ÖZKAN KÜÇÜK
Siyasette olduğu gibi, kültür sanat alanında da bölgede merkezi ve öncü bir rol oynayan Diyarbakır, bugünlerde sahip olduğu olanaklarını bir bir yitiriyor.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve merkez ilçe belediyelerine peş peşe kayyım atanmasıyla birlikte, belediye bünyesinde çalışan sanatçıların işsiz ve ödeneksiz kalması bir yana, seyirciyle buluşma olanakları da bir anda ortadan kalktı. Zira binlerce sanatseveri ağırlayan bu mekânların tamamı doğrudan devlet kontrolüne girmiş oldu.
90’lı yıllar
Kültür sanat mekânları ile ilgili bugün ortaya çıkan durum, 90’lı yıllarla benzerlikler gösteriyor. Öncelikle 80’li yılların sonlarında, Cuma Boynukara yönetmenliğinde özel tiyatro çalışması yürüten ve oyunlarını Emek Sineması’nda sergileyen Diyarbakır Sanat Tiyatrosu’nun varlığı, Diyarbakır’ın sahip olduğu sanatsal potansiyele ilişkin önemli bir işaretti. 1988’de perdelerini açan Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nun ardından 1990’da kurulan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu (DBŞT) kente bir hareketlilik getirse de 1995’te Refah Partili belediye başkanı tarafından kapatıldı.
Yeniden özel tiyatroya yönelen tiyatrocular, kendi deyimleriyle bodrum katlarındaki spor salonlarında prova ettikleri oyunlarını, kiraladıkları Diyarbakır Devlet Tiyatrosu sahnesinde izleyiciye ulaştırıyordu.
Müzik dinletileri ya da konserlerse düğünlerde ve bazı kafelerde kendine yer bulabiliyor, Emek ve Dilan sinemalarında zaman zaman müzik etkinlikleri organize ediliyordu. Aynı zamanda Emek Sineması’nda 90’lı yılların başlarına kadar Sinematek etkinlikleri de yapılıyordu.
Diyarbakır’ın köklü birikimine yaslanan edebiyat ise her zamanki gibi kendi mecrasında ilerliyordu. Bir dergi de çıkaran Diyarbakır Sanatçı ve Edebiyatçılar Derneği(DİSED), Diyarbakırlı yazarların buluşma mekânlarından biriydi.
Mezopotamya Kültür Merkezi’nin (MKM) 1993 yılında açılan ve 1995’e kadar açık kalan Diyarbakır şubesi baskılara rağmen düzenli etkinlikler yapıyordu. Bu yıllarda Koma Azad adlı müzik grubu kuruldu ve bu çatı altında folklor ile tiyatro çalışmaları yürütüldü.
1995’te polis baskını ve tutuklamalarla kapatılan MKM Diyarbakır Şubesi 1997’de yeniden faaliyete geçtiğinde dört ay açık kalabilmiş, 2000 yılında tekrar açıldığında ise o yıl bugünkü gibi yaşanan bir toplu kurum kapatma dalgasına denk gelmiş, faaliyetlerini sadece 36 gün sürdürebilmişti.
90’ların sonunda bir süre açık kalan, Med-Kom Kültür Merkezi ile 2000’lerin başında açılan ancak daha çok kadın çalışmaları yürüten Dicle Fırat Kadın Kültür Merkezi’ni de not edebiliriz.
2000’li yıllarla artan olanaklar
Diyarbakır’da, 2000’li yıllara gelinirken OHAL baskısı altında da olsa, hareketli bir kültür sanat ortamı vardı ancak ciddi mekân sorunları da yaşanıyordu.
1999 yılındaki yerel seçimlerde belediyelerin HADEP iktidarına geçmesinden sonra kentte kültürel açıdan hatırı sayılır bir canlanma yaşandı.
Kapalı olan DBŞT’nin açılmasıyla tiyatrocular yeniden bu çatı altında toplanmaya başladı. OHAL rejiminin son yıllarında başlayan ve 2010’a kadar süren kültür sanat etkinlikleri ve sonraki yıllarda devam eden müzik, tiyatro ve film festivalleri hem kültürel anlamda bir doygunluk sağladı hem de yereldeki sanatçılar için yeni ufuklar ve imkânlar yarattı.
