Amîdart Sanat Kolektifi: ‘Mekansız ama her yerde!’

Amîdart Sanat Kolektifi düzenledikleri masal etkinlikleri, konser, film gösterimleri ve çeşitli atölyelerle Diyarbakır’ın kültürel hayatını renklendiriyor


ÖZKAN KÜÇÜK

Diyarbakır’da 2016’da başlayan kayyım ve KHK operasyonları sonrasında bir grup sanatseverin kurduğu Amîdart Sanat Kolektifi kısa sürede kentin kültür sanat ortamında önemli bir yer sahibi oldu.

Şimdi koronavirüs günlerinde sosyal medya üzerinden takipçilerine, sanatçıların oluşturduğu müzik listeleri sunmaya başlayan Amîdart’ın hikayesini ve kültür sanat gündemlerini kuruculardan Murad Aygün’le konuştuk. 

Amîdart’ın kuruluş hikayesi nedir? 

Amîdart, kayyım sürecinden sonra ortaya çıkmış bir yapı. İçinde benim de olduğum iki kişi bu yapının ortaya çıkmasına öncülük ettik. Biraz politik ve sosyal sorumluluk duygusuyla bir araya geldik.

Diyarbakır’da kültür sanat alanında çok dilliliği esas alan birtakım etkinlikler düzenlemek niyetiyle, sosyal ve politik sorumluluk duygusuyla bir araya geldik ve 21 Mart 2018’de Amîdart topluluğunu oluşturduk. Öncelikle masal etkinliklerinden yola çıktık ve bu etkinlikleri sürekli hale getirip şehrin her tarafına yaymayı hedefledik.

İnsanların bir araya gelmesine, benzer ortaklıklarla iletişim kurmasına, dayanışmayı büyütmesine, şehirde bir hareketlilik oluşturarak insanların mutlu olmasına katkıda bulunmak için, çok kültürlüğü ve ortaklıkları referans alan gönüllülerin bir araya gelip kolektif bir yapı oluşturduğu bir ‘kültür sanat bileşkesi’ olarak tanımladık kendimizi. 

‘Mekansız ama her yerde!’ sloganıyla yola çıkarak; konserler, atölyeler, film gösterimleri, söyleşiler, çocuklara ve yetişkinlere masal dinletileri gibi çok çeşitli etkinlikleri şehrin değişik yerlerinde organize etmeye başladık. 

Bu niyetle çıktığımız yolda öğrenerek, daha çok insana dokunarak büyümeye, çoğalmaya devam ediyoruz.

“DİYARBAKIR’IN ESKİ GÜNLERİNİ ARATMAYACAK BİR KÜLTÜR SANAT YAŞAMI OLUŞUYOR”

Diyarbakır’ın  kayyımlar öncesindeki kültür sanat ortamı nasıldı? Amîdart hangi ihtiyaçlardan kuruldu?

Diyarbakır ve bölgede yerel yönetimler, başka sivil yapıların oluşmasına ihtiyaç kalmayacak şekilde kültür sanat alanında ciddi işler gerçekleştiriyor, ayrıca yeterli oranda kaynak da  yaratıyordu. 

Özellikle 2000’li yıllardan sonra yerel yönetimler kültür ve sanat alanında çok ciddi çalışmalar gerçekleştirdi, yatırımlar da yaptı. Edebiyat, müzik, tiyatro günleri ve festivaller gibi araçlarla periyodik olarak sürdürülen hem de Türkiye’deki tüm sanatçılara açık, sadece Kürtçe olmayan, çok dilli çalışmalar yürütüldü. Böylece yeni bir alan daha açıldı. Anadolu Kültür bünyesinde faaliyet yürüten Diyarbakır Sanat Merkezi de daha önce yine benzer şekilde faaliyetler gerçekleştiriyordu. 

