Diyarbakır’da çocuklar için bir müzik evi: Zarok Ma

Geçtiğimiz günlerde açılan ‘Zarok Ma’ (Çocuk Ma)’nın kurucularından Şêrko Kanîvar ile çocuklar için Kürtçe müzik eğitimi deneyimlerini ve Zarok Ma’da neler yapacaklarını konuştuk


ÖZKAN KÜÇÜK

Kendilerini “kayyım fırtınasından geriye kalanlardan” olarak gördükleri için kurdukları müzik akademisini ‘ma’ (kaldı) ile isimlendiren Ma Music Center çalışanları, doğum öncesinden beş yaşa kadar çocuklara müzik eğitimi verecekleri yeni bir merkez açtı. Zarok Ma adını verdikleri merkezde ebeveynlere de dersler vereceklerini söyleyen Şêrko Kanîvar, böylece çocukların Kürtçe ile ilişkisinin evde de sürmesini hedeflediklerini belirtiyor.

Goethe Enstitüsü’nün hibe desteğinin yanı sıra, Diyarbakır’daki sivil toplum kuruluşlarının sağladığı ve kitlesel fonlama yoluyla alınan desteklerle kurulan Zarok Ma’yı bir ev gibi tasarladıklarını söyleyen Kanîvar amaçlarının; çocuklara kendilerini bir okul yerine evde hissettirmek olduğunu söylüyor.

Geçtiğimiz günlerde kitlesel bir katılımla açılışını yapan Zarok Ma’nın (Çocuk Ma) kurucularından Şêrko Kanîvar ile kayyım sonrası yaşadıklarını, çocuklar için Kürtçe müzik eğitimi deneyimlerini ve Diyarbakır’ın kültür sanat ortamını konuştuk.

Ma Music’ten önce ne yapıyordunuz?

Bütün Ma çalışanları, 2010 yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi bünyesinde açılan ve Kürtçe eğitim veren Aram Tigran Konservatuvarı’nın çalışanlarıydık. Konservatuvarda sinema, müzik, tiyatro, folklor ve resim bölümleri vardı. Konservatuvarımızın çalışmaları 2016 yılının sonlarında kayyımların belediyelerimize el koymasına kadar sürdü. Artık Kürtçe akademi eğitimlerimizi belediyede özgürce sürdürme zeminimiz kalmamıştı. 35 çalışanımızla birlikte, 400 öğrencimizle ve ailelerinin destekleriyle, dostların ve çeşitli kurumların da destekleriyle, kolektif bir tarzda, üç buçuk ay içerisinde Ma’yı kurduk. Ma’nın ismi de oradan geliyor; ‘ma’ kaldı anlamına geliyor, yani biz kaldık! Onca saldırı ve tufanın ardından direnenler kaldı, müzikle olanlar kaldı, müzik kaldı, çocuklar kaldı. Böylece adımız ‘Ma’ olarak kaldı.

O dönemde hem çocukların eğitimlerini hem de müzik akademisinin eğitimlerini evlerde yaptığımız çalışmalarla sürdürdük. Akademi öğrencilerimiz şimdi Ma’da dersler veriyor. Böylelikle dört yıldır Ma kaldı, var ve çalışmalarını sürdürüyor.

Bu dört yıl içerisinde neler yaptınız?

Belediye bünyesindeyken maaşla çalışıyorduk. Yaptığımız eğitimler de bir belediye hizmeti olarak ücretsiz yapılıyordu. Yeni durumda, çalışmayı sürdürebilmek için eğitimleri ücretli yapmaya başladık ancak burslu ve ücretsiz eğitim hakkını da korumak istedik. Sloganımız da şöyleydi: “Her yerde ve herkes için müzik!” Bu nedenle de imkânı olan da olmayan da bu haktan faydalanabilsin diye kurslarımızı arttırdık.

Bir yandan altı yıl süren ve Kürtçe müzik dersleri verilen Çocuk Akademimiz var, başka şehirlerden de öğrencilerin yer aldığı Kürt Müziği Eğitmenlerini Yetiştirme Akademimiz var. Öte yandan ayakta kalabilmek için düşük ücretler karşılığında her enstrüman ile ilgili kurslar veriyoruz. Bir yandan da çeşitli projelerle ve Avrupa Birliği fonlarının destekleriyle çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bunlardan biri de “Kültür İçin Alan.” Öte yandan Amsterdam’da çalışma yürüten Aslan Müzik’le yıllardır müzik eğitiminde partnerlik yapıyoruz. Bize her türlü katkıları oluyor. “Kültür İçin Alan” bünyesinde, Aslan Müzik’le birlikte Müzik Eğitimcilerini Yetiştirme Atölyeleri düzenledik. Aynı çerçevede beş ayrı dilde (Kurmanci, Zazaki, Soranice, Ermenice ve Türkçe) 25 çocuk şarkısından oluşan bir albüm yaptık.

