EFE KEREM SÖZERİ
19 Aralık akşamı Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov, çevik kuvvet polisi Mevlüt Mert Altıntaş tarafından öldürüldü. Bu suikasttan sadece doksan dakika sonra, yaklaşık 20.45’te Türkiye’deki internet şirketleri sosyal medya erişimimizi ‘yavaşlatmaya’ başladılar. Aynı anda Başbakanlık, RTÜK aracılığıyla suikast hakkındaki “haber, görüntü ve yorumlara” yayın yasağı koydu. Daha sonra yayın yasağı, Altıntaş hakkında yürütülen soruşturmayı da kapsayacak şekilde genişletildi, olayla ilgili “röportaj, eleştiri” gibi yayınlar da artık yasak.
Türkiye’de iktidar 10 Ekim 2015 Ankara saldırısından bu yana, hükümeti zayıf gösterecek her türlü olaydan sonra aynı sansür yöntemini izliyor. Öyle ki, internetin kesilmesi kötü haberlerin alameti oldu. Tepkimizi gösteremeyelim, protesto edemeyelim diye 80 milyon Türkiye vatandaşının iletişim hakkı engelleniyor.
Resmi açıklama gelmeden haber giremeyen suspus medya da AKP’nin bir başka suikasttan bize bıraktığı miras. Mart 2015’te, Savcı Mehmet Selim Kiraz rehin alındığında gazetecilik görevlerini yapanlar, bir sonraki günün sulh ceza mahkemesi kararında listelenmiş, hükümet “milli güvenlik” sansürüyle medyayı hizaya sokmuştu.
Peki, internet şirketleri nasıl hizaya sokuldu? Hükümetin talep ettiği her siteyi “4 saat içinde” engelleyen, hepimizi fişlemek için kullanılan DPI teknolojisini ihaleyle satın alan, daha fenası, Kürtlerin seçtiği belediye başkanları görevden alınıp yerlerine Türk bayraklı kayyumlar atanırken tüm Doğu illerinde interneti kesip “bakım var” diye müşterisine yalan söyleyen şirketler kimin parasıyla kime hizmet veriyor?
Meselenin teknik detaylarına girmeden başlıktaki sorunun cevabını söyleyeyim:
İnternet şirketleri anahtarı hükümete çoktan teslim etmiş, sansürü “talep eden” kamu kurumu ve “uygulayan” özel şirket diye bir ayrım pek yok aslında. Türkiye’deki tüm internet şirketleri, “çocuk pornografisine karşı” diyerek oluşturulan BTK’nin sansür listesini kendi altyapılarına entegre etmişler, hükümetin siyasi sansür ihtiyacı da artık bu yoldan karşılanıyor. İnternet şirketleri yasal karar görmeden sansüre başladıkları için neyi sansürlediklerinin farkında bile değil, siz giremediğiniz internetin parasını peşin peşin ödediğiniz sürece ne iktidarın ne de patronların umurunda da değil.
“Saldırı anının görüntüleri az sonra TRT 1’de”
19 Aralık akşamı, Hürriyet muhabiri Haşim Kılıç’ın çektiği bu fotoğraf akşam haberlerinin akışını değiştirdi.
Kamu yayıncısı TRT 1’in akşam haberlerinde yayınlanan suikast görüntüleri ise, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğüne dair önemli bir tartışmanın kayıtlarından biri. TRT’nin kendi filigranıyla yayınladığı bu görüntüler, yabancı haber kanallarında da yer aldı. Daha sonra RTÜK, bu yayının “terörü övdüğü” gerekçesiyle TRT’ye ceza verilmesi kararını verdi.
(Okuyucuya not: Aşağıdaki videoda silah sesi yok, Büyükelçi Karlov’un vurulma görüntüsü veya polis Altıntaş’ın sözleri de bu videoda yer almıyor. Sadece suikast kaydının TRT 1’in akşam haberlerinde yayınlandığını gösteriyor.)
