Sinemacılar tartışıyor: Dijital sansüre karşı güçlerimizi birleştireceğiz

Susma Platformu olarak sinema alanındaki katılımcılarımızla bir araya geldik. Pandeminin sinema yayıncılığına, sinema sektörüne, salonlara ve festivallere etkisini konuştuk


LARA ÖZLEN

Sansüre ve Otosansüre Karşı Daha Güçlü Sesler projemizin bir ayağı olarak Susma Platformu’nun katılımcılarının çalışma alanlarına odaklanan tematik buluşmaların ikincisini 22 Temmuz tarihinde sinemacılarla gerçekleştirdik.

Yeni Film Dergisi, Mezopotamya Sinema Derneği, Documentarist, Altyazı Sinema Dergisi ve Altyazı Fasikül ile beraber koronavirüs pandemisinin kendi çalışmalarına ve sinema sektörüne etkilerini, pandemiyle beraber askıya aldıkları işlerini, ertelenen festivalleri, toplantıyı yaptığımız tarihte hala açılmamış olan sinema salonlarını ve festivallerin dijital dünyaya adaptasyonlarıyla yeni sansür biçimleri üzerine konuştuk.

“PANDEMİYE DAİR EN KÖTÜ ŞEY PLAN YAPAMAMAK”

Katılımcılarla önce pandemi sürecinde yaptıkları, yapamadıkları ve önümüzdeki günlerde yapmayı planladıkları etkinlikler üzerine sohbet ettik.

Documentarist ekibi, pandeminin başlamasıyla birlikte eski film seçkilerinden derledikleri filmlerden oluşan ve 6-16 Haziran tarihlerinde çevrim içi olarak düzenledikleri Home Edition festivalindeki filmlerin izlenme oranlarının ve etkinliklere katılımın yüksek olduğunu anlattı. 

Documentarist organizatörlerinden Güliz Sağlam “pandemiye dair en kötü şey plan yapamamak” derken, Necati Sönmez de 11. Hangi İnsan Hakları Film Festivali’ni önceki yıllarda olduğu gibi Aralık ayında Beyoğlu Aynalı Geçit’te yapmayı umduklarını ekledi.

Altyazı Fasikül ve Altyazı Dergi ekibi, pandemi sırasında yarı açık bir çağrıyla İçeriden Dışarıya kısa film serisini başlattıklarını, bu çağrıyla karantina ve pandemi döneminde yapılan kısa filmlerden bir seçki oluşturmayı hedeflediklerini anlattı. Yarı açık bir çağrıyla başladıkları bu serinin beklediklerinden fazla ilgi görmüş olmasından memnun olduklarını eklediler.

Pandemi sürecinde diğer pek çok oluşum gibi Altyazı ekibi de etkinlik ve seminerlerini daha çok çevrim içi ve dijital formda yapmaya başladı. Altyazı Dergi de maliyeti gitgide yükselen matbu yayıncılıktan dijital yayıncılığa geçiş yaptı. Senem Aytaç dijitalleşme konusunda çekincelerini dile getirerek, “Başlarda insanlar daha heyecanlıydı çevrim içi içeriklerle ilgili ama şimdi biraz da bolluktan bir görünmezleşme olabilir” dedi. Altyazı ekibi bu sisteme alışmanın biraz zorlayıcı olduğunu ve dijital aboneliğin matbu aboneliğe oranla daha düşük olduğunu itiraf etseler de bir süre daha bu şekilde devam etmeyi kabullendiklerini söylediler. Yeni Film’den Seray Genç dijitalde oluşan bilgi ve içerik bolluğuna yönelik olarak konuşmaya başladı: “Bilgi enflasyonu arasında öne çıkabilecek, tutarlı, kaliteli, insanların isteyerek katkıda bulunduğu, bu dönemin kaydını tutan bir şeyleri devam ettirmek daha doğru geliyor.” Genç ayrıca, “Altyazı Fasikül’ün  serisi de böyle,” diyerek İçeriden Dışarıya’ya gösterilen ilgiye dikkat çekti.