Yürütülen bu kültür sanat çalışmaları, ortaya çıkan kayyım süreçleri ile beraber ne yazık ki ortadan kaldırıldı. Politik iklimin değişmesiyle bölgenin kültür sanat dokusuna aykırı, manipülasyon ve asimilasyon amacı güden  faaliyetler yürütülmeye başlandı. Öte yandan tüm bu değişen olumsuz ortam tam tersi sonuçlar da yarattı; insanlar özellikle Diyarbakır’da kendi kaynak ve imkanları ile tamamen sivil kültür sanat yapıları oluşturmaya başladılar.

2015 sonrasında; Loading, A4 Açık Sanat ve Sergi Alanı, Amed Şehir Tiyatrosu, Mordem Sanat ve Merkezkaç Sanat Kolektifi ile bizim gibi tamamen sivil oluşumlar ortaya çıkmaya başladı. Herhangi bir mali destekle ortaya çıkmamış yapılar bunlar. 

Kentin kültür sanat yapısını dikkate alan ve bu minvalde çalışmalar yürütmeye çalışan; politik, sosyal ve kültürel hassasiyetleri dikkate alarak çalışma yürüten yapılar. Böylece Diyarbakır’ın eski günlerini aratmayacak bir kültür sanat yaşamı oluşmaya başladı. 

Gözlemlediğimiz kadarıyla, daha çok bir müzik organizasyon ekibi gibi çalıştınız ama aynı zamanda kültürel mirasa katkıları olan projeler de yaptınız değil mi?

Masallarla başladık ama diğer kültür sanat mecralarıyla ilgili de boşluk olduğunu fark ettik. Konser organizasyonları yapmaya başladık çünkü müzisyenler artık sahne bulamıyorlardı. 

28 Nisan 2018’de ilk konser etkinliğimizi gerçekleştirdik. Alan bulamayan Kürt müzisyenlere de alan açmaya başladık. 

Konser etkinlikleri kendi ekonomisini oluşturan ve artı kaynak yaratmamızı sağlayan etkinliklerden olduğu için daha düzenli devam etti. Ayrıca görünürlüğü daha fazla olan, reklam çalışması yürüttüğümüz ve daha geniş kitlelere ulaşabildiğimiz bir etkinlik türü olduğundan bunu bir müzik organizasyonu gibi de görünüyoruz. Lakin bir kültür sanat topluluğuyuz ve skalası geniş çok dilli etkinlik alanlarımız mevcut. 

Bu çalışmalarımızı yürütürken yolumuz, açıkçası biraz da tesadüfen, Kültür İçin Alan’la çakıştı. Hiç beklemediğimiz şekilde onlardan fon almayı başardık. Yaptığımız çalışmalarla ilgili akıl danışmaya gittiğimiz Diyarbakır Sanat Merkezi yöneticisi Övgü Gökçe, sonradan öğrendiğimiz üzere Kültür İçin Alan’ın yerel koordinatörüydü. Övgü bize çalışmalarından bahsetti ve fon alabilmemiz için bizi önereceğini söyledi. Projemizi sunduk ve böylelikle ilk desteğimizi almış olduk. 

Bu destekle, kültürel mirasa katkı sunmaya çalıştığımız “Kadim Masallar ve Masal Anlatıcılığı” projemizi gerçekleştirebildik. Bu projemizle masal anlatıcılığı eğitimi verdik ve üç günlük bir festival düzenledik. 2019 yılında ise kendi imkanlarımızla, öz gücümüzle masal festivalinin ikincisini gerçekleştirdik ve bunu geleneksel hale getirme çabasındayız. 

Yine 2019 senesinde İzmir’den 6x6x6 Kolektifi ile beraber, bir önceki projemizi de içine alan ama bir adım daha genişleyen “Sözlü Kültür Çalışmaları: Karşılaştırma, Derleme ve Doğaçlama Sanatsal Üretimler” projesini yine Kültür İçin Alan programının desteğiyle yürüttük. 