TRT, Büyükelçi Karlov’un vurulduğu anın ve polis Mevlüt Mert Altıntaş’ın sözlerinin yer aldığı video kaydının tamamını, üyesi olduğu Avrupa Yayın Birliği (EBU) arşivine yüklemiş. Aynı birliğe üye olan Hollanda kamu yayıncısı NOS de bu ortak arşivden aldığı kaydı, haber videosu olarak internet sitesinde yayınlamış.
21 Aralık’ta NOS Türkiye muhabiri Lucas Waagmeester, NOS haber sitesi “nos.nl”in Türkiye’den erişime engellendiğini haber yaptı. Waagmeester’in görüştüğü hiçbir yetkili, bırakın kararın sebebini açıklamayı, NOS’in Türkiye’de engellendiğini bile doğrulamaktan kaçınmış.
Aynı tarihlerde Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK) erişim engeli sorgulama sayfasında, “nos.nl” hakkında herhangi bir idari karar veya mahkeme kararı görünmüyordu. Erişim Sağlayıcı Birliği’ne (ESB) veya tek tek şirketlere gönderilen bir karar da yoktu.
Buna rağmen, sansür izleme grubu @TurkeyBlocks’un raporunda belirttiği gibi, internet şirketleri 19 Aralık’tan beri NOS internet sitesini yüklemiyor. Türkiye’deki Twitter kullanıcılarının doğruladığı kadarıyla Türk Telekom, Turkcell, Superonline, Turksat / Kablonet, Vodafone ve DSmart şirketleri, sadece Büyükelçi Karlov’un vurulma görüntüsünün yayınlandığı sayfayı değil, NOS.nl alan adını tamamen engelliyorlar.
BTK’ye, ESB’ye ve tüm bu şirketlerin kurumsal iletişim hatlarına ve medya iletişim şirketlerine yazmama rağmen sorularıma hiçbir cevap alamadım. Bundan beş gün sonra, BTK’nin sorgulama sayfası, “nos.nl” hakkında 19 Aralık tarihli bir idari karar olduğu bilgisini göstermeye başladı.
5651 sayılı İnternet Kanunu’na göre, BTK’nin “milli güvenlik…” (8/A) gerekçesiyle verdiği idari kararlar 24 saat içinde bir sulh ceza hakiminin onayına sunuluyor, 48 saat içinde onaylanmazsa kendiliğinden kalkıyor. Ama BTK sorgu sistemine göre, NOS sansürü başladıktan bir hafta sonra hala aynı idari karar uygulanıyordu.
Bu kanuna aykırı durumu, sorularımı bir türlü cevaplamayan BTK başkanı Ömer Fatih Sayan’a Twitter üzerinden gönderdim. Yine cevap verilmedi ama iki gün içinde BTK sorgu sayfası güncellendi, “nos.nl” sitesi hakkında Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliği’nin 20 Aralık tarihli bir kararı olduğu belirtildi.
Bu kararı henüz edinebilmiş değilim, gerekçesini ve kapsamını bilmiyorum, ama BTK’nin sistemine sekiz gün sonra giren mahkeme kararının nasıl olup da 19 Aralık tarihinden itibaren uygulanmaya başladığını artık biliyoruz.
Bir milli güvenlik meselesi olarak porno
İnternet Kanunu 2007 yılında kabul edildiğinde “çocuk pornografisi artıyor” haberleriyle kamuoyu desteği oluşturulmuştu. Bu ahlak temelli yaklaşım, kanunda katalog suçlar arasında sayılan “çocukların cinsel istismarı”, “müstehcenlik” ve “fuhuş” içeriklerinin mahkeme onayı dahi olmadan, doğrudan TİB (BTK) tarafından sansürlenmesine izin verdi.
Aslında Türkiye’deki tüm internet şirketleri, çocuklara zararlı içerikleri filtreleyen “Aile Profili” ve çocukların sadece kendileri için uygun sitelere erişmesine izin veren “Çocuk Profili” hizmeti veriyor. 1,5 milyondan fazla sitenin filtrelendiği Aile Profili’nde şarkıcı Mariah Carey’nin fan sitesi bile engelli. Buna rağmen, BTK’nin tüm Türkiye’yi engelleyen sansür listesi bir tür porno site filtresine dönüştü. 18 yaşın altındaki oyuncuların yer almasına izin verilmeyen ABD pornografi endüstrisine ait siteler bile Türkiye’de herkese yasak.