Diğer yandan, Altyazı ve Documentarist ekipleri, dijitale geçişle birlikte ulaşabildikleri insan çeşitliliğinin arttığını da ifade ettiler. Senem Aytaç, pandemi sürecinde birçok etkinliğin çevrim içi olması, çok fazla dijital içerik üretilmeye başlanmasıyla birlikte etkinlik duyuruları arasından sıyrılmak daha da zorlaştığını söyledi. Bu yüzden Altyazı ekibi etkinliklerini duyurmak için hala dayanışmaya ihtiyaçları olduğunu iletti. “Herkesin iş gücü kısıtlı ve dijitalde yaptığımız işleri duyurmak için dayanışmaya ihtiyacımız var çünkü aslında aşağı yukarı benzer kitlelere ulaşmaya çalışıyoruz.“ Karantina döneminde patlayan bilgi ve içerik enflasyonu içinde herkes kendine tutunacak bir konum arıyor.

Mezopotamya Sinema Derneği ekibinden Adar Taş ise geçtiğimiz yıl 1. Kürt Filmleri Festivali’ni düzenlediklerini, bu yıl da festivalin 2.’sini yapmayı planladıklarını fakat pandemi sebebiyle beklemeye karar verdiklerini söyledi. Pandeminin yarattığı belirsizlik pek çok gösterim ve atölyeyi askıya almalarına sebep olmuş: “Normalde senaryo ve çekim atölyelerimiz olacaktı pandemiden önce. Tabii pandemi olunca o da ertelendi. Senaryoları modifiye edip belki eylül ayında onları çekmeyi deneyebiliriz diye düşündük: tek mekanda, küçük ekiple çekilebilecek şeyler.”

Tüm bunlar da aslında kültür ve sanat alanında dijital araçlara dair kapasitenin çalışmalarımıza devam edebilmek için ne kadar önemli hale gelmiş olduğunu bize tekrar hatırlatıyor. Dijital araçlar  etkinlikler veya gösterimlerin etki alanlarını fiziksel sınırlarının ötesine taşıdığı için daha çok ve çeşitli bir insan kitlesine ulaşmak artık daha mümkün hale geliyor. Ama bu dönemde, çevrim içi etkinlik ve içeriklerin bollaşması bunların içinden sıyrılıp dikkat çekmeyi zorlaştıran etkenler oldu. 

“KÜÇÜK SİNEMA SALONLARI MASRAFLAR NEDENİYLE AÇILIŞLARINI ERTELEDİ”

Katılımcılarla üzerine konuştuğumuz bir diğer konu da pandemi döneminde kapanan pek çok sinema salonunun açılmaması ya da açılamamasıydı. Pek çok sinema salonu, 1 Temmuz’da açılacaklarını anons etmelerine rağmen bir süre daha kendi inisiyatifleriyle kapalı kalmayı tercih ettiler. Yaz sezonunda insanların sinemayla daha az ilgilenmesi, pandemi dolayısıyla kapalı alanda olmayı tercih etmemeleri önemli etkenler oldu. Documentarist’ten Güliz Sağlam anlatmaya devam etti: “Pera Müzesi sinema salonunu açmayı düşünüyordu ama açmadı, İstanbul Modern sinema salonunu yarı kapasiteyle açmış, ama çevrim içi gösterimlerine de devam ediyor.” Cinemaximum gibi büyük zincirler de biz bu konuşmayı yaparken henüz kapılarını izleyicilerine açmamıştı. 7 Ağustos itibariyle Cinemaximum, Beyoğlu Sineması, Sinema Majestik, Kadıköy Sineması gibi salonlar pandemi dönemi için belirlenen hijyen önlemlerini sağlama koşuluyla açıldılar. Pera Müzesi, İstanbul Modern gibi sergi salonlarındaki gösterimler, sınırlı sayıda seyirciyle tekrar açıldı. Salt’ın gelenekselleşen Perşembe Sineması gösterimleri eylül itibariyle çevrim içi olarak devam edecek. 