“Ninnilerden Senfoniye Ezgilerin Yolculuğu” adı altında dünyadaki ilk Kürtçe keman ve piyano metodunu hazırlıyoruz. Bu da Brusk Zangen ve Bolivyalı bir piyanist olan Sergio Escalara’nın katılımıyla yine “Kültür İçin Alan” desteğinde yürüttüğümüz bir proje.

Diyebilirim ki bu dört yıl içinde yaklaşık 4 bin kişi Ma’ya başvurdu. Ma şu anda akademik düzeyde Kürtçe müzik eğitimi verebilen tek kurum olduğu için böyle yüksek bir sayıdan bahsedebiliyoruz.

“AMİDA KONSERLERİ İLE PERFORMANS YÖNÜMÜZ DE ÖNE ÇIKTI”

Ma’da bir yandan da konserler düzenleyen bir ekibiz. Pandemi döneminde Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası ortaklığıyla online ortamda yayınladığımız Amida Konserleri’ni düzenledik. Bu çalışma ile birlikte performans yönümüz de öne çıktı. Kadın ekibimiz Jin Ma, Orkestra Ma ve Koma Ma olarak farklı müzisyenlerle birlikte Diyarbakır’ın tarihi mekânlarında çektik bu konserleri. Düşündüğümüzün çok ötesinde dikkat çekti ve beğenildi bu etkinliklerimiz. Akademi eğitimimizi alan genç arkadaşlarımızın sahneye çıktığı performanslar oldu bunlar. O günkü koşullarda, sanat açısından nefessiz kalan insanların evlerine ulaştık. Konuk sanatçılarla bizim ekibimizin kaynaşması da yeni bir potansiyel çıkardı ortaya. Sanırım Amida Konserleri, bu alanda çıtayı da yükselten bir çalışma oldu. Artık olgunlaşan Orkestra Ma ve Jin Ma ekiplerimiz, turne planlaması yapacak durumdalar.

Fakat bunca şeye nasıl yetişeceksiniz? Bir yandan eğitimler, bir yandan etkinlikler?

İşimizin zahmetli kısmı ve aynı zamanda güzel tarafı da bu. Ma, %80 eğitim kurumu; eğitim vermesek yeni kişiler gelişmez, topluma ulaşamayız. Öte yandan kendi moral ve motivasyonumuz açısından, sahne performansıyla topluma ulaşmaya da ihtiyacımız var. Evet bu yoracak bizi ama iyi bir planlamayla ikisini birlikte götürmeye ihtiyacımız var. Hiçbir koşulda durmamalı, bu çalışmalara devam etmeliyiz.

“KÜRTÇE MÜZİK AKADEMİSİ”

Sen de biliyorsun zira seninle birlikte başlamıştık akademi çalışmalarına, Cegerxwin Kültür Merkezi’nde. Mesela o bölümlerden biri olan sinema sürebilseydi şimdi dünyada Kürtçe akademi alanında tek önemli örnek olacaktı. Çünkü o düzeyde çalışmalar yapıyordunuz. Maalesef birçok sebepten dolayı şimdi akademi olarak süren bir çalışma yok sinema alanında. Fakat müzik alanında bir akademiden söz edebiliyoruz halen. Bunun sürmesi gerek. Akademik araştırmalarını da derleme çalışmalarını da sürdürmeli, çocuklar için şarkılar yapmalı ve bir yandan da materyal üretmeliyiz. Çünkü bizim dışımızda kimse yok. Bunu sürdürmeye mecbur da hissediyoruz bu nedenle ama şevkle yapıyoruz. Öyle ki 11 saat ders verdiğimiz günler var. Kürtçe müzik akademisi için ortaya koyduğumuz ölçüleri korumak ve çıtayı yükseltmek için kendimizi yormaya da değer diye düşünüyoruz. 30 kişilik bir ekip tüm bunları bir arada yürütmeye çalışıyor. Böylece, ekibe yenilerini yetiştirmeye de çalışıyoruz ki Kürdistan’ın dört bir yanına ulaşabilelim.

Şöyle bir soru aklımı kurcalıyor ister istemez; belediye bünyesinde çalışmakla şimdi yaptığınız çalışma arasında ne gibi farklılıklar var sence?

