilen süreçteyse Dolmabahçe Mutabakatı sona ermiş “çözüm süreci” sonlandırılmış ve Kürt kentlerinde yoğun çatışmalar yaşanmıştı. Cizre başta olmak üzere birçok kent merkezinde yüzlerce kişi hayatını kaybetmişti. Bu tarihten itibaren de iktidar, AKP ve MHP ortaklığı ile devam etmiş, “çözüm süreci” dönemindeki birçok etkinlik yargılama konusu olmuştu. 6 Mayıs 2015 tarihinde gösterimi yapılan Bakur belgeseli de bu şekilde yargılamadan nasibini almış ve yönetmenlere ceza verilmişti. 

Yargılama boyunca avukatlar en az üç heyetin değiştiği mahkemeye “Yargılama belgeselin gösterilmiş olmasına mı, yoksa içeriğine mi yapılıyor” diye ısrarla sormuş ama yanıt alamamıştı. Hatta ilk duruşmada avukatlar, filmin yapıldığı yerin İstanbul olması nedeniyle müvekkilleri hakkında açılan bu davanın İstanbul’da görülmesi gerektiğini belirtmiş, mahkeme heyeti ise filmin Batman’da izlendiği gerekçesiyle bu talebi reddetmişti. Avukatların, galanın İstanbul’da yapıldığını belirtmesine rağmen mahkeme yargılamaya devam etmişti. Ertuğrul Mavioğlu da bu durumu ilk duruşmada savunmasında “Öğrendiğime göre, Türkiye’de sinema eserlerine ilk kez dava açılıyor. İlginçtir, bu da artık neredeyse 100 yaşına merdiven dayamış Türkiye Cumhuriyeti’nin Batman iline nasip oluyor” şeklinde özetliyordu. Davanın avukatlarından Meral Hanbayat karar duruşmasında “Belgesel hiçbir şekilde mahkeme tarafından izlenmemiş ve bilirkişi raporu alınmamıştır. Bir polisin tutmuş olduğu tutanakla yıllardır bu yargılamayı sürdürüyoruz. Bu belgesel film o dönem sadece Batman’da gösterilmedi, yurt içi ve yurt dışında birçok yerde gösterildi. Ama ne hikmetse sadece Batman’da yargılama başlatıldı” şeklinde savunma yapmıştı. Tüm yargılama boyunca da filmin mi, yoksa gösterimin mi yargılandığı veya ceza aldığının yanıtının net olarak alınamadığını görüyoruz. 

Amaç belgesel sinemayı sindirmek

Dava avukatlarından Rozerin Seda Kip, dava sonrası yaptığımız görüşmede bu durumu şu şekilde özetliyor: “Belgesel mi, yoksa gösterim mi yargılandı? Araştırmadan yoksun, objektiflikten uzak iddianame ile başladı bu dava. Biz bunu yargılamanın başından beri mahkemeye anlatmaya çalıştık. Eğer belgesel yargılandı ise bir bütün olarak film izlenmeliydi. Belgeselin içeriğinden örgüt propagandasının maddi ve manevi unsurları bulunmalıydı. Hangi dakikalarda ne anlatılmış incelenmeli ve söylenmeliydi. Ama bunlar yapılmadı. Eğer söz konusu amaç gösterimi yargılamak ise bu suç değildir. Eğer iddia makamı gösterime suç buluyorsa o filmi izleyen insanların nasıl etkilendiğini de somut verileri ile kanıtlamak zorundaydı. Bu durumda yine belgeselin içeriğine değinilmesi gerekiyordu fakat bu maddi gerçeklikler de dosyada yoktu. Batman’ın ardından İstanbul’da bin kişi bu filmi izledi. Türkiye’nin önemli festivallerine davet aldı. Bu davada amaç belgesel sinemayı sindirmekti. Soruşturmanın açılması ve davanın olması ile birlikte amacına ulaşıldı maalesef… Daha ilk dönemlerde İKSV geri adım atarak festivalden belgeseli çıkarmıştı. Dava ve soruşturmada amaç belgesel sanat özgürlüğü adına söz üretmek isteyen insanların önünü kesmekti. Emeline, amacına da başında ulaştı. Daha sonradan da özgün söz üretmek isteyenleri özellikle de bu konularda sindirmiştir. Kısaca amaç belgesel sinemayı sindirmekti!”  

“Sansür bulaşıcıdır”

Yargılamanın belgesel sinemanın sanatsal fikir özgürlüğünü yargıladığını dile getiren Ertuğrul Mavioğlu, mahkeme heyetinin filmi izlemediklerini düşündüğünü söyledi. Filmin izlenmesi halinde barışa hizmet ettiğinin bizzat görülebileceğini savunan Mavioğlu, karara ilişkin değerlendirmesini şöyle özetliyor: “Bu davanın hiç açılmamış olması gerekiyordu. Yargı sistemi kötü bir halde, kendi yasalarına dahi uymuyorlar. Mahkemelerin sopa olarak kullanılması gibi bir tablo ile karşı karşıyayız. Yargılamalarda biz ne savunma yapmışız, ne konuşmuşuz nasıl bir etki yarattığı konusunda bir düşünceleri yok. Biz ne dersek diyelim baştan kesmiş oldukları bir ceza var ve onu vermeye kararlılar. Nitekim öyle de oldu. Yargılama anlamsız! Bize 1 yıl 13 ay ceza verilmesi demek aslında hiç cezaevinden çıkartmamak demek. Bizi boş verin bakın Gülten Kışanak, tutukluluk süresini doldurmasına rağmen tahliyesi gerçekleştirilmiyor. Sebahat Tuncel kararları ortada! 30 yıl tutukluluk süresini dolduran hükümlüler sadece önlerine konan bir pişmanlık kağıdını imzalamadıkları için halen cezaevinde tutuluyorlar. Celalettin Can aynı şekilde cezaevinde yatıyor! Kısacası belgesele ceza vererek tüm belgesel sinema camiasına “ne tür belgesel çekilebilir”in sınırını gösterdiler. Sansür denilen şey bulaşıcı etki yaratır. Bütün belgeselcilere ‘Bunu yaparsanız cezaevine girersiniz’  deniyor. Tüm bu şartlara rağmen daha fazla belgesel çekmeliyiz, daha fazla kırmızı çizgi çizilen kitap yazmalıyız. Kültürel anlamda gelişmemiz bunlara bağlı. Hayat akışkan ve girişkendir. Kültürel gelişmenin önüne geçemezsiniz, geçerseniz toptan cahilleşir, çorak bir ülkeye dönersiniz. Herkes bunları söyler, yazar, çizer ve çekerse etkimiz büyür çünkü onların hapishaneleri hepimizi almaya yetmez. Ses denilen şey maddeseldir. Sözümüzü esirgememeliyiz. Günü geldiğinde birinin kulağına ulaşacaktır. Tarihe bırakmak dediğimiz şey tam da budur. Bunları bırakırsak insanlığa umudumuzu kaybetmişiz demektir.”