AYŞEN GÜVEN
Tutuklu iş insanı Osman Kavala’nın kurucusu olduğu Anadolu Kültür’e Ticaret Bakanlığı tarafından, ‘şirket gibi faaliyet yürütmediği’ gerekçesiyle kapatma davası açıldı. Anadolu Kültür, davanın Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk olduğunu ve ‘icat edildiğini’ ifade ederek; haklarında “Gezi Olayları Soruşturması” kapsamında yapılan incelemelerde, Ceza Kanunları açısından suç işlendiğine dair herhangi bir bulguya rastlanmadığını da belirtti. Güncel sanat ve sinema başta olmak üzere pek çok kültürel çalışmada imzası olan kurumun yokluğu nelere sebep olur, Anadolu Kültür’ün eksikliği hayatımızdan neleri eksiltir, olmaması durumunda sanat ve çoğulculuk adına nelerden mahrum kalırız sorularını; Ertuğrul Günay, Emin Alper, Hüseyin Karabey, Ümit Kıvanç, Aykut Sezgi Mengi, Necati Sönmez, Enis Köstepen, Hale Tenger, Sena Başöz, Banu Cennetoğlu ve Kültigin Kağan Akbulut’a yönelttik.
“KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞIM DÖNEMİNDE KAVALA İLE ÇALIŞMA YAPTIK”
2007-2012 yılları arasında Kültür ve Turizm Bakanlığı yapmış olan Ertuğrul Günay kurumun adına dikkat çekiyor önce ve “-adı üzerinde- Anadolu’nun zengin tarihsel ve kültürel varlıklarına sahip çıkmak ve etkinliklerden gelir elde edilirse bu amaca sarf etmek amaç ve ilkesiyle kurulmuş bir şirkettir. A.Ş. olarak kurulmuş olması çalışmalarını dernek ve vakıf kısıtlılıklarına bağlı kalmadan sürdürmeye yöneliktir. Çalışma ve hesapları açık, şeffaf ve tartışmasızdır” diye vurguluyor.
“Kişisel kâr amacı gütmemek, ortakların iradesiyle alınmış bir ilke kararıdır” diye belirten Günay, “Bu nedenle kapatma talebinde bulunulamaz. Anadolu Kültür, kuruluşundan bugüne yaptığı etkinlikler, yayın, sergi, sempozyum ve alan çalışmasıyla kültürel alanda önemli hizmetler yapmıştır. Bu ölçüde önemli ve özverili çalışmalar yapan bir kurumun kapatılması bir aymazlık ve kültüre vurulan büyük bir darbe olur” diye de ekliyor.
Osman Kavala’nın eski ve çok değerli bir arkadaşı olduğunu yineleyen Ertuğrul Günay, “Onun çoğulculuğa, eşitliğe ve ayrımsız Anadolu kültürüne verdiği önem nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığım döneminde uyumlu bir çalışma ve işbirliği yaptık. Dünya Anıtlar Fonu’ndan Türkiye’nin tarihi varlıkları için kaynak sağlama çabalarını yakından biliyorum. Divriği ve Ani konularında yapabileceklerimizi defalarca görüştük. Bu konularda birçok bilimsel çalışmada iş birliği yaptık. Tutukevinden bile bu konuları ilgiyle takip ettiğini biliyorum. Örneğin; Ani konulu çok güzel bir sergiyi onun tutukevinden gönderdiği haber vesilesiyle görebildim. Bunu minnetle ve sevgiyle anımsarım” dedi.
ERTUĞRUL GÜNAY’DAN TİCARET BAKANLIĞI’NA ÇAĞRI: BU HAKSIZ GİRİŞİMDEN VAZGEÇİLSİN
Eski bakan Günay, Ticaret Bakanlığı yetkililerine de şu şekilde çağrıda bulundu: “Ülkeye binlerce tarihi eser getirmiş ve onlarca yeni müze ve kültür merkezi açmış, konularla yakından ilgili ve deneyimli bir yurttaş olarak daha özenli davranmaya çağırmak isterim. Kültürle ilgili konular siyasi ön yargı ve siyasi talimatlara konu ve heba edilmemelidir. Anadolu Kültür’e yapılan haksızlık Anadolu’muzun kültürüne yapılmış bir haksızlık olur; lütfen bu haksız girişimden vazgeçilsin.”