Mekân ihtiyacı ortaya çıktıkça da gösteri ve sergi mekanları artmaya başladı.
OHAL’in de kaldırıldığı 2000’li yıllar, Diyarbakır’ın kültür sanat yaşantısında ciddi bir canlanmanın olduğu, her alanda derneklerin ve kurumların açıldığı yıllar oldu.
Belediyeye ait mekânların yanı sıra 2002’de açılan Diyarbakır Sanat Merkezi (DSM) de sergi ve etkinliklerin yanı sıra düzenlediği atölyelerle, kentin kültür sanat yaşamına önemli bir katkı sunmaya başladı.
2003 yılında tarihi bir Diyarbakır evinde açılışı gerçekleştirilen Dicle Fırat Kültür Sanat Merkezi, odaları ve avlusuyla atölyeler ve etkinlikler için sıkça kullanılan bir mekân oldu. Suriçi’nde olduğu için özellikle dengbêjlerin uğrak yeri olan mekân, 2007 yılında Dengbêj Evi’nin kurulmasına ilham verdi.
2008’de kurulan Diyarbakır Kütür Sanat Vakfı (DKSV) ise tanınmış sanatçıların katıldığı konser, atölye ve söyleşilerle kentin kültür yaşamına kısa süreli bir hareketlilik katsa da, kente mekânsal herhangi bir katkı sunamadı.
2010 baharında Kayapınar Belediyesi tarafından Parkorman’a kurulan Cegerxwîn Kültür Merkezi, başta Filmamed olmak üzere birçok film festivali, konser, sergi ve tiyatro gibi etkinliklerin yanı sıra, bünyesinde kurulan akademi ile çeşitli dallarda Kürtçe sanat eğitimini kurumsallaştırma çabasının da adresi oldu.
Ayrıca Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından kentin yoksul semtlerinden Şehitlik’te Kürtçe sanat eğitimi veren Aram Tigran Kent Konservatuvarı kuruldu.
Sümerpark içinde yer alan birçok sosyal alandan biri olan Amed Sanat Galerisi ise son yıllarda ses getiren sergi ve etkinlikleriyle hatırı sayılır bir yükü omuzluyordu.
Sümerpark’ta ayrıca açık hava amfi tiyatro ile kalabalık toplantılara ev sahipliği yapan salonlar da mevcuttu.
Diyarbakır, ‘tufandan önce’ işte böyle mekânlara ve bu mekânları dolduran sağlam bir izleyici kitlesine sahipti.
İçi boşaltılan mekânlar
Örneğin büyük maliyet ve emeklerle tamamlanan Büyük Kültür ve Kongre Merkezi-Çand Amed 2016’nın son günlerinde açılışını yapmaya hazırlanıyordu.
Bünyesinde 1740 kişilik büyük bir kongre merkezinin yanı sıra sergi salonu ile 280 kişilik bir tiyatro, 300 ve 100’er kişilik iki sinema salonu ve çok sayıda ileri teknoloji ile donatılmış sınıflar barındıran Büyük Kültür ve Kongre Merkezi-Çand Amed, kentin tüm sanatsal faaliyetlerine cevap vermeye hazırlanıyorken bir kalemde üstü çizildi ve kayyımın bu mekanları nasıl kullanacağı, DBŞT’deki tiyatrocuları işten çıkarmasıyla açıklık kazandı bile.
350 kişilik tiyatro salonu, sergi mekanları, derslikler, 80 kişilik iki sinemasıyla Cegerxwîn Kültür Sanat Merkezi ve büyükşehir belediyesinin ana binasında yer alan 300 kişilik eski tiyatro salonu, sergi salonu ve 80 kişilik Burhan Karadeniz Cep Sineması da kayyım atamalarından sonra alternatif kimliklerini yitirdi.
