729 gün süren OHAL kaldırıldı (mı?)

OHAL kaldırıldıktan sonra “normale” dönecek olsaydık mevcut kanunların uygulanmasına geçilirdi, böyle bir kanuna da ihtiyaç duyulmazdı. Torba yasada gözaltı sürelerinden tahliye taleplerinin incelenme usulüne, ihraçların nasıl yapılacağından valilere ek yetkiler verilmesine kadar çeşitli yeni düzenlemeler var


 

MELİKE POLAT

Resmî Gazete’de 31 Temmuz 2018’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7145 sayılı yasayı inceleyince görüyoruz ki, OHAL’in kaldırıldığı filan yok! Fiilen sürekli OHAL’e geçmişiz.

Son yıllarda sık sık karşılaştığımız torba yasalardan biri de 7145 sayılı yasa oldu. Yasanın genel gerekçesi şöyle:

“Ülkemizde yaklaşık iki yıldır uygulanan olağanüstü halin uzatılmayacak olması nedeniyle mevcut terör örgütleriyle olağan dönemde hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde etkin mücadele edilebilmesi ve son darbe teşebbüsüne benzer bir müdahale girişiminin yeniden yaşanmaması amacıyla, anayasal güvence altındaki temel hak ve özgürlükler korunmak suretiyle soruşturma ve kovuşturmalar ile disiplin soruşturmaları bakımından gerekli olan hükümleri ve ihtiyaç duyulan idari tedbirleri düzenlemek için bu Kanun Teklifi hazırlanmıştır.”

OHAL resmi olarak kaldırıldıktan sonra “normale” dönecek olsaydık mevcut kanunların uygulanmasına geçilirdi, böyle bir kanuna da ihtiyaç duyulmazdı. Bu yasa ile en az üç yıl daha filli OHAL uygulamaları ile yaşayacağız. Torba yasada gözaltı sürelerinden tahliye taleplerinin incelenme usulüne, ihraçların nasıl yapılacağından valilere ek yetkiler verilmesine kadar çeşitli yeni düzenlemeler var.

Valilere “Burada dolaşman yasak!” deme yetkisi

Torba Yasanın ilk maddesi İl İdaresi Kanunu’nun 11. Maddesiyle ilgili. Bu maddede genel anlamda valilerin yetki ve görevleri düzenlenmektedir. Hatta bu maddenin (C) bendi sokağa çıkma yasaklarının yasal dayanağı olarak gösterilmektedir valiler tarafından. Yeni düzenleme çok ilginç görünüyor, uygulamasının nasıl olacağı konusunda ise tahmin yürütmek zor. Maddeye eklenen cümle şöyle;

“Vali, kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hâllerde on beş günü geçmemek üzere ildeki belirli yerlere girişi ve çıkışı kamu düzeni ya da kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişiler için sınırlayabilir; belli yerlerde veya saatlerde kişilerin dolaşmalarını, toplanmalarını, araçların seyirlerini düzenleyebilir veya kısıtlayabilir ve ruhsatlı da olsa her çeşit silah ve merminin taşınması ve naklini yasaklayabilir.”

Kişilerin kamu düzenini bozabileceği “şüphesi” uyandırması, bir şehre girememesi ya da istediği saatte istediği yerde dolaşamaması için yeterli kabul edilmiş. Peki, kimin “şüpheli” olduğu nasıl ve hangi kriterlere göre belirlenecek? İşte bu soruların cevabı yok. Uygulamada göreceğiz. Şehir girişlerindeki kontrol noktalarında yurttaşları geri mi çevirirler, bir kişinin herhangi bir yerde otururken yapılan GBT sorgusu sırasında Valiliğin belirli yerlere girmesini yasakladığı şüpheli kişilerden olduğunu görüp (?) “Burada oturamazsınız!” mı denecek, yaşayıp göreceğiz.

Askere “önleme araması” yapma yetkisi

Gelelim Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmetleri Kanunu’ndaki yeniliklere. Askere, askerî mahallerde “önleme araması” gerçekleştirme yetkisi verildi. Bu değişikliğe göre asker, askerî mahallerde kişilerin üstünü, eşyasını, arabasını arayabilecek ve suç unsuru olduğunu düşündüğü şeylere el koyabilecek. İzni vermeye yetkili makamlar ise bir hayli geniş tutulmuş. Sulh ceza hâkimi veya askerî birlik komutanı veya askerî kurum amiri ya da hukuk hizmetleri başkanı veya birim amiri. Askere verilen bu yetkinin uygulamasının nasıl olacağını ise Millî Savunma Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle birlikte göreceğiz. Önleme aramasının Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı’na bağlı erbaş ve erler için de düzenlendiğini ekleyelim.

