“Kara Vesika”nın Art İstanbul Feshane’de gösterdiği boşluk ve 16 Ocak gününe dair…

Artİstanbul Feshane’de 16 Ocak’ta VIP açılışı yapılan Ahmet Güneştekin’in “Kayıp Alfabe” sergisine, “Kara Vesika” adlı işiyle eleştirel bir müdahalede bulunan sanatçı Enver Basravi, sergi alanından nasıl çıkarıldığını ve protestosunun gerekçelerini anlatıyor


 

Enver Basravi

 Art İstanbul Feshane, eşsiz bir kamusal sanat merkezi olma iddiasıyla yola çıkarken, yenilikçi ve öncü bir vizyonla hem İstanbul’un hem de ülkenin kültür sanat altyapısını beslemeyi ve sanatçıların ifade özgürlüğüne vurgu yapan bağımsız bir alan yaratmayı vaat etmişti. İlk etkinliği olan “Ortadan Başlamak: Feshane Umut Buluşması” sergisiyle, dayanışma ve katılımın kamusal alandaki önemine dikkat çekilmiş, özgürlük alanı olacağı vurgulanmıştı. Daha yaşanılır, eşitlikçi, çoğulcu ve farklılıkları da açığa çıkaran, özgür bir geleceğin tüm çağrışımlarına geçit aralamıştı.

2019’da “Şeffaflık Taahhütnamesi”ni imzalayan ve bunu yönetim anlayışının temel ilkelerinden biri olarak duyuran İBB’nin, Art İstanbul Feshane’de bu taahhüdü hayata geçirmediği görülüyor. Örneğin, Ahmet Güneştekin’in “Kayıp Alfabe” sergisi ve daha önce gerçekleşen, 6 ay ve daha uzun süreye yayılan diğer sergilerde, bağımsız kurulların varlığı, seçim kriterleri veya sürecin adil ve şeffaf bir şekilde yürütülmesi gibi temel prensipler göz ardı edildi.Bu süreçler, kamu kaynakları kullanılarak, güçlü bağlantılara ve kişisel sermayeye sahip kültür-sanat aktörlerine teslim edilip ihya edilirken, bu durum kent ve kültür hakkı gaspını da açık bir şekilde somutlaştırdı.Bu konularda yöneltilen eleştiriler ise cevapsız bırakıldı. Mekânın gerçek emekçileri ve özneleri üretim alanı ve gereken yapısal destekten yoksun bırakılarak görünmez kılındı.

Art İstanbul Feshane’nin yenilikçi bir sanat mekânı olma iddiası, kapsayıcı olmaktan uzak merkeziyetçi politikalar ve seçkinci bir yaklaşım tarafından gölgelenmektedir.  Kürtçe ezgilerin yankılanacağı bir konserin hâlâ yapılamamış olması, dil hakkı gibi temel bir insan hakkını yok saymakla kalmıyor; aynı zamanda kültürel çeşitliliğin korunması ve aktarılması yönündeki uluslararası taahhütleri de açıkça ihlal ediyor. Bu durum, Feshane’nin ifade özgürlüğünü destekleyen bir alan olma iddiasına ciddi bir darbe vuruyor.

Art İstanbul Feshane, bugün vaat ettiği değerlerin zeminini kaybetmekte; dayanışma ve katılım gibi ilkelerin yerine boş bir gösteriyi öncelediği görülüyor. Ancak bu boşluk, sanat dünyasında epeyce geriye ve içe çekilen güçlü bir eleştiriselliğin ve dayanışma çağrısının yükselmesi için bir fırsata dönüşüyor. Helen Keller’in, “Tek başımıza çok az şey yapabiliriz; birlikte ise çok şey” sözleri, bu derin dönüşümün ancak kolektif bir çabayla mümkün olabileceğini güçlü bir şekilde ifade ediyor. Art İstanbul Feshane’nin, kapsayıcı ve özgürlükçü bir platform haline gelebilmesi için yalnızca sözde değil, pratikte de çeşitliliği ve eşitliği savunan bir yaklaşımı benimseyerek adil, şeffaf ve hesap verebilir bir zeminde kendini konumlandırması en önemli öncelik olarak önümüzde duruyor.

“Kara Vesika” başlıklı işimle, piyasanın popülist içerik üretimi ve tüketimini yönlendiren yapısını gözetip, bundan nemalanarak, yaşanan acıların üzerinde tepinerek, dönemin çizdiği çerçevenin dışına çıkıp yüzleştirmeyi ve failleri görünür kılmayı denemektense, yaşanan tüm acıları teşhire sunan, kitschleştiren bir içerik üretim biçimini önceleyen; bunu bir gösteriye dönüştüren Ahmet Güneştekin’in, başta Art İstanbul Feshane’nin ve kendisinin yarattığı boşluk üzerinden çerçeveleterek görünürlüğünü artırmak, tarihsel olarak belgelemek ve başka kültür sanat aktörlerinin buna tevessül etmesinin önüne bir engel koymak istedim.

16 Ocak gününe dair

Artİstanbul Feshane’de 16 Ocak 2025 günü saat 17.30 civarında VIP açılışı yapılan Ahmet Güneştekin’in “Kayıp Alfabe” sergisine, edindiğim elektronik davetiye ile sanatçı olduğumu belirterek girdim. Amacım sergiye eleştirel bir müdahalede bulunmaktı.

Yurt içi ve yurt dışından davetliler Ekrem İmamoğlu’nun açılış konuşmasını bekliyorlardı. Ben de öncesinde eleştirel hakkımı kullanmaya başladım.Tanıdık tanımadık bir sürü davetliye “Kara Vesika” isimli çalışmamı ve eleştiri metnimi dağıtıyorken iri yarı bir adam gelip kolumdan tutarak beni engelledi. Tartışırken sekiz on kişi etrafımı sararak beni boş bir alana sürüklediler. İtiş kakış arasında yaptığım eylemle ilgili Ahmet Bey’in (Ahmet Güneştekin) izni olup olmadığı yolunda sorular sordular. Ben de bu eleştirel müdahaleyi zaten Ahmet Bey’in sergisine karşı yaptığımı, dolayısıyla izin almamın söz konusu olamayacağını söyledim. “Kamusal alanda boy gösteren herkes eleştirilebilir, sanatın doğasında var olan eleştiri hakkımı kullanmaya çalışırken beni engelliyorsunuz” dedim.“İşlem yapacaksanız kolluk kuvvetlerini çağırabilirsiniz” diye de ekledim.

“Tamam o zaman gel” diyerek beni sergi giriş kapısından iterek dışarı çıkardılar,sergi alanının dışına vardığımızda da kapıyı kilitlediler. Böylece performansım son buldu.

Son bir not: Beni sergi salonuna alan görevlinin işten atılacağını söylemeleri beni çok üzdü. Halbuki o görevlinin kusuru yoktu. Elektronik davetiyeyi kontrol edip diğer davetlilere olduğu gibi davranmıştı. Böyle bir performansın bedeli çalışan emekçilere kesilemez. Eğer bu tahammülsüzlüğe biri muhatap olacaksa o benim.