Dönem dönem hem çocuklara hem yetişkinlere yönelik atölyeler düzenliyoruz. Anadil temasını öncelik alan masal anlatımları gerçekleştiriyoruz. Önceliğimiz anadilimiz ama Türkçe anlattığımız masallar da var. Çok dilli bir anlatım repertuarımız söz konusu. Türkçe, Kürtçe (Kurmanci, Zazaki) dillerinde masallar anlatan arkadaşlarımız var. Bunu belli periyodlarla ayda en az bir defa hem çocuklara hem yetişkinlere sergiliyoruz.  

Masal anlatıcılığı vasıtasıyla farklı kuşakları da bir araya getirmek istiyoruz. Ana dili merkeze alarak toplumsal olarak kullanımını sağlamaya çalışıp, kültürel bağın yeni kuşaklara ulaşmasını ve devam etmesini sağlamaya çalışıyoruz. 

Sizce şehir kayyım politikalarına nasıl bir cevap verdi? Kolektifinizin kayyım politikalarına karşı da bir varlık sergilediğini söyleyebilir miyiz? Bunu bir direniş biçimi olarak düşünebilir miyiz?

Varlığımız tam da kayyım politikalarına, kayyımlar aracılığıyla gerçekleştirilmek istenen müdahalelere bir cevap olarak ortaya çıkmış bir yapı. Bir direniş biçiminden ziyade direnişin tam kendisi. Alternatifsiz olmadığımızı, kendi bilgi-birikimlerimizle üretimlerimizi gerçekleştirebileceğimizi, kaynaklarımızı yaratabileceğimizi, dayanışmanın bizleri var edebileceğini göstermiş oluyoruz. 

Yukarıda da bahsettiğim üzere kayyım politikalarının devreye sokulması akabinde, bu politikalara karşı bir cevap olmaya çalışan çokça yapı ortaya çıktı. Ve bu yapılar yerel yönetimlerle Diyarbakır Sanat Merkezi’nin 2000’li yıllardan sonra gerçekleştirdiği kültür sanat etkinliklerinden beslenmiş, üretimlerini oraya yaslayan kişiler ve yapılar. O dönemlerde ekilen tohumlar şimdilerde meyve vermeye başladı. 

Bu üretimler gerçekleştirilirken kayyım denetimi altına giren mekânlar tercih edilmedi ve kayyım denetimi altındaki belediyeler tarafından teklif edilen iş birlikleri kabul edilmedi. Kayyımlar kendilerini bu şekilde “meşru” bir zemine taşımak istediler ama bizim de içinde bulunduğumuz bu yapılar buna alet olmadı. Tabii bunu fırsat gören, rant pastasından pay kapmaya çalışan, çıkar elde etmeye çalışan bazı yapı ve kişiler de ortaya çıktı maalesef.

Kayyım sonrası gelişmeleri sivilleşme olarak değerlendirenler de var, siz ne düşünüyorsunuz?

Evet, bir sivilleşmeden bahsedebiliriz. Dünyada bağımsız etkinlikler gün geçtikçe daha çok artarken burada da kültür sanat alanındaki birikimin sonucu olarak sivil yapıların ortaya çıkması kaçınılmazdı.  

Fakat bu durumu direkt kayyım süreçlerine bağlamak söz konusu yapı ve bireylere haksızlık olur. Zaten bir gelişim içinde olan kültür sanat çevreleri, kayyımların gelmesiyle çalışmalarını çok hızlı ve daha görünür bir şekilde ortaya koydular ve bir cevap oldular. Sürdürdükleri etkinlik ve faaliyetlerle “alternatifsiz” olmadığımızı, kimseye muhtaç ve mecbur olmadığımızı ortaya koydular. 