Aynı kanunla getirilen bir diğer yenilikse ‘Askerî Mahallerde Kontrol’ başlıklı düzenleme. Bu madde askerî mahallere girişlerde askerler de dâhil olmak üzere herkesin x-ray denilen güvenlikli kapıdan geçmesini zorunlu kılıyor. Bunun da hayata nasıl geçirileceğini Millî Savunma Bakanlığı’nın çıkaracağı yönetmelikten sonra göreceğiz. “Askeri mahal” kavramı köylerden tutun da askerî gazinolara kadar geniş bir yelpazeye sahip olduğu için uygulamasının nasıl olacağı merak konusu.

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na “gündelik yaşamı aşırı ve katlanılmaz derecede zorlaştırmama” kriteri

Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapılacağı yer ve güzergâhlar o yerin en büyük mülki amiri tarafından belirli kriterlere göre belirlenmektedir. Buna göre; toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapılacağı yer ve güzergâhlar kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak ve vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmayacak şekilde belirlenmekteydi. Bunlardan “vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmama” kriteri Anayasa Mahkemesi’nin 2014/101 Esas, 2017/142 Karar sayılı ve 28.09.2017 tarihli kararıyla iptal edilmişti. Anayasa Mahkemesi iptal gerekçesini açıkladığı 52. paragrafta şöyle demişti:

“… Bir yerde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesinin vatandaşın günlük yaşamını zorlaştırmasının, o yerin toplantı ve gösteri yürüyüşlerine kapatılmasını haklılaştırabilmesi için gündelik yaşamın ‘aşırı ve katlanılmaz derecede’ zorlaşması gerekmektedir. Dava konusu kurallarda ise gündelik yaşamın etkilenme boyutuna yönelik herhangi bir ölçüt getirilmemiştir. Kural bu hâliyle demokratik toplumda hoşgörüyle karşılanması gereken birtakım zorluklar gözetilerek toplantı veya gösteri yürüyüşü mekânlarının sınırlandırılmasına da imkân tanımaktadır. Bu ise toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahaleyi demokratik bir toplumda gerekli olmaktan çıkarmakta ve ölçüsüz hâle getirmektedir.”[1]

Kanun koyucu tabir-i caizse Anayasa Mahkemesi’nin “sözünü dinlemiş” ve “vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırma” kriterini “vatandaşların günlük yaşamını aşırı ve katlanılmaz derecede zorlaştırma” olarak değiştirmiştir. Elbette toplantı ve gösterinin nerede, hangi güzergâhlar kullanılarak yapılması durumunda vatandaşların gündelik yaşamının “aşırı ve katlanılmaz derecede” etkilenmiş kabul edileceğine mülkî amirler karar verecek. OHAL döneminde artık gerekçeye bile ihtiyaç duyulmaksızın keyfi olarak neredeyse hiçbir toplantı ve gösteri yürüyüşüne izin verilmediğini göz önünde bulundurursak, yeni düzenlemenin de özgürlükler lehine uygulanmayacağını düşünmemek elde değil. Umarım yanılan biz oluruz.

Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine “saat” değişikliği

2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 7. Maddesinin ikinci fıkrası tamamen değiştirildi. Değişiklik öncesinde açık yerlerde yapılacak toplantılar güneş batmadan önce dağılacak şekilde, kapalı yerlerde yapılacak olanlar ise 24.00’e kadar yapılabiliyordu. Maddenin yeni hâline göre; açık yerlerde yapılacak toplantılar, gece vaktinin başlamasına kadar devam edebilecek. Türk Ceza Kanunu’nda gece vakti kavramı güneşin batışından 1 saat sonra başlayıp güneşin doğmasından 1 saat önceye kadar devam eden zaman dilimi olarak tanımlanmıştır. Kısacası yeni düzenleme ile açık yer toplantılarının 1 saat daha geç dağılması tolere edilebilecek. Eklenen yeni bir husus daha var ki, hangi toplantı ve gösteri yürüyüşleri için geçerli olacağını tahmin etmek hiç de zor değil. Şöyle ki; toplantı ve gösteri yürüyüşünün gece vaktinin başlamasından sonra devam edeceği hususu, geçerli neden gösterilerek bildirilmiş ise vatandaşların huzur ve sükûnet içinde istirahatini aşırı ve katlanılamaz derecede zorlaştırmamak ve kamu düzeni ve genel asayişin bozulmasına neden olmamak şartıyla, açık yerlerde yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin dağılma saati mahallin en büyük mülki amirinin kararıyla en geç saat 24.00’e kadar uzatılabilecek.