Her şeyden önce, belediye bürokrasisinden kurtulduğumuzu söylemeliyim. Çok ağır bir elbiseyi üzerimizden attık diyebilirim. Ayaklarımıza dolanan ve bizi yavaşlatan bir yüktü bu. Örneğin, o zamanlar heyetler gelirdi, eş başkanlarla oturup sözleşmeler yaparlardı, gerçekte pratikte çalışan bizler ise protokol olarak onların bir sıra arkasındaydık, başkanlık odalarında her şeyi onlar konuşurdu, bizlerse pek görülmezdik. Fakat şimdi nasıl biliyor musun? Başkanlarla oturan konsolos şimdi pratikte alanda çalışanlarla, bizlerle oturuyor. Artık birlikte çalışacağımız bu kişilerle aramızda kocaman bir bürokrasi yok. Bundan kurtulduğumuz için işler hızlandı.

Bunlara ek olarak, birlikte de çalıştığımız için sen de biliyorsun; sanatçı kişi, memur gibi olmamaya gayret gösterir. Çalışan da çalışmayan da belli bir maaş alır memuriyette. Bir sanatçı olarak, öyle ya da böyle, düşünce ve ruh olarak veya yaşam tarzı açısından memuriyetin sıradan hallerine benzeme ihtimalin çok fazladır.

Öte yandan, belediyelerde şöyle çok büyük bir avantaj vardı: Her köye, her mahalleye her sokağa yerel yönetim imkânları ile daha rahat ulaşabiliyorduk. Ya da maddi açıdan zorlayacak etkinlikleri çok rahat yapabiliyorduk. Bu açıdan bakınca çok büyük bir kayıp belediyeler.

“MA TÜM KÜRTLERE HİTAP EDİYOR”

Elbette oradaki deneyimlerimiz Ma’yı yarattı. Ancak o şartlarımız sürseydi, belediye bünyesinde de bu kadar güçlü olacak mıydık; bunu bilemiyorum. Bir örnekle açıklayayım; biz belediyedeyken sadece fikir olarak HDP’ye yakın olanlar geliyorlardı çalışmalarımıza. Ama şimdi Kürtlerin her görüşünden insanlar ‘Ma’dalar. Bence bu önemli bir kazanım. Çünkü Ma herkes için; Kürtçe müzik eğitimi de her bir Kürt içindir. Keleşo şarkısı tüm Kürtler için. O vakitlerden farklı olarak şimdi Ma, siyasi görüşünden, politik yaklaşımından ve dini inancından bağımsız olarak tüm Kürtlere hitap ediyor. Ayrıca tüm sınıfsal özelliklere sahip insanlara da açık Ma.

Peki Aram Tigran Kent Konservatuvarı’ndan itibaren düşünürsek, sizin özelliğiniz müzik eğitimini sadece Kürtçe veriyor olmak değil sanırım.

Ben 2006 yılından bu yana çocuklarla çalışan bir eğitimci olarak diyebilirim ki pedagojik formasyonumu çocuklardan öğrendim. Tamam üniversite okudum, matematik bölümünü bitirdim ve sözüm ona bir buçuk yıl da formasyon eğitimi almıştım. Ancak tüm bunların sonucunda şunu demeliyim ki, ben alternatif eğitime inanıyorum. Bir eğitim sadece Kürtçe olsa ve yine de tek tip insanlar yetiştirse ve yine bilginin egemenliği eğitmen tarafından öğrenciye dayatılsa, bunun başka dilde verilen bir eğitimden hiçbir farkı olmaz. Eğitimci egemenlik kurduğu andan itibaren dilinin veya renginin önemi kalmaz. Katı ve öğrencinin düşüncesine önem vermeyen bir metot uyguladığında bunu hangi dille yaptığının önemi kalmaz ki.

Sanırım bizi diğer eğitim kurumlarından ayıran, bu alternatif bakış. Özellikle çocuklardan söz ediyorsak, çocukların eğitime katılma veya katılmama hakları vardır. 0-5 yaş arası çocukların ailelerine özellikle söylüyoruz, “çocuk o gün derse gelmek istemiyorsa zorlamayın” diyoruz. Ya da buraya geldiğinde, derse katılmak istemiyorsa katılmasın. Yani isteyerek katılım önemli. Bir de eğitimcinin yaklaşımını yenilemesi, tazelemesi için belli aralıklarla eğitimler alması ve dünyadan yeni metotlar öğrenmesini önemsiyoruz. Öte yandan biz kültürel kodlar, kültürel değerler eşliğinde ama dünyada kabul gören akademik ölçülerde bir eğitim veriyoruz.