“TOPLULUĞUMUZ KAYYIM DENETİMİNDEKİ MEKANLARDA ETKİNLİK YAPMAMA KARARI ALDI”

Korona günleri öncesinde, alternatif mekanlar ve oluşumlar açısından baktığımızda son birkaç yıldır yeni bir durum yaşanıyordu. Küçük atölyeler, yeni tiyatro salonları açılıyor ama bir yandan da kayyım denetimindeki salonlarda bin kişilik kalabalık etkinlikler oluyordu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Benim de az önce belirttiğim üzere tespitiniz doğru; yeni mekânlar, yeni oluşumlar-girişimler ortaya çıktı ve alanda aktif şekilde varlık gösterip faaliyet yürütüyorlar. Lakin sizin de dikkatinizi çektiğini düşünüyorum, bahsettiğimiz oluşumlar kayyım denetimine girmiş mekânlarda etkinlik gerçekleştirmiyorlar. 

Topluluğumuz da tepki olarak onların denetimindeki mekanlarda etkinlik yapmama gibi bir ilke kararı aldı. Söz konusu alanları kullanıp, demokratik seçim sonuçlarına, seçmen iradesine olan müdahaleyi meşrulaştırabilecek hiçbir şeyin bir parçası olmak istemiyoruz. Hatta aksine bunu kültür sanat alanıyla ilgili bir eylem biçimi olarak tercih ediyoruz. 

Bu kentlerin kendi mekanları var. Çalışmalarımızla bunu etkili bir şekilde gösterdiğimizi düşünüyorum. Evet, bazen çok elverişsiz mekanlarda etkinlikler yürütülmeye çalışılıyor ama kayyım denetimindeki mekanları kullanarak bu politikaları meşrulaştırmayı kabul edemezdik.

Yine dediğiniz gibi korona pandemisi öncesi kayyım denetimindeki salonlarda kalabalık etkinlikler düzenleniyordu, büyük bütçeli işlerdi bunlar ve nedense bu etkinlikler tek elden ilerliyordu. Üstelik bu coğrafyanın kültür sanat yapısına çok denk düşmeyen ‘ithal’ etkinliklerdi bunlar. Çoğunlukla toplumu dejenere, manipüle ve asimile etmeye çalışan faaliyetler… Popüler, ilgi çekebilecek etkinlikler seçilerek alttan alta bir politika yürütülüyor. 

Buna karşın, kayyım temsilcileri tarafından büyük meblağlar karşılığında etkinlik düzenlemesi istenen birçok sanatçının bu teklifleri bahsettiğimiz nedenlerden dolayı kabul etmediklerini de biliyoruz. Önemli bir nokta bu.

31 Mart 2019 tarihinde yapılmış yerel seçimler sonucunda halk irade beyanını bir daha ortaya koydu. Akabinde belediyelere ait bu mekanlarda festivaller, etkinlikler, konserler, dinletiler, film gösterimleri düzenlendi ve dışarı taşan coşkulu kalabalıklara şahit olduk. Bizim gibi birçok yapı bu salonlarda önemli etkinlikler planlamaya başladı. Biz bir dizi etkinlik planı hazırladık ve sonbaharın başlangıcıyla hayata geçecekti ama ne yazık ki çok kısa sürede tekrar bir kayyım müdahalesi ile karşılaştık. Biz ve beraber etkinlik yürüteceğimiz sanatçılar bir tavır olarak bu etkinliklerimizi ya iptal ettik ya da uygun mekân bulabilmişsek oralara taşıdık.

“TARİHİ DİYARBEKİR EVLERİ KAFE, KAHVALTI EVİ GİBİ YERLERE DÖNÜŞTÜRÜLMEMELİ”

Tam da bu çerçevede, kentin daha fazla kültür sanat mekanlarına, salon ve galerilere ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz? İmkanınız olsa nasıl bir sanat mekânı kurmak isterdiniz?

Şüphesiz her koşulda kentin daha fazla kültür sanat mekanına, salon ve galeriye ihtiyacı var. Bazı mekanlar oluştu ve bazı girişimlerin olduğunu da biliyorum. Kentin kültür sanat ihtiyaçları giderek artmakta ve geniş kitlelere hitap edecek şekilde organize edilmeye ihtiyacı olduğu aşikar. 

