Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri tarafından 2004 yılında kurulan İletişim Çalışmaları Topluluğu’nun faaliyetleri Ege Üniversitesi Dekanlığı’nca geçen ekim ayında durdurulmuştu. Topluluğun gerekli tüm yasal izinleri aldıkları halde 27 Ekim 2016’da gösterimini duyurduğu “Er Ist Wieder Da / Bakın Kim Döndü” adlı filmiyle beraber tüm faaliyetleri gerekçe gösterilmeksizin yasaklanmıştı.
Sol Haber Portalı, bugüne kadar binin üzerinde etkinliğe imza atan İletişim Çalışmaları Topluluğu’yla bir röportaj gerçekleştirdi. “Bu sansür ülkedeki sansürden ayrı değil!” başlığını taşıyan röportajda topluluğa katkıda bulunan öğrenciler bugüne kadar yaptıkları çalışmaları, amaçlarını, karşılaştıkları engellemeleri anlatıyor.
Üniversiteyi bir yaşam ve düşünce alanı olarak tanımlayan topluluk, kültür-sanat, bilim, kampüs hayatı, kampüs kültürünü aktif bir biçimde üretmek, gündeme dair tartışmalara kampüs hayatında da yer vermek amacıyla şimdiye kadar pek çok söyleşi, konferans, festival ve film gösterimi gibi etkinlikleri kolektif bir çabayla düzenlediklerini söylüyor.
Şu an fiili olarak bütün faaliyetlerimiz engellendiğini belirten topluluk üyeleri, 2015 yılının Mayıs ayında yaptıkları Belgesel Film Günleri için üniversite yönetiminin salon vermeyi reddettiğini hatırlatarak yönetimin bahane olarak güvenlik önlemlerini gösterdiğini vurguluyorlar. Aynı etkinliği geçen mayıs ayında ise yapabildiklerini söylüyorlar.
Topluluk, “Peki bu yıl değişen nedir?” sorusuna ise şöyle yanıt veriyor: “Çok şey. Geçen Haziran ayında, bir sene boyunca her perşembe 16.30’da film gösterimi yapmak üzere İletişim Fakültesine bağlı salonun randevusunu almıştık. Yani Haziran 2017’ye kadar her perşembe günü için aynı saate izin alınmıştı. İzinleri bu kadar erken almamızın nedeni de, fakülte yönetiminin işlerini rahatlatmaktır. Ancak daha sonra rektör ve dekanlar değişti. Etkinliklerimizi daha rahat planlamak istedikleri gerekçesi ile aylık film listemizi istediler. Altında kötü bir niyet asla aramadık, listeyi verdik. İlk üç hafta gösterimlerimizi yaptık. Dördüncü gösterim öncesinde fakültede her zamanki yerlere gösterimin afişlerini astık. İlginçtir, bahsi geçen dördüncü belgesel film Adolf Hitler ile alakalıydı. Sonra kendimizi bir anda adeta Hitler Almanya’sında bulduk. Afişlerimiz fakülte yönetimi tarafından sökülmüştü. Bir yıllık iznini aylar öncesinden aldığımız salona geldiğimizde ise içeriye alınmadık. Bize gösterim için gerekli izinlerin alınmadığını söylediler, itiraz ettik. Ancak ne yaptıysak salona almadılar.”
Gerekçe olarak yönetmeliği uyguladıklarını söyleyen üniversite yönetiminin keyfi uygulama yaptığını belirten topluluk, “Aslında faaliyetlerimiz yasaklanmış ya da topluluğumuz kapatılmış durumda değil. Dekanlık, bizim faaliyet yürütmemiz için gerekli olan izni, bir bürokrasi çarkının içinde boğuyor. Biz İletişim Fakültesi Dekanlığı’na bağlı bir topluluğuz. Yani izinlerimizi alacağımız yer bölüm başkanlığı, Mediko, Rektörlük ya da Bornova Belediyesi değil. Bizim izin alacağımız yer Dekanlık. Fakat Dekanlık, danışman hocamız Yrd. Doç. Dr. Hilmi Maktav’ın Reklamcılık Bölümü’nde öğretim görevlisi olmasını bahane göstererek bize bir bürokratik sarmal dayatıyor. Bütün etkinliklerin iznini önce Reklamcılık Bölüm Başkanı’na onaylatmamızı, sonra kendilerine getirmemizi istiyorlar. Ancak bu mümkün değil, çünkü biz Dekanlığa bağlıyız. Dekanlık keyfi olarak araya bir gereksiz aşama koyuyor. Hukuki olarak bizim Reklamcılık Bölüm Başkanı’ndan izin istememizle Bornova Belediye Başkanı’ndan izin istememiz aynı şey. İzni Dekanlık vermeli. Bunu söylediğimizde ise yeni yönetmelik geldiğini, bu yönetmeliğe göre önce bölüm başkanından sonra dekanlıktan onay alınması gerektiği cevabını veriyorlar. Ancak bahsettikleri yönetmelik ortalıkta yok. Öyle bir yönetmeliğin var olmadığı ortaya çıkınca da, bu kararın yönetim kurulu toplantısında alındığını söylüyorlar. Açıkçası bu da çok inandırıcı bir gerekçe değil. Biz her şeye rağmen bölüm başkanlığına resmi başvuruda bulunduk, yine de herhangi bir ilerleme kaydedilmedi. Burada dekanlığın zorlaması ile bir tıkanma meydana geldi, aşamıyoruz” diyor.
Türkiye’de kurumsallık denen kavramdan, kurum ve üniversite kültüründen eser kalmadığını belirten topluluk üyeleri, etkinlik yapmaları için izin vermedikleri halde yönetimin etkinlik faaliyeti yürütmediğini tespit ettiği toplulukları kapatacağını açıkladığını vurguluyorlar.
Karşılarında resmi bir muhatap da bulamadıklarını belirterek “Yine de pes etmeye hiç niyetimiz yok. Ülkemiz bir bütün halinde karanlığa sürüklenmeye çalışılıyor. Bu amaç uğruna bilimin ve kültür-sanatın beşiği olan üniversitelere yıllardır düzenli olarak saldırmaları rastlantı değil, tutarlıdır. Topluluğumuza yapılan saldırıyı memleketin bütününe yapılan saldırıdan ayrı ele almak imkansız. Biz de bu bilinç ve tutarlılık ile mücadele edeceğiz. Topluluğumuz 7-8 nesildir sürüyor. Bizden sonra bu fakültede, bu üniversitede okuyacak nesillerin de bu güzel çalışmalara devam etmesini ve faydalanmasını istiyoruz” diyor.