Bilgi edinme hakkına sınırlama

MİT Kanunu’nda yapılan değişiklikle MİT, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun kapsamından çıkartılmıştır. Bu değişiklikle amaçlananın ne olduğunu tam olarak anlamak mümkün değil. Zaten yargılamalar sırasında bile MİT’ten herhangi bir belge talep edildiğinde çoğunlukla alınan cevap “Devlet sırrı olduğu için paylaşamayız” oluyordu.

Terörle mücadele için gözaltı süreleri 12 güne kadar uzatılabilecek!

Terörle Mücadele Kanunu’na 3 yıl süreyle geçerli olacak yeni bir madde eklendi. Buna göre; gözaltı süresi (yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç) yakalama anından itibaren 48 saati, toplu olarak işlenen suçlarda ise 4 günü geçemeyecek. Ancak delillerin henüz toplanamamış olması ya da dosyanın kapsamlı olması hâllerinde bu süreler iki defa daha uzatılabilecek. Bu da demek oluyor ki gözaltı süresi 12 güne kadar çıkabilecek, hem de 3 yıl boyunca!

Kanundaki diğer yenilik de şöyle; gözaltına alınan şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında bu işlem, Cumhuriyet savcısı veya Cumhuriyet savcısının yazılı emri üzerine kolluk tarafından yapılabilir. Bu kanundan önce şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması gerekirse bunu yalnızca Cumhuriyet savcısı yapabilirdi. Artık aynı yetki kolluğa da verilmiş durumda.

Mahkemeler tahliye talepleri hakkında karar vermeyi 30 güne yayabilir

Tahliye talepleri “en geç otuzar günlük sürelerle” tutukluluğun incelenmesi ile birlikte dosya üzerinden karara bağlanabilecek. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 103/1 fıkrasına göre; bir tutuklu hakkında tahliye talebinde bulunulması hâlinde 3 gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar veriliyordu. Ancak yeni düzenleme ile birlikte tahliye talebinin değerlendirilme süresi 30 günü bulabilecek. Kuvvetle muhtemel 30 günde bir mahkemelerce re’sen dosya üzerinden yapılan tutuk incelemeleri ile birleştirilerek karara bağlanacak.

Dosya üzerinden re’sen yapılan tutuk incelemeleri en geç 90 günde bir hâkim/mahkeme önünde yapılacak

Mahkemeler en geç otuzar günlük sürelerle dosya üzerinden kişinin tutukluluk durumunu re’sen inceleyip tahliyesine ya da tutukluluk halinin devamına karar veriyordu. Ancak bu durum kişilerin aylarca hatta yıllarca mahkeme/hâkim önüne çıkmadan tutuklu kalmalarına neden oluyor ve bu nedenle de eleştiriliyordu. Bu durum darbe girişimi sonrasında tutuklanan ve yaklaşık 21 ay mahkeme/hâkim önüne çıkmadan tutuklu kalan Anayasa Mahkemesi eski üyesi Erdal Tercan tarafından Anayasa Mahkemesi’ne taşınmıştı. Anayasa Mahkemesi, Erdal Tercan’ın 21 ay boyunca mahkeme/hâkim önüne çıkarılmaksızın tutuklu kalmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlâl ettiğine karar verdi.[2] Aynı nedenlerle daha fazla ihlâl kararı verilmesinin önüne geçmek için yeni bir formül geliştirilmiş. Bundan sonra, tutukluluk hâli ile ilgili olarak en geç 30 günde bir dosya üzerinden yapılacak incelemenin yanında doksanar günlük sürelerle kişinin kendisinin ya da müdafinin hazır bulunacağı şekilde mahkeme/hâkim önünde (duruşmalı olarak) tutukluluk incelemesi yapılacak.

