KÜLTİGİN KAĞAN AKBULUT
“OHAL sonrası LGBTİ+ hareketi ne durumda?” başlıklı dizi kapsamında Onur Haftası boyunca yer vereceğimiz röportajların ilkini Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Derneği’ne (SPoD) ayırdık. 2011 yılından bu yana akademik araştırmalar, seminer ve film gösterimleri, psikolojik danışmanlık hizmetleri gibi hukuki, sosyal, politik ve psikolojik alanlarda LGBTİ+’lara destek veren dernek, Türkiye’deki birçok sivil toplum kuruluşu gibi son yıllarda etkinliklerini yoğun bir şekilde duyuramıyor.
Daha önceki yerel seçimde güçlü bir “LGBTİ+ Dostu Belediyecilik” protokolü düzenleyen SPoD, OHAL’le birlikte içe kapanık etkinlikler yapmaya başladı. Son yerel seçimlerdeki protokole dair kampanyaları da yoğun siyasi gündem içinde görünür olamadı. Bunun yanında dernek ofisini güvenlik kaygılarıyla bir süre kapalı tutmak zorunda kaldılar, daha önce alınan fonlar nedeniyle vergi soruşturmasına maruz kaldılar, birçok kez yandaş medya tarafından hedef gösterildiler… Derneğin hukuki danışmanı Hatice Demir de özellikle OHAL sonrasında Dernekler Kanunu’nda yapılan değişiklikle üye bilgilerinin ayrıntılarıyla DERBİS isimli bir sisteme yüklenmesi ve devlete doğrudan iletilmesinin özel hayata saygı, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü gibi alanlarda açıkça ve re’sen ihlal yarattığını vurguluyor.
Ancak tabii ki dernek üyeleri ve gönüllüleri tüm yasaklamalara ve yasaklama girişimlerine rağmen bir şekilde çalışmalarına devam ediyor. SPoD Genel Koordinatörü Mustafa Sarıyılmaz ve hukuki danışman Hatice Demir, SPoD’un OHAL sonrası dönemdeki çalışmalarını anlattı.
OHAL sonrası süreci Türkiye’deki sansür ve ifade özgürlüğünün durumu açısından nasıl değerlendirirsiniz? Dernek olarak OHAL sonrasındaki çalışmalarınızda direkt ya da dolaylı olarak sansüre maruz kaldınız mı?
Mustafa Sarıyılmaz: Öncelikle OHAL sonrası derneklerin KHK’larla kapatılması tüm sivil toplumu etkilediği gibi derneğimizi de etkiledi ve sürekli olarak kapatılma korkusu yaşamamıza ve esas gündemlerimize odaklanamamıza sebep oldu. Yine OHAL sonrası artan ülkeyi terk etme isteği, çalıştığımız komünite olan LGBTİ+’ları da sarmış ve gönüllülerimiz-üyelerimiz üzerindeki tedirginliği yatıştırmak ve konsolide etmek en önemli gündemlerimizden biri haline geldi.
OHAL sonrası Ankara’da resmi, taşrada gayriresmi şekillerde engellenen LGBTİ+ faaliyetlerinin tümü, bizi de etkiledi. Hedef gösterme ve güvenlik kaygılarıyla (derneğin basılması, üyelerin ve yöneticilerin gözaltına alınması ya da daha beteri derneğin fobik birtakım sivil polisler tarafından basılması vb.) dernek ofisimiz Kasım 2017 sonundan Şubat 2018’e kadar 3 ay süreyle kapalı tutuldu. Yine aynı sebeplerden iki ay öncesine kadar ofis adresimiz internet üzerinden paylaşılmadı. Kişiler ofis adresimize ancak mail atarak yahut telefonla iletişim kurduktan sonra erişebildi.
Hatice Demir: Bildiğiniz üzere İstanbul’da Onur Yürüyüşü son yıllarda yapılamıyor. LGBTİ+’lara yönelik toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkıyla bağlantılı olarak ifade özgürlüğünün en net ihlal edildiği gündemlerden biri onur yürüyüşlerinin usule ve yasaya aykırı gerekçelerle yasaklanması. Devlet ve hükümet yetkililerinin yasaklamanın yanı sıra aşağılayıcı ve hakaret içeren ifadelerle Onur Yürüyüşü’ne ve komüniteye saldırması da tüm hareketi olduğu gibi, derneğimizi de tedirgin ediyor. Onur Yürüyüşü günü yapılan hak ihlalleri ve gözaltıların takibi derneğin profesyonel ve gönüllü avukatlarınca kayıt altına alınıyor, raporlanıyor ve dava süreçleri takip ediliyor.