“SANAT VE KÜLTÜR ÜRETİMİNİ İNSANİ AMAÇLARLA BİRLEŞTİREN SANATÇILARI DESTEKLEDİ”
Yönetmen Emin Alper, Anadolu Kültür’ün kâr etmek için uğraşmadığına dikkat çekerek şunları söylüyor: “Mesela kentin rant alanlarını yağmalamak için sıraya girmedi, siyasi iktidara biat edip kapalı kapılar ardında kârlı ihaleler peşinde koşmadı. Anadolu Kültür bu ülkede sanat ve kültür üretimini insani amaçlarla birleştiren sanatçıları destekledi ve bu amaçla onlarca proje geliştirdi. Kâh ırkçı ön yargılara karşı Suriyeli göçmenlerin yanında oldu ve onların deneyimlerine ışık tutan projeler üretti; kâh bu ülkenin etnik fay hatlarının yarattığı nefret ve ötekileştirmenin üstesinden gelecek duyarlılıkları geliştiren işlere destek oldu. Kâh belgesel sinemacılara yarattığı fonla bir yol açtı; kâh azınlıkların ve dezavantajlı grupların ayağına sanat ve kültürü götürmek için seferber oldu. Bu liste satırlarca, hatta sayfalarca uzatılabilir. Anadolu Kültür bugün iktidarın kaşıyıp kışkırttığı ayrılık ve nefret tohumlarını kökünden söküp atmak, ezilenlerin hayatlarını bir nebze olsun güzelleştirmek istedi. Kısacası Anadolu Kültür, siyasal iktidarda kümelenmiş kötülüğün ve barbarlığın çağrıştırdığı ne varsa tersini yaptı. Bu yüzden de hedef oldu.”
“ANADOLU KÜLTÜR’ÜN VE OSMAN KAVALA’NIN YANINDAYIZ, YANINDA OLACAĞIZ”
Anadolu Kültür’ü korumak ne demek sorusuna ise Alper şu şekilde yanıt veriyor: “Her şeyden önce hiçbir kâr ve zenginlik beklentisi olmadan bu ülkenin yaralarını sarmak için gönüllü olmuş onlarca insanın faaliyet gösterdiği sivil toplum kuruluşlarını savunmak demek. Devletin yapmadığı ve hatta yapılmasından rahatsızlık duyduğu kardeşlik ve barış projelerini savunan insanlar, hak savunucusu dernekler, demokrasi ve temel hak ve hürriyetler konusunda duyarlılık yaratmaya çalışan bütün örgütler için bu savunma hattını korumak bu ülkede umudu, barışı ve insanlığı korumak demek.”
Anadolu Kültür ve bizzat Osman Kavala’nın yıllardır akıl almaz bir nefretin odağına yerleştirilerek devletin en yetkili isimleri tarafından sistematik bir baskı ve işkenceye tâbi tutulduğunu hatırlatan Alper, “Bu sınır tanımaz nefrete karşı insanlığın evrensel değerlerini savunmak adına Anadolu Kültür’ün ve hukuksuz bir biçimde yıllardır özgürlüğünden mahrum bırakılan Osman Kavala’nın yanındayız, yanında olacağız” diye vurguluyor.
“KÜLTÜRE YÖNELİK YATIRIM HİÇBİR MALİ BİLANÇO İLE KIYASLANAMAZ”
Anadolu Kültür’ün birçok sanatçı yetiştirdiğine dikkat çeken yönetmen Hüseyin Karabey, “Savaşın, yoksunluğun ve acının en yoğun olduğu dönemlerde özellikle Kürt coğrafyasında gençlere sanat ile yaşamlarını bir nebze de olsa değiştirebilme olanağı verdi. Gençler çok uzaklarında gördükleri sanat hayatının ilk önce tanığı sonra da bizzat öznesi oldular. Yetişenler ve sanat üretenler sadece ve sadece barışa inandı. Onurlu bir barış için kendilerini ve bizleri, ürettikleri sanat eserleri ile hazırladılar. Kültüre yönelik yatırım hiç bir mâli bilanço ile kıyaslanamayacak kadar değerli bir yatırımdır” dedi.