Aralık 2016 itibariyle 115 bin 805 engelli siteden oluşan bu milli filtrenin yüzde 93’ü BTK (ve eski göreviyle TİB) tarafından doğrudan verilen idari kararlardan oluşuyor.
EEKA: otomatik sansür sistemi
Her sene eklenen binlerce erişim engeli kararının doğrudan uygulanabilmesi için, internet servis sağlayıcı şirketlerin kendi sistemlerine EEKA (Erişim Engelleme Kararlarının Aktarımı) Sunucusu kurması mecbur tutuldu. Tüm kontrolü BTK (TİB) elinde olan bu sistem, bilgisayarımızdan veya cep telefonumuzdan girdiğimiz her sitenin önce BTK’nin listesine göre kontrol edilmesi, izin veriliyorsa bağlanması, “kara liste”deyse ve izin verilmiyorsa bağlanmaması anlamına geliyor.
Hukukçu Yaman Akdeniz, internet şirketleri içinde çalışan EEKA sunucularını virüs programlarına benzetiyor, düzenli olarak BTK’deki merkezden güncelleniyor ve yeni adresleri engelliyorlar.
2010 yılında, Türkiye’deki internet erişimi hızı bu sansür listesinin uzaması yüzünden yavaşlamış ve sivil toplum örgütleri TİB hakkında suç duyurusunda bulunmuşlardı; EEKA sistemi ile vatandaşların fişlenebileceği endişesi de dile getirilmişti. 2014 yılında çıkarılan bir torba kanunla TİB, alan adları yanında URL adreslerini de bu sistemle engellemeye başladı. Gazeteci Tunca Öğreten, TİB’in internet sağlayıcılara bir talimat göndererek, URL adreslerinin engellenmesi için DPI (derin paket analizi) teknolojisini almalarını mecbur tuttuğunu ortaya çıkarmıştı. Tor ve VPN yasakları da bu teknolojinin kötüye kullanımı sayesinde uygulanıyor.
NOS sansürünün nasıl uygulandığını sorduğum bilişim sektöründen iki farklı kaynak, 2015’te İnternet Kanunu’na eklenen 8/A maddesine dayanarak “milli güvenlik” gerekçesiyle verilen sansür kararlarının da EEKA Sunucuları üzerinden uygulandığını doğruladı.
Bu sayede hükümet Türkiye halkının erişmesini istemediği içeriği doğrudan ve anlık olarak sansürlüyor, yasaklanan basın kuruluşlarına bilgi dahi verilmiyor, idari kararın yazılması ve bir sulh ceza hakimi tarafından onaylanması işin formalitesi oluyor.
Peki, Karlov suikastı hakkında bizden ne gizleniyor?
Her şeyden önce, yayın yasakları ve sansür yüzünden, gerçek gazetecilerin gerekli soruları sorması engelleniyor. Bunun yerine, Abdülkadir Selvi gibi kalemler vasıtasıyla, hükümetin iddiaları sorgulanmadan haber yapılıyor.
1) Büyükelçi Karlov’u öldüren kişi, Mevlüt Mert Altıntaş, halkın güvenliğini sağlamakla görevli bir devlet memuruydu. Bir emniyet görevlisinin, bir örgütün yönlendirmesiyle veya kendi başına radikalleşerek, planlı bir suikastı gerçekleştirmesi büyük bir güvenlik açığıdır. Resmi görevlerini kullanarak her yere girebilen, silah taşıyabilen güvenlik görevlilerinden halkı kim koruyacak?