Yakın zamanda iki lezbiyen kadından biri, diğerinin annesi tarafından tehdite maruz kalmış ve şikayetçi olmuştu. Şikayetçi kadın, partnerinin annesiyle uzlaşmasının koşulu olarak savcılığın atadığı uzlaştırmacıya “Şüpheli SPoD’a 500 TL bağış yaparsa kendisiyle uzlaşacağım” dedi ancak savcılık tarafından bu talep “edimin hukuka uygun olmadığı” gerekçesiyle engellendi. Bu durum homofobik saldırıya maruz kalan bir lezbiyenin adalete erişimi noktasında kendisini ifade ettiğini düşündüğü bir derneğe bağış yapmasının hukuka aykırı olarak engellenmesinin net örneği. Bu yolla kanaatimizce hem adil yargılanma hakkı hem de ifade özgürlüğü ihlal edildi, hem de derneğimiz sadece çalışma alanı sebebiyle savcılıkça “hukuka aykırı” olarak imlenmiş oldu.
LGBTİ+’ların cinsiyet kimlikleri ve yönelimlerinden bağımsız konulardan dolayı gözaltına alındıklarında dahi bir şekilde terör ya da ajanlıkla ilişkilendirilmesi, “LGBT örgütü” diye uydurma bir oluşumun savcılık iddianamelerinde sürekli olarak FETÖ, PKK, DHKP-C gibi yapılarla birlikte sayılması da toplumsal alanda harekete ve dolayısıyla derneğimize sistematik bir biçimde sansür uygulanmasına yol açıyor.
Son olarak Kavala iddianamesi olarak da geçen Gezi iddianamesinde LGBTİ+ örgütlerinin adının gereksiz yere anılarak kriminalize edilmesi ve örgüt yöneticilerinin telefon konuşma dökümlerinin yine gerek olmamasına ve dosyaya hiçbir katkı sağlamayacak olmasına rağmen iddianamede kendine yer bulması, korku iklimini besliyor.
Yine Gezi iddianamesi sonrası, bizim derneğimiz de dahil iddianamede adı geçen 80 sivil toplum kuruluşunun tamamına vergi soruşturması yapıldı. Dernek defterleri, Açık Toplum Vakfı ile olan projeler ayrıntılı olarak incelendi ve devletin gözünün üzerimizde olduğu kanaatimizi güçlendirdi.
Sansür kadar önemli bir gündem de otosansürün olağanlaşması. Dernek olarak siz çalışmalarınıza otosansür uyguluyor musunuz? Otosansürün olağanlaşmaması için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
HD: Burada ilk olarak anmamız gereken, OHAL sonrası Dernekler Kanunu’nda yapılan değişiklikle üye bilgilerinin ayrıntılarıyla DERBİS isimli bir sisteme yüklenmesi ve devlete doğrudan iletilmesinin özel hayata saygı, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü gibi alanlarda açıkça ve re’sen yarattığı ihlal. Mevzuat değişikliği sonrası üyelerin bildirimi konusunda gerek derneğin yaşadığı çekince, gerekse kişilerin derneğe üye olma konusundaki çekinceleri gündeme alınmalı.
Yine OHAL sonrası artan baskılar ve gerek siviller gerek medya kuruluşları, gerekse de devlet yetkilileri tarafından yapılan hakaret, tehdit ve aşağılama içeren açıklamalar dernek üye ve gönüllülerinin dernek faaliyetlerinde ve kurullarında görev alma konusunda tereddüt yaşamasına yol açtı.
MS: Sansüre ve otosansüre karşı ne yaptığımız konusuna dürüstlükle cevap vermek gerekirse, savunmadan ziyade teyakkuzda olduğumuzdan bahsetmek gerekir. Derneğin varlığının İstanbul’da ve Türkiye’de ne ifade ettiğini ve kaybının ne anlama geleceğini tartıp varolan alanlarımızı da kaptırmamak üzerine yoğunlaşıyoruz. Bunun pratiğini gettolarımızın korunmasına destek olarak, örneğin etkinliklerimizi düzenlerken hem gelenleri korumak hem de LGBTİ+ dostu mekânlarla dayanışmayı güçlendirmek adına dost mekânları tercih ederek yapıyoruz. Yine maddi olarak çok zorlanmamıza rağmen bölgenin LGBTİ+’lar için erişilebilirliği ve öneminden ötürü Taksim’i terk etmemek gibi bir çabamız var. Bunlar küçük de olsa bizi göründüğünden daha fazla zorlayan ancak çeperimizi en azından daraltmamaya ve var olan alanlarımızı korumaya dönük hamlelerimiz olarak sayılabilir.