“Faaliyet alanlarını genelde bu ülkenin resmi ideolojisinin yok saydığı kültürlere ve kültürel faaliyetlere öncelik tanıyarak ileride daha huzurlu ve kültürel olarak daha zengin yaşayabilmemiz için büyük çaba göstermektedir” sözleriyle Anadolu Kültür’ün önemini vurgulayan Karabey, “Bu ülkede yaşayanlar geçmişleri ile yüzleşebilecek, barışabilecek ve tekrar sadece fiziksel değil kültürel olarak da bir arada yaşamı kurabileceklerdir. Bu yüzden sadece bir Anadolu Kültür de yetmez, onun gibi onlarcasına aç bir toplumuz. O yüzden onun olmamasını düşünemediğim gibi, tek olmasını da içime sindiremiyorum” diye ekledi.
“ANADOLU KÜLTÜR HEM RESMÎ HEM MEŞRU BİR KURUM OLARAK VAR”
“Onurlu ve şiddetten uzak direnişinizi gönülden destekliyorum” diyerek Anadolu Kültür’e seslenen Karabey, “Resmi statüler her zaman meşru olanı temsil etmez. Bu yüzden resmî olarak kapatılsa bile bu karar asla halkın gözünde meşru olmayacaktır. Hâlihazırda Anadolu Kültür hem resmî hem de meşru bir kurum olarak vardır. Varlığını her ne koşulda olursa olsun sürdürmeyi hedeflemelidir” diyor.
Film yapımcısı ve sinema yazarı Enis Köstepen ise; “O kadar çok şey yaptı ki… Türkiye’de çoğulcu bir yaklaşımla kültürel, sanatsal, entelektüel üretimlerin desteklenmesi için çalışan, kamusal alana hâkim olmaya çalışan dışlayıcı söylemlere karşı başka bir alan yaratmaya çalışan kaç kurum sayabiliriz?” sorusunu bıraktı avcumuza.
“ANADOLU KÜLTÜR İLHAM VERİYOR, ÖRNEK OLUYOR”
“Anadolu Kültür’ü ismen duymuş ama çalışmalarını yakından takip etmemiş kişilere www.anadolukultur.org sayfasına gidip kurumun faaliyetlerini incelemelerini önerebilirim” diyen Köstepen, “Yeni Film Fonu, DEPO’daki sergiler, Diyarbakır Sanat Merkezi, Gomidas 150 Yaşında Konseri, Ermenistan-Türkiye Sinema Platformu, BAK, Adalet Atlası… Bir çırpıda aklıma gelenler. Bütün bu girişimler, yapılar ile Anadolu Kültür hem Türkiye’deki kültürel, sanatsal, entelektüel üretime destek oluyor. Hem de başka üretimler için ilham veriyor, örnek oluyor” diyerek kurumun değerli pek çok faaliyetini hatırlatıyor.
Belgesel sinemacı ve yazar Ümit Kıvanç da; “Anadolu’daki kültürel zenginliğin, dörtköşe edilip bir kutuya sıkıştırılan bildik ucûbeden ibaret olmayıp, dağlar, ovalar, ırmaklar kadar kocaman, geniş, derin, canlı olduğunu gösterdi. Kültür-sanatın, itili kakılı, gizli saklı tutulduğu yerlerden filiz vermesini, imkânı olmayanın eser vermeye imkân bulmasına yardım etti” vurgusunu yapıyor.
“UZAK YERLERDEN SES ÇIKARANLARIN SESİNİ DUYMAZ OLURUZ”
Anadolu’nun kültür zenginliğini evrensel bir yelpaze halinde sunmaya önayak olduğunu söylediği Anadolu Kültür için Kıvanç şunları da ekliyor: “Olmazsa, çok şeyden haberimiz olmaz, çok eksik kalırız. Uzak yerlerden ses çıkaranların seslerini duymaz oluruz. Anadolu Kültür’ün ve onu vücuda getirmekle Osman (Kavala)’ın ne amaçladığını herkesin anlayabilmesini çok isterdim. Anlamak için çaba harcamaya çağırmak isterim insanları. Özellikle hâlâ Osman’ın uğradığı zulme ve şimdi de Anadolu Kültür’ün imhasını hedefleyen tezgâha karşı çıkmakta, tepki göstermekte tereddüt edenleri.”