Amed Sanat Galerisi nasıl işletilecek bilmiyoruz ama galerinin koordinatörü Barış Seyitvan’ın işten çıkarılması bir şeyler ifade ediyor. Sümerpark yerleşkesindeki diğer etkinlik alanları da muhtemelen işlevsizleştirilecek. Dicle Fırat Kültür Merkezi ise zaten KHK marifetiyle kapatıldı.
Elde kalan
Şehirdeki hemen her AVM’de bulunan sinema salonları dağıtım tekellerine bağlı çalışıyorlar ve kiralamak son derece zor. Bir zamanların gözde mekanı Galeria İş Merkezi’ndeki sinema salonları ise çoktandır işlemiyor.
Dicle Üniversitesi’nde zaman zaman büyük konserlere ve gösterilere ev sahipliği yapan 3000 kişilik kongre merkezi şimdilerde daha çok valilik etkinliklerinin yapıldığı halktan kopuk bir mekân işlevi görüyor.
İyi bir izleyici kitlesine sahip devlet tiyatrosunu da barındıran Diyarbakır İl Kültür Müdürlüğü’ne ait Cahit Sıtkı Tarancı Kültür Merkezi, 450, 150 ve 235 kişilik salonlarıyla alternatif kültür sanata kapalı.
Bir zamanlar Galeria İş Merkezi’nde yer alan DSM’nin küçük sergi ve gösteri salonları için “Keşke açık olsaydı” dediğimiz günleri yaşıyoruz. Kentin salonlarının bol olduğu 2011 yılında DSM’nin bu salonları kapatarak bir büroya taşınması dikkatimizi bile çekmemişti oysa ki.
Aynı şekilde yıllarca hiçbir özel teşebbüs tarafından herhangi bir sanatsal mekân açılmamış olması da dikkatlerden kaçmıştı.
Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen 2. Amed Film Festivali bu yüzden Mimarlar Odası, Eğitim Sen ve Cem Evi’nin konferans salonları gibi alternatif mekânlarda hayat buldu. Her biri 50-60 kişilik olan bu mekânların film izlemeye uygun hale getirilmesi zorlu bir iş olsa da, öte yandan bu zor zamanlarda birer etkinlik mekânı olarak kullanılabilecekleri anlaşıldı.
Bu mekânlardan daha küçük bir salonu olan İsmail Beşikçi Vakfı, küçük bir izleyici kitlesi ile düzenli etkinlikler yapıyor. Ticaret odası ve benzeri iş derneklerinin de zaman zaman sanat etkinlikleri için kullanılabilen toplantı salonları olduğunu not düşebiliriz.
Bazı otellerde, düğün salonlarında ve kafelerde müzik dinletileri ve konserler yapılabiliyor. Bu mekânların bazıları sinema ve tiyatro için de kullanılmaya elverişli.
Ayrıca yeni mekânlar oluşturmak için çalışmaların olması da umut veriyor.
Diyarbakır’ın mekansızlaştırılması sürecinde kentin özel girişimle kurulmuş tek bir gösteri salonuna veya sergi mekanına sahip olmaması, bu ihtiyacın sadece belediyeler tarafından karşılanması bir sorun olarak dikkat çekti. Yaşananların ardından ilk şaşkınlık da aşıldı ve elbette kimsenin köşesine çekilmeye niyeti yok. Fakat şimdi “Ne yapmalı” sorusu kadar, “Nasıl yapmalı’ sorusu da olan bitenden ders çıkarmak için önemli.
Nasıl ki 90’lı yıllar, 2000’lerde açığa çıkan bir kültürel potansiyel oluşturduysa, 2000’ler boyunca yapılan çalışmalar da aktif bir sanatçı topluluğu ve iyi bir izleyici kitlesi oluşturdu.
Diyarbakır, toplamda binlerce koltuğa sahip tiyatro, sinema, konser ve konferans salonlarından bir anda mahrum kalmış olsa da bu darlıktan daha diri ve daha yaratıcı bir kültür sanat ortamı ortaya çıkacağını düşünenler çoğunlukta.