Sizce LGBTİ+ hareketi, dernekleri ve diğer oluşumlar internet sansürüne ne ölçüde maruz kalıyor? Son bir yıl içinde nefret söylemi, karalama, hedef gösterme, erişim engeli gibi sansür yollarından hangisine maruz kaldınız?
MS: LGBTİ+’lar sosyal medya hesaplarının kullanımında fotoğraf, isim gibi konulardan dolayı var oluşlarının ifadelendirilmesi en çok engellenen grupların başında geliyor.
Yıllardır Yeni Akit, Yeni Şafak gibi gazetelerin LGBTİ+’ları hedef gösteren, damgalayan, karalayan haberlerine ve saldırılarına, nefret söylemlerine son bir yıl içinde onlarcası, bu yıl yapılacak Onur Haftası’na ilişkin de daha hafta başlamadan bir sürüsü eklendi. Bu nefret söylemlerine ilişkin avukatlarımızın yaptığı suç duyurularına karşı verilen takipsizlik kararları da cabası. Akit gazetesinin internet sitesinin arama çubuğuna derneğimizin adı yazıldığında sadece 2019 yılında 5 ayrı haberde hedef gösterildiğimiz görülecektir.
Fobik sosyal medya kampanyalarıyla onur yürüyüşlerinin ve derneklerin hedef gösterilmesi, Twitter gibi platformlarda sürekli olarak terörle ilişkilendirilme, ajanlıkla suçlanma, en iyi ihtimalle ise toplumun ve çocukların ahlakını bozmakla itham edilme hareketin ve kurumumuzun artık alıştığı saldırılar.
Başta seks işçiliği/eskortluk yapanlar olmak üzere LGBTİ+’ların Instagram ve Facebook hesapları da sürekli olarak sansüre maruz kalıyor. Bu hesaplar sistematik olarak şikayet ediliyor ve hizmeti veren kuruluşlarca kapatılıyor.
HD: Bilindiği üzere yasalara göre, para karşılığı üçüncü kişilerle cinsel ilişkiye girmek suç değil. Ancak aynı yasalar, fuhuş olarak adlandırdığı bu eylem için mekân kullandırmayı uzun zamandır suç eylemi olarak düzenliyordu. 2016 yılının kasım ayında ise bir yasal değişiklik yapılarak, bu amaçla hazırlanmış görüntü, yazı veya sözlerin yayılması da tek başına suç olarak düzenlendi. Yakın zamanda Samsun’da gündeme gelen, fakat yılın belli zamanlarında, belli bölgelerde sürekli olarak bu maddeye dayanılarak yapılan, “escort sitelerine operasyon”lar da özel hayata saygı hakkının ve ifade özgürlüğünün ihlalidir.
Yine Instagramda seks işçiliği yapan transların hesaplarının kapatılması ya da Facebook’un kimlik ismi dışında isim kabul etmemesi ve hesapları kapatmakla tehdit etmesi de özellikle transların sosyal medya kullanımını oldukça zorlaştırıyor.
Son olarak bu yıl içinde Kaosgl.org sitesine yapılan hacker saldırısı, sitenin çökmesi, uzun süre erişilememesi, sonrasında sitenin tekrar arşivden yüklenerek erişime açılması da tüm hareketi olduğu gibi derneğimizi de etkiledi. Zira Kaosgl.org’un kapsayıcılığı sebebiyle dernek olarak özel bir habercilik yapmıyoruz, derneğimizin haberleri de dayanışmayla orada yayınlanıyor.
Sizce LGBTİ+ hareketi sansür ve otosansürle nasıl mücadele edebilir? Önümüzdeki süreç açısından öngörüleriniz neler?
MS: Öncelikle biz dernek olarak hafta içi her gün açık olan ve maille de her saat erişilebilen bir hizmet sunuyoruz. Bu kapsamda danışma hattımız ve çalışmalarımızla sansüre maruz kalan ya da ifade özgürlüğüne ket vurulan LGBTİ+’lara ücretsiz hukuki ve psikolojik destek sunuyoruz.
Sizin çalışmanızda olduğu gibi bu konuyla ilgili yapılan raporlamalara destek sunuyor, kendimiz de ayrıca arşiv tutuyor ve raporlama yapıyoruz.
Kendi gettolarımızda ve bizlerle dayanışan alanlarda sansüre maruz kalma ihtimali olan faaliyetlerin yaygınlaştırılması ve derneklerce mümkün olduğunca desteklenmesini önceliyoruz. Bu anlamda her türlü çalışmaya lojistik ve teknik destek veriyoruz. Örneğin derneğimizin mekansal olarak kullanımı ya da fon başvurularına kurumsal başvurucu isterlerse teknik ve manevi destek vermek gibi.