ALİCAN ACANERLER
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gündemine 24 Haziran’da giren ‘Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Meclis tasarıdaki 34 maddeyi tek tek görüşmeye başladı.
Gıda, tarım ve ormancılık alanında bazı düzenlemeler yapılması hakkında meclise sunulan kanun teklifi birçok konuyu içeriyor. Fakat geçtiğimiz haftadan beri sivil toplum kuruluşlarının ve sosyal medya kullanıcılarının özellikle üzerinde durduğu nokta: gıda ve beslenme alanında tartışmalı yasak ve cezalar getirilmesi.
Torba yasa tasarısına karşı ‘#GıdadaSansüreHayır’ sloganıyla 74 sivil toplum kuruluşunun başlattığı sosyal medya kampanyası bugün 14 bin imzayı geçti. Change.org üzerinden başlatılan kampanyada hedef 25 bin imza.
Susma Platformu, sosyal ve ekolojik açıdan adil üretimi desteklemek amacıyla kurulmuş Good4Trust platformundan Berk Butan ile Yeşil Düşünce Derneği‘nden Yağız Abanus’a ulaşarak teklif hakkında merak edilenlere cevap aramaya çalıştı.
Gerekçeleriyle birlikte 22 sayfa tutan teklifte ilk olarak Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde Gıda Bilim Kurulu kurulmasını öngörülüyor. Tasarıya göre, Gıda Bilim Kurulu, bilimsel olmadığını düşündüğü her türlü yayın organındaki haber, makale ve görüş beyanını suç sayacak ve 20 ila 50 bin lira arasında değişen para cezası kesecek. Buna göre gıda ve beslenme konusunda yapılan haber, sosyal medya paylaşımları ve kitaplar dahi cezalandırılabilecek.
Kanun teklifinin gerekçesinde gıda güvenliği ve güvenilirliği gösterilmiş. Bunun yanında bilimsel dayanağı olmayan ve konu hakkında uzman olmayan kişiler tarafından yazılan yazıların da tüketicilerin alışkanlıklarını olumsuz etkilediği belirtilmiş. Teklifte ayrıca yazılı ve görsel medya üzerinde hızla yayılan bilgilerin güvenlik gerekçesiyle engellenmek istendiğine de değinilmiş.
GIDALAR HAKKINDA BİLGİYE ERİŞİM TEHLİKEDE
Teklif metni incelendiğinde gıdalar hakkında yanıltıcı ve yanlış bilgi içeren, bilgi kirliliği oluşturan beyanların tüketicilerde korku endişe ve güvensizlik yaratmasın diye engellenmek istendiği anlaşılabiliyor. Fakat kanun metninde birçok belirsiz ifadeye yer veriliyor.
Yıllardır gıda alanında vatandaşların doğru bilgiye erişmesi için çalışmalar yapan Bülent Şık, konu hakkında bianet’teki yazısında insan ve doğal hayatın sağlığı ile ilgili her türlü açıklama, haber, yazı ya da yorumun suç olarak görülebileceğinin altını çiziyor. Şık, yasa teklifi kabul edildiğinde kamuoyunun bilgi edinme hakkının zarar göreceğinden bahsediyor. Yani kanun güvenlikten çok engellemeye kapı açan bir işlev üstleniyor denebilir.
Susma Platformu kanun teklifinin bilgiye erişimi engelleyip engellemeyeceğini Yeşil Düşünce Derneği’nden Yağız Abanus’a sordu. Abanus’a göre teklifte yer verilen kavramlar o kadar muğlak ki örneğin Whatsapp’ta artık çevreye verdiği zararları aşikar olan pestisitler (tarım zehirleri) hakkında attığınız bir mesajın bile yanıltıcı bilgi sayılıp sayılmayacağı belli değil. Dernek, yasada altı çizilmek istenen ‘gıda güvenliği’ meselesinin zaten korku endişe ve güvensizlik kavramlarıyla açıklanmaya çalışılmasının pek de yerinde olmadığını söylüyor. Vatandaşları korku ve endişeden uzaklaştırmak istenirken daha büyük bir endişe ortamına zemin hazırlanacağından bahsediliyor.
Yetkililerce yapılan açıklamalarda yasanın kapsamı ve uygulanma alanlarının sonradan çıkarılan bir yönetmelikle belirleneceğinin altı çizilse de Bülent Şık yazısında belirsiz kavramların içerisine nelerin girip girmeyeceğine karar vermekle yükümlü bir kurulun oluşmasının anlamsız olduğunu vurguluyor ve ekliyor: “Bu konuda gazetecilik meslek örgütleri başta olmak üzere diğer meslek örgütleri tarafından da belirlenen çeşitli etik ilkeler var”
Bülent Şık, Türk Tabipler Birliği’nin Beslenme ve Gıda Güvenliği ile ilgili etik bildirgesinde hekimlerin gıda ve beslenme ile ilgili konulardaki ödev ve sorumluluklarının sıralandığını ifade ediyor. Yani zaten gıdayla ilgili bilgi kirliliğini gidermekle görevli kurumlar ve kişiler var. Hem sağlık ekosisteminin doğal parçası gazetecilere hem de ilgili uzmanlara konuyla ilgili iş düşüyor.