2) Altıntaş’ın “yüzde bir milyon FETÖcü” olduğuna dair ‘kanıtlar’ ByLock kullandığı ve Körfez Dershanesi’ne gittiği idi. Bunları yalanlayan kaynaklar ortaya çıkınca, yayın yasağı genişletildi. Artık, Altıntaş’ın Cemaat’le bağlantısını gizleyen “Kripto FETÖcü” olduğu iddia ediliyor. AKP tüm günahlarını Gülen’e yıkmaya çalışıyor ama, hem geçtiğimiz yıl düşürülen savaş uçağının, hem de Karlov’a suikastın “FETÖ” tarafından yapıldığı iddiasını Rusya yutmuyor. Altıntaş’ın cep telefonunu bile Rusya’ya götürdüler incelemek için.
3) Darbe girişimi sonrası 17 bin polis meslekten atıldı, 10 bini açığa alındı, 8 bini tutuklandı. Büyük ölçüde TSK’nin yönetim kadrosu tarafından uygulanan darbe girişimine bu “FETÖcü” polisler neden katılmadı? “FETÖ”nün asıl hedefi Erdoğan ise, 15 Temmuz’dan sonra sekiz kez Erdoğan’ın mitinglerinde görev alan Altıntaş neden Erdoğan’a veya bakanlara yönelik bir saldırı düzenlemedi?
4) Velev ki Altıntaş Gülen Cemaati’nin yönlendirmesiyle bu suikastı işlemiş olsun. Ona silah eğitimi veren polis okulunu, görevde tutan amirlerini, emniyetin denetimsizliğini sorgulamayacak mıyız? AKP’nin yıllar boyunca Gülen Cemaati üyelerini bilerek devlet kadrolarına yerleştirdiğini, Türkçe Olimpiyatları ve Gülen okulları ile bu cemaatin dünyadaki etki alanını artırdığını göz ardı mı edeceğiz? “Alnı secdeye varandan zarar gelmez” diyenler ne zaman sorumluluk alacak?
5) “FETÖ” iddiası kadar dikkat çekici olan, Altıntaş’ın düzenli olarak Nurettin Yıldız’ın sohbetlerine katıldığı, Suriye’deki Selefi örgütlerle temas kurduğu iddiası. Ailesinin verdiği ifade, oğullarının polis okulu sırasında arkadaşlarının etkisiyle dindarlaştığını gösteriyor. Batı’dan Doğu’ya pek çok kişi Suriye’deki savaşın radikalleşen kimlikleri beslediği konusunda hemfikir. Henüz 22 yaşında olan bir insanın, ölmeden önce yaptığı son eylemde inanmadığı bir davayı savunması akla yatkın mı? Şort giyen kadınlardan Noel Baba’lara kadar, kendine benzemeyene saldırtan nefret dilini ne zaman yargılayacağız?
6) Altıntaş’ın suikasttan sonra özel tim tarafından bomba taşıdığı şüphesiyle öldürüldüğü iddia ediliyor. Fakat, eyleminden üç gün önce aynı galeriye gelerek keşif yapan çevik kuvvet polisi Altıntaş’ın suikast planlarken yardım alıp almadığına dair en önemli soru, Büyükelçi Karlov’un günlük programını nasıl öğrendiği. Çünkü, serginin organizatörleri bile Karlov’un katılacağını programdan sadece iki saat önce öğrenmişler.
Berlin, Zürih, Ankara
Polis memuru Altıntaş’ın Büyükeçi Karlov’u öldürdüğü akşam, İşviçre’nin Zürih kentinde bir camiye yapılan silahlı saldırıda üç kişi yaralandı; fail olay sonrasında intihar etti. Berlin’deki noël marketine kamyonla yapılan saldırıda ise 12 kişi öldü, 50’den fazla kişi yaralandı; fail İtalya’da yol kontrolü yapan polislerle girdiği çatışmada öldürüldü.
Zürih ve Berlin saldırıları, failleri ilk anda bilinmemesine rağmen çözüldüler. İki durumda da polis sosyal medya üzerinden anlık bilgi paylaştı, hatta halktan bilgi talep etti. Açık kaynaklı istihbarat üzerinde çalışan gazeteciler sayesinde, Berlin saldırganı Anis Amri’nin IŞİD’e bağlılık videosunu kaydettiği yeri dahi biliyoruz.
Türkiye her şeyi sansürleyerek hata yapıyor olabilir mi?