İki dilli yeni bir dergi: Dilop

Kürtçe-Türkçe olarak iki ayda bir yayımlanacak dergi, Kürt yayıncılığında yaşanan daralmaya karşı bir alan açmayı amaçlıyor. Edebiyat ve sanat ağırlıklı Dilop’un ilk sayısının dosya konusu ise Kürt sineması…


VECDİ ERBAY

15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL’le birlikte kapatılan birçok dergi ve yayınevi olduğunu biliyoruz. OHAL’in devam ettiği şu günlerde Dilop dergisi ise yayın hayatına başlayanlardan…

Kürt yayıncılık deryasında bir damla olma hedefiyle yola çıkan derginin adı Kürtçede “damla” anlamına geliyor.

Kürtçe-Türkçe iki ayda bir yayımlanacak İstanbul merkezli derginin Kürtçe editörlüğünü Reşo Ronahî, Türkçe editörlüğünü ise Vedat İlbeyoğlu yapıyor. Mart ayında ilk sayısı yayımlanan Dilop’un ilk dosya konusu ise Kürt sineması. Kürt dili ve edebiyatı hakkında inceleme yazılarının ağırlıkta olduğu ilk sayıda, şiir ve öykülere de yer veriliyor.

Susma Platformu’na konuşan derginin Diyarbakır temsilcisi Reşo Ronahî, Dilop’un bütün olumsuzlukların içinde edebiyata ve sanata bir alan yaratmaya çalışacağını söylüyor.

Sizce darbe girişiminden sonraki gelişmelerin Kürt yayıncılığına etkileri neler oldu?

Aslında 2000’li yıllarda Kürt yayıncılığında bir rahatlama vardı. Dergiler, kitaplar daha rahat basılıyordu. “Çözüm süreci”nde ise bu rahatlama zirveye çıktı. Cemil Oğuz’un bu konudaki araştırmasında verdiği verilerden de anlaşılıyor dergi ve kitap sayısının zirve yaptığı. Ancak daralma, darbe girişiminden de önce, 7 Haziran 2015’te gerçekleşen genel seçimden sonra başlıyor. O süreç, basılan kitap ve dergi sayısının azaldığı, okuyucunun daha az takip ettiği bir süreç. Darbeden sonra ise çözüm sürecinde nasıl zirveye çıkmışsa aynı hızla aşağıya doğru bir seyir izledi Kürt yayıncılığı. Darbeden sonra bir sürü kurum ve derginin kapatılmasının yanı sıra, okuyucunun geri çekilmesiyle birlikte yayın hayatını sonlandıran dergiler de oldu. Dolayısıyla kötü bir etkisi oldu.

Kürt yazarların önemli bir bölümü devlet memuru olarak geçimini sağlıyor. Onların bir kısmı ihraç edildi, bir kısmı açığa alındı, sürgün edildi. Dolayısıyla örgütlenme ve yayınlama konusunda da bir geri çekilme oldu. Yazacakları bir mecra da kalmadı. Bu kötü süreç hâlâ devam ediyor.

Ülke hâlâ OHAL ile yönetiliyor olsa da darbe girişiminin üzerinden epey zaman geçti. Bu süre içinde yayıncılar, yazarlar, okuyucular toparlanmaya başladı diyebilir miyiz?

Bence diyemeyiz. Kültür sanat alanında olumlu yönde bir gelişmeden söz edemeyiz gibi geliyor bana. Yazarlar da, yayıncılar da bir bekleyişin içinde. Biz dergiye başlama kararı alırken, bütün bu hengamenin, olumsuzlukların içinde bir alan açmak istedik. Yazmak, yayınlamak isteyen yazarlar var fakat bir mecra yoktu. Dilop dergisine ilginin yoğun olması da bence bu nedenle.

Okuyucu nasıl etkilendi darbe süreciyle başlayan süreçte? Okuyucu okuyacak dergi ve kitap mı bulamadı? Evimde Kürtçe bir kitap bulunursa başım belaya girer diye bir geri çekilmesi oldu mu okuyucunun?

Genel olarak 7 Haziran sonrası yaşanan kaos ve baskı ortamından etkilendi okuyucu. Yaşanan onca şeyden sonra insanların bunaldığı bir dönemden söz edebiliriz. Mesela Diyarbakır için Sur’daki olayların çok etkili olduğunu söyleyebilirim. Sur’daki olaylarla hesaplaşma ya da hesaplaşamama gibi bir durum yaşadılar. Yayın alıp okumama meselesi değil, hayatlarının diğer alanlarında da yaşadılar bunu. Üstüne bir de belediyelere kayyım atandı. Sanatı takip edebilecekleri bir ortam bırakılmadı. Kayyımlardan önce iyi kötü belediyelerin mekanları vardı; yazarlar, yayıncılar, yazar örgütleri bu mekânları kullanabiliyorlardı, şimdi bunlar da yok. Dolayısıyla insanların konsere gitme, tiyatro izleme, söyleşiye katılma imkânları da bitti. Bir etkinlik yapmak istediğinizde salon bulamıyorsunuz. Bütün bunların toplamında insanların politik atmosfere yoğunlaştığını söyleyebilirim. Edebiyata yönelme kırıldı biraz.

Dilop nasıl bir motivasyonla yayın hayatına başladı?

Aslında Dilop, bütün olumsuzluklara karşı bir duruş olarak yayın hayatına başladı. “Bu cendereden nasıl çıkılır” sorusuna verdiğimiz cevap, “Daha çok üretmek” oldu. “Geri çekilip sürecin nereye evrileceğine bakalım, sonra dergi yayınına başlarız” gibi bir yaklaşım, ruhsal olarak da, toplumsal ilişkiler bakımından da insanları daha geri götüren bir duruma neden olacaktı. Biz dergiyi çıkarıp bir an önce yazmak ve okumak isteyenlere alan açmak istedik.  Bir süre sonra yazarları ve okuyucuları buluşturacak etkinlikler yapmayı planlıyoruz. Bu cendereden üreterek çıkacağımıza inanıyoruz.

Dergi Kürtçe-Türkçe. Neden böyle bir tercih yapıldı?

Kendi adıma söyleyecek olursam sadece Kürtçe olmasını tercih ederdim ancak Kürtler, bütün çalışmalarını Kürtçe yapamıyor. Çok önemli çalışmaların bir kısmı Türkçe yapılıyor. Derginin Kürtçe-Türkçe yayımlanmasının nedenlerinden biri bu. Diğeri ise Kürtlerin de bir tarihi, edebiyatı, sanatı var ve bunu Türkiye toplumuna da göstermek istiyoruz. Kürtlerin içinde bulundukları bütün olumsuzluklara rağmen üretmeye çalışan bir halk olduğunu herkes görebilsin istedik.