Söylediğim üzere biz etkinliklerimizi şehre yaymak, iş birlikleri kurmak ve toplumun her kesimine ulaşmak gibi bir amaçla “mekansız bir yapı” olarak ortaya çıktık ancak gerçekleştirdiğimiz faaliyetler bizi bir mekan kurma ihtiyacına doğru getirdi. Tam da korona salgını öncesi bir girişimde bulunmaya başlamıştık ki, durdurmak zorunda kaldık. Tabi söz konusu mekanı ortaya çıkarmak için hatırı sayılır maddi bir miktar gerekiyor ve desteğe ihtiyacımız olduğunu da ifade etmek istiyorum. Bugünlerde bu kaynağı nasıl yaratabileceğimiz üzerine kafa yoruyoruz.

Kent ve mekan demişken “duymak isteyen kişilere” şu notumuzu buradan iletmek istiyorum: Tarihi Diyarbekir evlerinin kafe, kahvaltı evi gibi yerlere dönüştürülmesinden vazgeçilmeli. Hatta halihazırda bu şekilde kullanılan yapıların kendi görkemine yakışacak faaliyetlerin yürütüldüğü mekanlara dönüştürülmesi gerekiyor.

Koronavirüs pandemisi sırasında kentin kültür sanat yaşantısında ne gibi değişiklikler oldu? Siz bu duruma da uyum sağlamaya çalışıyorsunuz, neler yapıyorsunuz ve daha ne gibi planlarınız var?  Sizin yaptıklarınız dışında başka neler oluyor?

Her felakette olduğu gibi korona salgınında da kültür sanat yaşantısı ilk etkilenen alanların başında geliyor.. Biz iki atölye, bir oyun ve dört konserimizi iptal ettik, planlamasını yaptığımız bazı etkinliklerin de girişimlerini durdurduk. Bizim gibi diğer kültür sanat yapıları da benzer kararlar almak zorunda kaldı. 

Şu an süreci izlemeye çalışıyoruz, zamanında etkin kararlar ve önlemler alınmadığı için çoğu kişinin de öngördüğü üzere ben de önümüzde karamsar bir tablo olduğunu söyleyebilirim. 

Lakin artık bu durumun ne kadar süreceğini tahmin edemediğimizden, nasıl uyum sağlayabiliriz, ne yapabiliriz, yapımızı nasıl devam ettirebiliriz diye kendimize sormaya başladık. Bakalım cevaplarımız bizleri nereye götürecek.

Şu günlerde günlük yaşantımıza eşlik etsin ve keyifli vakit geçirebilelim diye sanatçılardan, yazarlardan ve bazı mekanlardan istediğimiz müzik listelerini sosyal medya hesaplarımız üzerinden takipçilerimize ulaştırmaya çalışıyoruz.

Dijital dünya, hayatımızda epeyce yer etmeye başladı. Bir anda herkes dijital medya kanalları üzerinden bir şeyler yapmaya, varlık göstermeye çalıştılar. Çok önemli işler ortaya çıkmakla beraber; sıradan, birbirini taklit eden durumlar da var. Bir bombardıman söz konusu. Hassas ve dikkatli olunması gereken bir alan diye düşünüyorum. İyi düşünüp, etraflıca planlanmak gerek. 

Çocuklar başta olmak üzere, yetişkinler için de bir sorun olan dijital bağımlılık tavan yapmış durumda diyebiliriz ve izleyicilerin-takipçilerin bu noktada kontrollü olması gerekiyor.

Şu an çok açık öngörmek çok mümkün olmasa da pandemi sonrası hayatın her alanında olduğu gibi kültür sanat alanında da ciddi değişimler olacak ve bunlara uyum sağlamamız gerekecek. Hem izleyicilerin-takipçilerin hem de kültür sanat yöneticilerinin hazırlıklı olması gerekiyor. Hepimizi uzun bir süreç bekliyor.