Teyit de konu hakkında Ağustos 2020’de bir yazı kaleme almış ve kurulun işlevi hakkında Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Uğur Toprak’a danışmıştı. Toprak kurulacak kurul ile ilgili “Kurulun kapsamı ve üyelerin kimler olacağı görüşülmemiş ve konu muallakta bırakılmıştır. Ayrıca bu zamana kadar gıda konusunda tıp doktorlarının, konuyla ilgili hiçbir çalışması olmayan kişilerin vs. otoriteymişçesine dinlenmesi bu gibi kişilerin bu kurulda yer bulabileceği endişesini akla getirmektedir. Yine benzer bir endişe bu kurulda yer alabilecek sektör profesyonelleri olacaktır. Yani söz konusu olabilecek bir ürünün üreticisi bir kişinin orada bulunması kurulun objektifliğine gölge düşürecektir” diyerek kaygılarını paylaşmıştı.
Neden belirsizliklerle dolu bir metin hazırlandığına ilişkin ise Good4Trust’tan Berk Butan, “Düzenleme hazırlanırken korunmak istenenler gerçekten yurttaşlar değil, bu düzenleme daha çok endüstrinin işine gelecek şekilde hazırlanmış. Konunun uzmanlarından, ilgili meslek odalarından görüş alınmadan hazırlanan bir düzenleme bu. Teknik anlamda ne kadar geçerli ve kapsayıcı olabileceği bu açıdan şüpheli” ifadelerini kullanıyor.
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KISITLANACAK
Kanun teklifi metninde ‘bilimsel dayanaktan yoksun ve konu hakkında uzmanlığı bulunmayan kişiler tarafından yapılan açıklamaların oluşturduğu bilgi kirliliğini’ önlemek için 5996 sayılı kanuna ‘yanıltıcı yayın’ tanımı ekleneceği bilgisi bulunuyor. ‘Yanıltıcı yayın’ tanımının da yine yoruma açık ve belirsiz olduğu endişeleri baki.
Tüketilen hazır gıdalarla ilgili incelemeler yaparak sosyal medya hesabı üzerinden paylaşan Gıda Dedektifi de, şikayet konusu yayınlar değerlendirilirken net bir karar verilebilmesi için daha açık bir tanımlamaya ihtiyaç duyulduğunun altını çiziyor.
Gıda Dedektifi, konu hakkında “GDO’lu ürünler hakkında yorum yapmak, boya içeren zeytin, çay gibi gıdaları açıklamak gibi eylemler yasaklanmıyor, ancak tanımdaki belirsizlik bu eleştirilerin de yaptırıma maruz kalabileceği endişesine neden olduğundan bahsediliyor” ifadesini kullanıyor. Gıda Dedektifi hesabının yöneticisi Musa Özsoy’un 12 Ekim’de yaptığı bir paylaşım da konu hakkında yazıp çizenlerin aslında rahat olmadığını gösteriyor.
Son yıllarda Türkiye’de kanser vakalarının en fazla görüldüğü bölgelerdeki çevresel ortamlarda bulunan kanserojen (kanser yapıcı) kimyasalları tespit etmesinin ardından Bülent Şık hakkında da 1 yıl 3 ay hapis cezası istenmişti. Gıda hakkında paylaşım yapanların para yahut hapis cezasına çarptırılmayacaklarına dair bir güvence artık bulunmuyor.
Konuyla ilgili bir araya gelip kampanyayı başlatan 74 sivil toplum kuruluşunun ortak imzasını taşıyan ve çeşitli haber platformlarında yer alan açıklama metninde “Bahsedilen tanımda kişi veya amaç fark etmeksizin yazılı, görsel ve sosyal medya mecrasında yapılacak, gıdanın üretim ve işleme süreçleriyle ilgili her türlü paylaşım yüksek miktarda para cezasıyla karşılaşma riski taşımaktadır. Böylesine önemli bir konunun bu kadar otoriter, subjektif ve özensiz bir düzenlemeye tabi tutulması yurttaşların kamusal bilgiye ve iyi, temiz, adil gıdaya erişim hakkını kısıtlayacaktır” deniyor.
Good4Trust da benzer bir endişeyle Susma Platformu’nun sorularını yanıtlarken şu ifadelere yer veriyor: “Bu haliyle kanun teklifinin 28., 29. ve 30. maddeleri gıdaya yönelik ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı bir nitelik taşıyor. Düzenleme o kadar subjektif ve belirsiz ki bundan sonra birçoğumuz bu kapsamda 50 bin TL ceza almaktan korkacağımız için geri çekilmek zorunda bırakılacağız. Oysa gıda gibi toplumun her kesimini doğrudan ilgilendiren, yaşamsal bir alanda bu tip yasaklayıcı bir yaklaşım bilgi kirliliğini engellemekten çok, bilginin baskılanmasına sebep olacaktır.”