Askeri mahallerde arama ve el koyma yetkisi adli kolluğa verildi

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ‘Arama Kararı’ başlıklı 119. Maddesinin 5. Fıkrası ile ‘El Koyma Kararı Verme Yetkisi’ başlıklı 127. Maddesinin 6. Fıkrası askeri mahallerde yapılacak arama ve el koyma işlemini Cumhuriyet savcısının katılımıyla askeri makamların yapacağını öngörüyordu. Değişiklikle beraber arama ve el koyma işlemini, Cumhuriyet savcısı ve askeri makamların katılımıyla adli kolluğun yapacağı düzenlenmiş. Bu değişikliğin darbe girişiminde etkin rol oynadığı için askere olan güvenin azalmasından kaynaklı olduğunu tahmin edebiliyoruz.

Savcılara da bilgisayarlarda arama kararı verme yetkisi

Değişiklik öncesinde bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, el koyma kararı verme yetkisi yalnızca hakimlere tanınmıştı. Yeni düzenlemeye göre; gecikmesinde sakınca bulunan bir durum söz konusu olduğunda Cumhuriyet savcıları da bu kararı verebilecek.

İşlerine iade edilen kamu görevlilerine devlet yalnızca “Pardon” deyip gidecek, tazminat ödemeyecek

Bilindiği gibi OHAL KHK’leri ile çalıştığı teşkilattan çıkarılan ya da ilişiği kesilen kamu görevlileri bu işlemin haksız olduğu kanaatinde ise yargı yoluna gidemiyor; ancak OHAL komisyonuna başvurabiliyor. Komisyona başvuranlar arasından başvurusu kabul edilenler görevlerine iade ediliyor.  Burada bir parantez açığ komisyonun red-kabul oranlarını paylaşmak istiyorum. 17.08.2018 tarihi itibariyle komisyona yapılan başvuru sayısı 118 bin 660. Komisyon tarafından verilen karar sayısı (30 bin) dikkate alındığında, incelemesi devam eden başvuru sayısı 88 bin 660’tır. 22 Aralık 2017 tarihinden itibaren karar verme sürecine başlamış olan komisyon tarafından, 17.08.2018 tarihi itibariyle verilen karar sayısı (1900 kabul, 28 bin 100 ret olmak üzere) toplam 30 bin.[3]

Tekrar konumuza dönecek olursak; mevzuatta değişiklik yapılarak komisyon tarafından görevine iade edilmesine karar verilen kamu görevlilerinin, kamu görevinden çıkarılma tarihleri ile göreve başladıkları tarih arasındaki mali ve sosyal hakları ödenecek; fakat bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacaklar. Sözün özü ihraç edilen kamu görevlilerinin “sehven” ihraç edildiği OHAL Komisyonu tarafından tescillense bile maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesini isteyemeyecekler.

Kamu görevlileri KHK’ye gerek olmaksızın yetkililerin onayıyla ihraç edilebilecek, eş ve çocuklarının telefonları dinlenebilecek

375 sayılı KHK’ye eklenen geçici 35. Madde 3 yıl boyunca uygulanacak. Bu maddeye göre kamu görevlileri, yetkililerin onayıyla görevlerinden ihraç edilebilecek, mahkeme kararı aranmaksızın rütbeleri sökülecek, lojmanlarından tahliye edilecek ve pasaportları iptal edilecek. Hatta eşlerinin pasaportları da iptal edilebilecek. Bir terör örgütüyle irtibatı ya da iltisakı olduğu gerekçesiyle hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişilerin hem kendileri hem eş ve çocukları hakkında bir kurul, komisyon ya da merci tarafından talep edilmesi hâlinde telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de dâhil olmak üzere her türlü bilgi ve belgenin, kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşlar tarafından paylaşılmasına karar vermişler. Kısacası hakkında soruşturma olan kişilerin eş ve çocuklarının da telefonu dinlenebilecek. “Suçta ve cezada şahsilik ilkesi” bizlere ömür…

OHAL’i sürekli hâle getirmek için ciddi “emek” verilerek hazırlanan 7145 sayılı yasada dikkatimi en çok çeken değişiklikler bunlar oldu. Bu kanun daha taslak aşamasındayken bile çok fazla tepki aldı ama nihayetinde yasalaştı. Anayasa Mahkemesi’nden bir şey beklemeli miyiz bilmiyorum ama bu kanunun uygulanması hâlinde normalleşme umudu ile aramıza daha fazla mesafe gireceği kesin.

 

[1] http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/12/20171227.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/12/20171227.htm

2 https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2016/15637

3 https://ohalkomisyonu.tccb.gov.tr/