Zarok Ma neler yapacak?

Biliyorsun Zarok Ma sizin evde başladı. Cevahir’in, Gulê’nin ve şu anda karşımızda oturan ve bizi dinleyen Yarîn’in evinde… Sekiz çocukla evlerde başladı kısacası. Belki o zamanlar bunun bir okula dönüşeceği gibi bir öngörümüz de yoktu. Kayyımların bize manevra yaptırdığı ve sesimizin daha çok çıkmasına yol açtığı gibi, pandemi de bize yeni manevralar yaptırarak verdiğimiz dersleri bir okula dönüştürmemize yol açtı. Pandemi koşullarında çocuklarla müzik eğitimini çevrim içi yapmaya çalışırken fark ettiğimiz şeyler oldu. Çocuklar çevrim içi eğitimi reddediyorlardı. Fiziksel temas 0-5 yaş çocuklar için çok önemlidir. O ortamı yakalamanız gerekiyor.

Tam da bu zorluğu yaşarken Goethe Enstitüsü bir fon duyurusu yaptı. Pandemiden zarar gören eğitim kurumlarına destek vereceğini açıkladı ve biz tam da bizden bahsedildiğini düşündük. Başvuru yaptığımız Goethe Enstitüsü’nden aldığımız destek Zarok Ma için bir kıvılcım oldu. Biz şimdi Zarok Ma derken sadece bir mekândan bahsetmiyoruz, daha çok bir metottan bahsediyoruz. Nasıl ki dünyada Dalcrose, Kodaly, Suzuki ya da Orff var; Zarok Ma da Kürtler ve dünya için, doğum öncesinden beş yaşa kadar devam eden bir müzik öğretme metodunun adıdır.

Şüphesiz Goethe Enstitüsü’nün verdiği destek bu işin tamamlanmasına yetmeyecekti. Fongogo platformu üzerinden başlattığımız kitlesel fonlama kampanyası ile bunu desteklemeyi düşündük. Pandemi koşullarına rağmen işte burada duvarda sıraladığımız isimlerden de gördüğünüz gibi dünyanın her yerinden 600 civarında kişinin ve bu kentin çeşitli kurumlarının destekleriyle karşılaştık. Bu bir umudu inşa etti. Biz Kürtlerin kültüründe de vardır dayanışma. İşte buranın inşasında Kürtçe için gam çeken bu insanların katkıları var.

“MÜZİK DERSİ DOĞUM ÖNCESİNDEN İTİBAREN BAŞLIYOR”

Zarok Ma, doğum öncesinden itibaren müzik eğitimi verecek. Neden doğum öncesi derseniz; insan anne karnında dört aylıkken duymaya başlıyor. Demek ki biz bir bebeğin daha doğmadan neler duyacağını, bunun atmosferini oluşturmakla işe başlamalıyız. Servis araçlarında, arabalarda, restoranlarda, kafelerde ve AVM’lerde müzik var. Belirli bir bilinçle dizayn edilen bu müzikler, bir yaşam tarzını inşa ediyor.

Madem çocuğun anne karnındayken dünyayla bir ilişkisi var ve izole değil, biz de doğumdan önce eğitime başlamalıyız. Ancak bu şekilde asimilasyonun izlerini toplumumuzun üzerinden silebiliriz. Bunun çocuklar üzerindeki olumlu etkilerini bilimsel araştırmalar gösteriyor bize.

Ayrıca çocukların üç ila dört yaşına kadar esas öğretmenlerinin de anne babalar olduğunu unutmamalıyız. Anneler babalar onlara masallar söylemezse, ninniler, şarkılar söylemezlerse kim söyleyecek? Kendi kültürlerinin şarkılarını ninnilerini daha iyi söyleyebilmeleri için de anneler babalar eğitim alıyor. Doğumdan sonra da dört aylık olan çocuklarla eğitime başlıyoruz. 60 aylık olana kadar tamamen oyunlar yoluyla çocuklara müzik öğretiyoruz. Bu süreçte dengbêjleri onlara tanıtıyoruz, Kürtçe şarkılar öğreniyorlar, birlikte masallar söylüyoruz. 60 aylık olduğunda artık kendi isteğiyle bir enstrüman seçerse, çocuk Ma Music Center derslerine geçiş yapıyor; kurslara devam edebilir veya akademiye geçebilir.

Yani sadece çocuklar değil, ailelere de dersler veriyorsunuz burada?