Özellikle sinema adına Anadolu Kültür’ün katkısına dikkat çeken oyuncu Aykut Sezgi Mengi de; “Anadolu Kültür 2002’den bu yana geliştirdiği projelerle, sağladığı fonlarla sanat üretiminin en temel ihtiyacı olan ulaşılabilirliğin bu coğrafyadaki köprüsü oldu. Sinema için geliştirdikleri ‘Yeni Film Fonu’ aracılığıyla; insan hakları, eşitlik, özgürlük gibi kavramları şiar edinerek sessiz azınlığın sesi oldu. Yeni bir Türkiye Sineması’ndan söz edebiliyorsak bunda Anadolu Kültür’ün desteğinin çok büyük bir payı vardır” diyor.
“ANADOLU KÜLTÜR BU COĞRAFYANIN YOK SAYILAN HAFIZASINI CANLI TUTUYOR”
“Hafıza bir sanatçının yol göstericisidir, üretimi oradan başlar” diyen Mengi’ye göre, “Anadolu Kültür bu coğrafyanın yok sayılan hafızasını kültür sanat üretiminde canlı tutan en önemli kurumlardan bir tanesi, bir değerdir.” Hafıza olmazsa, ne kalır geriye?” diye soran Mengi sözlerine şunu ekliyor: “Bu yaşatılan süreç kabul edilebilir değil! Sessiz kalmamalıyız, yan yana durmalıyız, Anadolu Kültür’ün yanında olmalıyız!”
“Devleti şirket gibi yönetmenin marifet sayıldığı, kâra tapılan bir düzende ‘kâr amacı gütmeyen kurum’ olmak affedilmez bir suç sayılıyor demek” vurgusunu yapan belgesel sinemacı ve festival organizatörü Necati Sönmez ise; “Başka ülkelerde bu tür kurumların ayakta kalması sağlanır, toplum yararına yürüttükleri projeler devlet bütçesinden kültüre ayrılan fonlarla desteklenir, vs. Anadolu Kültür’ün faaliyetleri zaten ortada, bir açık yakalama gayesiyle evrakları aylarca didik didik edilmiş, ‘aranan suç’ bulunamamış. Anadolu Kültür ne yapmış peki? Bugüne kadar, adına yaraşır şekilde geniş bir coğrafyada yüzlerce kültür projesine imza atmış, çocuk genç kadın dezavantajlı kesimlerden binlerce insanın hayatına dokunmuş, onları sanatla kültürle tanıştırmış, buna karşın çoğu zaman ‘arpalık’ niyetine dağıtılan kamu fonlarıyla değil, kendi yağında kavrulmuş… Devletimizin gözünde bunlar affedilmez suçlar” diye ekliyor.
“BİR KÜLTÜR SANAT CAMİASI VARSA KENDİ İSTİKBALİ İÇİN TEPKİ GÖSTERMEK ZORUNDA”
Anadolu Kültür ve benzeri oluşumlar olmadığı durumda çağdaş sanattan bağımsız sinemaya birçok alanın önemli bir desteğini kaybedeceğini belirten Sönmez, “Ayrıca komşu ülkelerle kurulan kültür köprülerinden, diyalog çabalarından ve ortak üretimlerden mahrum kalırız. Taşra kentlerinde pop kültür dışında sanata erişim şansı olmayan gençlerin hayatı eğitimin dayattığı sınav maratonu ile aile yaşamı arasında geçip gider, kendini ve yeteneklerini keşfetmesini, nefes almasını sağlayacak etkinliklerden yoksun kalır” diyor.
“Anadolu Kültür için aynı alanda kültür üretimi yapan, festivaller, etkinlikler düzenleyen vakıfların kurucusu iş insanlarına çağrım olabilirdi” diyen Sönmez şunları söylüyor: “Fakat ne yazık ki onlar bu tür çağrılara kulak tıkama kararını verdiler çoktan. Açıktır ki Osman Kavala’ya ödetilmek istenen, akıl almaz bir hukuksuzlukla ödetilmeye devam edilen ağır faturalardan biri kurduğu Anadolu Kültür’e kesiliyor. Türkiye’de gerçek bir kültür sanat camiası varsa, sırf kendi istikbali için bile buna tepki göstermek zorunda. Çünkü fizikteki birleşik kaplar prensibi, toplumsal hayatta da geçerlidir. Kültür-sanat alanındaki bağımsız inisiyatiflerin katledilmesine seyirci kalırsanız, örneğin; birkaç yıl sonra düzenlediğiniz film festivalinde gösterecek doğru dürüst film bulamayabilirsiniz, bienalleriniz sade suya tirit işlere kalabilir. Buna isterseniz ‘bugün bana yarın sana’ yasası da diyebiliriz.”