Altyazı ekibinden Fırat Yücel diğer pek çok küçük salonun ise, kira ve fatura masraflarının yüksek olmasından dolayı açılışlarını ertelediğini hatırlattı. “Açılan salonlar hala eski filmler gösteriyor, yeni filmlerin ise sonbaharda geleceğini umuyoruz,” diyerek devam etti. Zincir olmayan, Beyoğlu ve Kadıköy Sineması gibi küçük sinema salonlarI için Kültür Bakanlığı’ndan eğlence vergilerinden muafiyet talep edilmiş. Ama buna olumlu bir cevap alınamamışSeyircilerin, açılan salonlarda alınan hijyen önlemlerine rağmen kapalı alana girmek isteyip istemeyecekleri ise bir diğer önemli soru. Normalleşme olsa da insanların talebinin fiziksel etkinliklere ya da sinemaya gitmeye dair çok az olacağı ortada.” diyerek devam etti Yücel. Bunun üzerine, hepimiz kendimizi kapalı alanda çok da rahat hissetmeyeceğimizi itiraf ettik. Normalleşme sürecinde, yurt dışında pek çok yerde açık hava sinemaları ya da çevrim içi gösterimler yaygınlaştı. Yeni Film’den Seray Genç, Türkiye’de benzer bir şeylerin yaygınlaşması için daha hazırlık aşamasında daha çok zaman ve kaynağa ihtiyacın olduğunu belirtti. “Hem çevrim içi gösterimlerin, hem de açıkhava gösterimlerinin yapıldığı hibrid festivaller de Avrupa’da ilgi gördü.  İKSV film festivali de bu yıl SSM’nin bahçesinde, açık havada düzenlendi.” Çevrim içi gösterimler yüz yüze festival tecrübesinin yerini doldurmasa da, filmlerin çevrim içi ortama taşınmasının İstanbul dışından festivali takip etmek isteyen insanlar için çok iyi bir fırsat yarattığı konusunda bütün katılımcılar hemfikirdi.

“GÜÇLERİMİZİ BİRLEŞTİRECEĞİMİZ YENİ ALAN DİJİTAL SANSÜR OLACAK”

Biz bu buluşmayı yaparken, Netflix Türkiye’de yayına girecek olan Şimdiki Aklım Olsaydı dizisinin senaristi Ece Yörenç yazdıkları eşcinsel karakterle ilgili otosansür uyguladıklarını ve bunun ilerisi için korkutucu olduğunu Altyazı Fasikül’e anlatmıştı. Fırat Yücel, Netflix’in son birkaç aydır sık sık RTÜK yasaklarıyla gündemde olduğunu, bu sebeple Yörenç’in haberinin de epey ilgi gördüğünü ekledi.“Fasikül’den sonra BBC ve Financial Times ilgilendi konuyla, aslında bunu başta İngilizce yapabilmiş olsa çok daha iyi olurdu. Bu konuda desteğe ve işbirliğine ihtiyacımız olabilir ileride.” Altyazı ekibi, Netflix gibi dijital mecraların televizyon ve sinemadan çok daha zor kontrol edilebiliyor olması dolayısıyla, yeni internet yasası ile çevrim içi sansür ve baskının artırıldığının altını çizdi. Altyazı ekibinden Senem Aytaç ekledi: “İktidarın hedefinde de dijital var aslında, biz keşfederken baskılanmaya da çalışılıyoruz. Güçlerimizi birleştireceğimiz yeni alan dijital sansür olacak galiba. Bant genişliğinin daraltılması, içeriklerin silinmesi gibi şeylerle nasıl baş edebileceğimizi hiçbirimiz bilmiyoruz. Alternatif dayanışmacı mecralara yer açmaya çalışmalıyız.”

Toplantıya katılan herkes, sansür ve otosansür mekanizmasının eskisinden çok daha görünmez olduğu, filmlerin/dizilerin Şimdiki Aklım Olsaydı örneğinde görüldüğü gibi yazım ve prodüksiyon aşamasında Kültür Bakanlığı veya RTÜK müdahalesine maruz kaldığı, bu durumla baş etmenin zor olduğunu ifade etti. Senem Aytaç ekledi: “Otosansürü öne çıkarmak önemli. Çünkü bilmediğimiz şeyle mücadele etmek de çok zor.”  

Bu üstü kapanan, görünmez kılınan sansür ve otosansür mekanizmalarını görünür hale getirmek ve onlarla mücadele edebilmek için daha çok içerik üretilmesi ve raporlaştırma yapılması gerektiği konusunda hemfikir olduk. Daha sık bir araya gelmek ve iletişim kurmak üzere toplantıyı bitirdik.