Elbette, dikkat edersen zaten burayı bir ev gibi dizayn ettik. Zaten sloganımız da “ikinci eviniz.” Eğitim kurumları üzerine araştırmalar yapan uzmanlar derler ki, eğitim mekânları ile günlük yaşam arasında çok keskin ayrımlar olmamalı. Böylece çocuk burayı mecburi bir yer gibi değil, evi gibi hissetmeli. Burası yakın şehirlerden gelen ailelerin kalması için de müsait. Çocuk burada yalnız değil, yanında ailesi de olduğu için daha rahat hissediyor. Böylece çok küçük yaşta çocukların kültürel kodlarla bir arada yaşamasını sağlamış oluyoruz.

“ESKİDEN BAŞKALARININ ATININ SÜVARİLERİYDİK, ŞİMDİ KENDİ ATIMIZIN SÜVARİSİ OLALIM”

Yeni bir projeniz daha var sanırım, değil mi?

Evet ama proje değil; ona proje demiyoruz. Bizim bir hayalimiz bu. Şehirleşmeyle birlikte topraktan koptuk. Bana kalırsa yeniden toprağa dönmeliyiz. Bu dönüşü de müzik üzerinden yapmayı arzuluyoruz. Zarok Ma’nın açılışını yaptığımız gün bunu deklare de ettik. Bu kez daha büyük çaplı bir destekle, Dicle kıyısında 100 dönümlük bir arazi üzerinde bir Müzik Köyü inşa edeceğiz. Başka sanat dalları da yer alacak. Örneğin sinema mahallesi, tiyatro, folklor ve edebiyat mahallesi olacak bu köyde. Birlikte etkinliklerin yapılabileceği mekânlar olacak.

Aileler geldiklerinde köyün günlük işlerine de katılabilecekler, bir ekim sahası da olacak. Otobüsle şehirden geliş gidişlerin olacağı ve istediklerinde ailelerin kalabilecekleri bir köy. Ayrıca yazları müzik kampı ve festivallerinin olacağı, “müzik köyü” olarak adlandırılacak ama diğer sanat dallarını da barındıracak bir sanat köyü.

Proje gibi düşündüğünüzde kaynak bulursanız yapacağınız, bulamazsanız erteleyeceğiniz bir şeyden söz edersiniz. O nedenle biz buna proje demiyoruz. Biz yapacağız ve yapmak için kaynak bulacağız. Bu şekilde bakıyoruz. Şimdiye kadar da buraya bu şekilde yaparak geldik.

Peki kayyım politikalarından bu yana Diyarbakır’ın durumunu nasıl görüyorsun?

Somut bir örnek vereyim; kayyımlardan beri Kürtçe billboardlar, afişler görmüyoruz. Toplumu güzelleştiren, yaratıcı etkinlikler görmüyoruz. Daha çok tek tipleştiren, geri bırakan, dini kabuklar içinde boğan etkinlikler görüyoruz sadece. Belki benim, senin gibi insanların üzerinde bir etkisi olmayabilir bunun ancak yeni kuşaklar üzerinde bir etkisi oluyor.

Eskiden insanlar müzik, tiyatro ve film festivallerine  gitmeseler bile bunları duyarlardı ve bu etkinliklerin varlığı insanların aklında olurdu hep. Bu durum, toplumsal olarak kültür sanata dair içsel bir dinamizmi güçlü tutuyordu. Şimdi bunu yok etmeye, çürütmeye çalışıyorlar.

Bu durumda bizim omuzlarımızda duruyor bunun yükü. Örneğin Zarok Ma’yı açmamız bu yükle ilgilidir.

Belediyelerimizin olmadığı zamanlarda Mezopotamya Kültür Merkezi’nin (MKM) yaptıkları örneğin. MKM o zamanlar “belediyem olmadan yapmam” demedi ki! Biz de şimdi kendimizi var etmenin ve kültür sanat hafızası oluşturmanın yollarını bulmalıyız. Tabii ki belediyeler geri döndüğünde buna daha iyi devam edeceğiz ama şimdi de yapabileceklerimiz var. Sesimizle, dilimizle, renklerimizle; tek tipleştirmeye çalıştıkları bu şehirde var olmalıyız. Konserler, film gösterimleri, festivaller düzenleyelim. Hiçbir şeye gücümüz yetmese de bir Kürtçe billboard asalım mesela bu şehirde.

Eskiden başkalarının atının süvarileriydik, şimdi kendi atımızın süvarisi olalım. Kendimiz inşa etmeli, yapmalıyız. Halkta problem yok, zira konser günü burayı tıka basa doldurdular. Demek ki biz de yeni yol ve yöntemler bulmalıyız.