Bir bilginin yanıltıcı olduğuna karar vermenin ancak farklı disiplinlerden bilim insanlarının, araştırmacıların, uzmanların araştırmalarına kulak vermekle mümkün olabileceğini söyleyen Good4Trust söz konusu girişim ve sivil toplum kuruluşlarının aslında tam bu faaliyeti yürüttüğünün altını çiziyor. Oysa teklifteki yasaklamalar söz üretmeyi engelleyecek nitelikte bir etki yapabiliyor. Bu, kamunun bilgi edinme hakkının engellenmesi anlamına da gelebiliyor.
Yeşil Düşünce Derneği’nden Yağız Abanus ise konunun farklı boyutlarının ele alınması gerektiğini belirtip ‘Zehirsiz Sofralar’ örneğini veriyor. Zehirsiz Sofralar da endüstriyel tarımda kullanılan zehirler hakkında insanları bilinçlendiriyor. Dernek, yasa teklifi kabul edilirse sadece bilgi edinme hakkı değil Zehirsiz Sofralar gibi oluşumların kampanyalarına destek vermenin bile muğlak olacağından bahsediyor.
Yeşil Düşünce Derneği’ne göre ayrıca üzerinde durulması gereken bir diğer odak noktası ise ‘veganlık/vejeteryanlık’. İki hayat tarzı da gıda ve endüstri kesişiminde sorunlara daha etik bir pencereden bakıyor. Yeşil Düşünce Derneği’nden Yağız Abanus, Susma Platformu’na yaptığı açıklamada veganların/vejeteryanların yasa sebebiyle korku ve endişe duyabileceklerini de ekliyor.
“KISITLAYICI VE CEZALANDIRICI YÖNTEMLERDENSE KAPSAYICI ÇÖZÜMLER SUNULMALI”
Peki yanlış bilgi paylaşanları cezalandıran bir yasanın gündeme alınmasındansa çözümler ne olabilir? Bülent Şık, halihazırda var olan kurum ve kişilerin ‘olağanüstü sessizliklerini’ bozmalarının bile yeterli olacağı görüşünde. Şık’a göre anlaşılır, doğru ve güvenilir bilgi içeriği oluşturma sorumluluğunu taşıyan kurumların harekete geçmesi meseleyi çözebilir.
Yağız Abanus’a göre ise çözümün zaten Anayasa’da bulunduğundan bahsediyor. Anayasanın 171. ve 172. maddeleri sırasıyla ‘kooperatifçiliğin desteklenmesi’ ve ‘tüketicilerin korunması’ başlıklarını taşıyor. 172’ye göre “Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder” Yani devlet tarafından gıda alanında çalışan kooperatif ya da girişimlerin anayasanın hükmünce desteklenmesi bile sağlıklı bir çözüm doğurabilir. Meclis gündeminde şu an tartışılan kanun teklifi madde 172’yi görmezden geliyor denebilir. Halbuki Türkiye’de sayısı onu geçen tüketici dernekleri bulunuyor. İlgili Anayasa hükmüne göre de vatandaşların derneklere katılımı teşvik edilebilir.
Yağız Abanus, ‘neoliberal yasaklamacı politikalar yerine katılımcı ve dayanışmacı hareketlerin’ desteklenmesi görüşünde.
Good4Trust ise çözüm için sorunun Türkiye odaklı olmadığından hemen hemen her ülkede benzer mekanizmaların devreye sokulduğundan bahsederken dünyada gıda egemenliğini sağlamak için kurulmuş gıda toplulukları, çiftçi sendikaları ve örgütleri, üretici – türetici kooperatifleri ve çevrimiçi platformların varlığını hatırlatıyor ve şöyle bitiriyor: “Gezegenin geleceği için adil bir sisteme geçmek zorundayız. Bu ise ancak bilginin özgürleştirildiği, adil üretimin desteklendiği durumda mümkün olur. Bunun için şimdi önümüzde bir yol ayrımı var. Vakit kaybetmeden harekete geçmeli ve gıdaya yönelik ifade özgürlüğümüzü savunmalıyız”
Bildiri metnine ve imzacılara buradan erişebilirsiniz: https://www.change.org/GidadaSansureHayir
TEKLİFTEKİ İLGİLİ MADDELER GERİ ÇEKİLDİ
Anadolu Ajansı’na (AA) 14 Ekim’de konuşan TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı ve AKP Milletvekili Yunus Kılıç, sansüre neden olacağı endişesiyle tepkilere neden olan düzenlemeleri tekliften çıkardıklarını söyledi. Sivil toplum örgütlerinin kendilerine ulaştığını ve farklı fikirlerin olduğunu görünce konunun yeniden tartışılmaya ihtiyacı olduğunu gördüklerini ifade eden Kılıç, “Aldığımız yeni kararla yanıltıcı yayınlarla ilgili konuların daha fazla tartışılmasına meydan vermek, sağlıklı çıkmasına zemin hazırlamak için ilgili maddeleri tekliften çıkarıyoruz” dedi.
SON GÜNCELLEME: Kanun teklifinin geri çekildiğine dair haber eklendi (14 Ekim 2020 / 23.00)