Anadolu Kültür’ün Depo adını verdiği kültür sanat merkezi ve tartışma alanı özellikle güncel sanat alanında üretenler için adeta gözbebeği durumunda. Bu bağlamda güncel sanat alanında üretenler de olan bitene sessiz kalmama çağrısının altını çiziyor.
“KAPATILIRSA BİZLERİN DE SORUMLU OLACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM”
“Korkmadan Anadolu Kültür’ün ve savunduklarının yanında olalım…” diyen sanatçı Banu Cennetoğlu eğer kapatılırsa sessiz kalanların da sorumlu olacağını vurguluyor.
Cennetoğlu şunlara da dikkat çekiyor: “Anadolu Kültür bu topraklarda pek görülmemiş ve görülemeyecek bir biçimde sanatın diyaloğa, barışa, dayanışmaya, zor olanla yüzleşmeye (de) hizmet edebileceğine inanarak, cesaretle işbirlikleri yaptı. Kısaca bir arada daha iyi yaşayabilmek için inandığını yaptı, yaptığına inandı ve yaptıkları hakkında da çok övünmemeyi tercih etti. Bunun, yukarıda paylaştığım değerlere inanan, gerçekten inanan herkese yapılmış bir saldırı olduğunu düşünüyorum… Koruyamazsak ve sessiz kalmaya devam edersek Anadolu Kültür’ün ve (amaçlanan) sivil toplumun yok edilme sürecinden bizlerin de sorumlu olduğunu ve olacağını düşünüyorum.”
Anadolu Kültür’ün İstanbul’un sınırlarını aşan bir kültür-sanat faaliyeti sürdürdüğünü belirten sanatçı Sena Başöz şunları ekliyor: “Film ve sergi üretimi için fon, sergi ve gösterimler için mekan sağlayarak kültür-sanat alanına destek oldu. Üstelik kültürel ve sanatsal etkinliklerin sadece İstanbul’la sınırlı kalmaması, Anadolu’ya yayılması için çalıştı. Kültürel miras varlıkları konusunda farkındalık yaratmak için çalışmalar yürüttü, sergiler yaptı. Ülkemizde ve dünyayla ilişkimizde barış ve diyalog ortamı oluşması için uğraştı. Dezavantajlı grupları toplumsal hayata dahil etmek için çalıştı. Bastırılan veya yoksayılan geçmişi canlı tuttu.”
“KÜLTÜR SANAT ALANINDA BİR PROJENİZ VARSA KİM OLDUĞUNUZA BAKMADAN SİZİ DİNLERLER”
“Türkiye’de çağdaş sanata destek çok cılız. Anadolu Kültür kapıları herkese açık bir kurum. Gerçekleştirdiği işleri düşününce, tavır olarak çok mütevazi bir kurum” diyen Başöz, “Kültür-sanat alanında bir projeniz varsa kim olduğunuza bakmadan sizi dinleyeceklerinden emin olabilirsiniz. Bu ülkede yaşayan bir sanatçı olarak bunun kıymetini iyi biliyorum. Ayrıca etkinliklerini sadece İstanbul bazlı düşünmemeleri, Anadolu’ya yayma istekleri çok değerli. Gerek Türkiye’de gerek dünyada toplumsal kutuplaşmanın giderek yükseldiği bir dönemde, barış ve diyaloğu kültür ve sanat projeleri aracılığıyla sağlamaya çalışan bu kurumun kapanması büyük bir kayıp olur” vurgusunu da yapıyor.
“Anadolu Kültür’ü korumalıyız ve buna benzer oluşumların artması için çalışmalıyız” diyen Başöz, “Belki ilham veren bir sergide, belki bir konserde, belki bir gencin ufkunu açan bir projede, bir araştırmada onların emeği var” hatırlatmasında bulunuyor.
“BUGÜN SANAT YAZARLIĞI YAPIYORSAM ANADOLU KÜLTÜR SAYESİNDEDİR”
Argonotlar Kurucu Yayın Yönetmeni Kültigin Kağan Akbulut da “Bugün sanat yazarlığı yapıyorsam ve yeni bir sanat yayınının kurulması için çabalıyorsam bu en başta Depo İstanbul ve tabii ki onun destekçisi Anadolu Kültür sayesindedir” diyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: “2000’li yılların sonunda güncel sanata meraklı biri olarak sanat mekânlarını dolaşıyordum. Yenilikçi bir anlatım biçimi olarak güncel sanatın potansiyellerini araştırıyordum. Ancak ne var ki cool galerilerden ve şaşalı sanat kurumlarından “Bir şeyler eksik!” düşüncesiyle ayrılıyordum. 2011 yılında, birçok sanatçının ve inisiyatifin katkı koyduğu Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın 20. yıl sergisi olan Ateşin Düştüğü Yer‘i görmeye gittiğimde kafamda dolaşanlar yerli yerine oturdu. Her ne kadar Türkiye güncel sanatında ülkenin politik atmosferi, demokratikleşme sorunları ele alınsa da bir bu birikimi ortaya koyan Ateşin Düştüğü Yer sergisini görmek ve serginin yer aldığı Depo İstanbul‘la tanışmak hangi yoldan ilerleyeceğimi görmemi sağladı.”
“Türkiye’de ve tabii İstanbul’da güncel sanat alanındaki en büyük eksikliğimizin bağımsız ve orta ölçekli kurumların sayısının çok az olması olarak görüyorum” diyen Akbulut, “Bir yanda holding ve banka destekli büyük sanat kurumları yer alıyor, bir yanda da gönüllü çalışmalarla ilerleyen, ancak bütçe sıkıntısı çeken inisiyatifler. Anadolu Kültür ve Depo bu ekosistem içinde birçok sanatçı, yazar ve küratör için bir nefes alma alanı oluşturuyor. Bırakın korumayı, onların gücünü, etkisini nasıl artırabiliriz diye düşünmemiz, daha fazla Depo nasıl yaratabiliriz diye çalışmamız gerekiyor. Yoksa ya gittikçe kabuğuna çekilen ya da gittikçe sermayeye bağımlı bir sanat ekosistemi görmemiz işten bile değil” diyerek başka bir yanına daha dikkat çekiyor.
“DEVLET ERKANI ANADOLU KÜLTÜR’E DAVA AÇACAĞINA TEŞEKKÜR ETMELİ”
“Öncelikle bu “kâr etmeme” meselesine dair bir iki sözüm olacak” diyerek söze başlayan sanatçı Hale Tenger, “Ne pahasına olursa olsun kâr etmek anlayışı Türkiye’yi ve tüm dünyayı ekonomik ve ekolojik felaketlere sürüklemekteyken, ‘kâr etmek’ gayesi gütmeyen her türlü girişimin desteklenmesi ve el üzerinde tutulması gerekir. Devlet erkanı Anadolu Kültür’e dava açacağına teşekkür etmeli. Türkiye’de sanata ve kültüre kamusal desteğin zaten çok zayıf olduğu bilinen bir gerçek iken, Anadolu Kültür’ün bu alanda yıllardır azimle verdiği destek ve katkı çok değerli” diyor.
“GÖLGE ETMEYİN BAŞKA İHSAN İSTEMEZ”
Kimi hatırlatmalar ve bir çağrıyla sözlerini tamamlıyor Tenger, “1990’lı yıllarda İstanbul’un kültürel üretimin önde gelen gözde kamusal mekânları olan Taksim Sanat Galerisi, AKM, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi ve Atatürk Kitaplığı gibi kurumlar İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından ya yıkıldılar ya da işlevsiz hale getirildiler. Bugünden geri bakıldığında bunun nasıl planlı, uzun soluklu ve bilinçli politik bir hamle olduğu çok daha net görülüyor. Anadolu Kültür’e de bu alanı dolduran bir kurum olarak musallat olunması tam da bu yüzden. Olmayan hukukun kalmamış kılıfına göre binaları yıkmak da, kurumları yakmak da mümkün ama düşünce yok olmaz. Mümkün değil, tarihte olmadı, olamaz da. Vazgeçin bu sevdadan. Anlamadığınızdan korkmayın. Nefret etmeyin. Gölge etmeyin başka ihsan istemez. Çekilebilirsiniz.”