Tiyatro despotluğa karşı

Memleketimizde feraset sahibi, gücünü evrensel beşeri değerlerden ve dayanışmadan alan insanlar olduğu gibi, güzel olan her şeyi yok etmek konusunda mahir olan yığınlar da var. Emek Tiyatrosu önünde tekrar bu gerçeğin şahidi olduk…


EBRU NİHAN CELKAN

Bir fotoğraf. Kadıköy Emek Tiyatrosu’nun girişi. Hafızamıza kazınan adıyla Emek Sahnesi. Karede görünen her bir alan el emeği, göz nuru. Duvarların boyası, zeminin boyası, kapının önündeki sandalyeler. Ömrü uzun olsun diye müşterekce emek verilen bir tiyatro mekanı. Fotoğrafta sahnenin kurucusu Pınar Yıldırım, sahnenin her ihtiyacına koşan annesi ve babası. Bir de meslektaşlarım, yol arkadaşlarım var fotoğrafta. Mütevazı salonlara yarattıkları oyunlarla hayat veren, can veren Türkiye’nin ana akım tiyatro dışında başka bir tiyatroyla buluşması için canla başla mücadele eden, yazan, yöneten, oynayan, kuran, gazete çıkaran, müzik yapan, ışık tutan, dekor taşıyan yani kendi imkanlarıyla ve çoğunlukla dayanışmayla üretmeye devam eden insanlar.

Ve polisler. Silahlarıyla, üniformalarıyla, camları metal kafes korumalı gözaltı arabalarıyla, mavi-kırmızı sürekli açık tuttukları sinyal ışıklarıyla yüzlerini kapatan emniyet güçleri.

Bu fotoğraf insanın hürriyetine inanan herkesi derinden sarsmalı.

Kime karşı?

emeksonTiyatronun kapısı tutulmuş, lacivert üniformalardan bir baraj kurulmuş. POLİS yazan sırtlar tiyatroya dönük, kapatılan yüzler dışarıdan gelecek insanlara.

Peki “Kime karşı?” yapılıyor bu debdebeli aksiyon.

Barış Atay’ın oynadığı Sadece Diktatör oyununa dair Kadıköy ilçesi genelinde uygulanacak yasak tutanağı Emek Tiyatrosu’na oyun günü sabah saatlerinde tebliğ edilmiş. Emek Tiyatrosu da seyircisiyle durumu paylaşıp bilet alan izleyicilerin istedikleri zaman biletlerini iade edebilecekleri bilgisini vermiş. Mesajdan anlaşılacağı üzeretiyatro gerginlik yaratacak bir ortama hizmet etmek yerine gerilimi düşürmeye yönelik bir adım atmış.

“Kime karşı?” sorusu bu nedenle oldukça önemli. Zira akşam oyun oynanmayacağına göre emniyet tarafından sergilenen bu grotesk gösteri, biletlerini iade almaya gelen seyirciye ve tiyatronun o gün orada olan ziyaretçilerine yapılıyor, bir de sosyal medya aracılığıyla bu süreci takip eden insanlara.

Mesleğimize mi talipsiniz?

Sadece Diktatör bir diktatörün nasıl yükseldiğini, hangi badireleri atlattığını ve kendisini oluşturan koşulları kendi perspektifinden anlattığı tek kişilik bir oyun. Oyunda görmediğimiz baskı, sansür ve yasaklama sahnelerini mülki idareler ve emniyet profesyonelleri sayesinde deneyimliyoruz. “Sahne” diyorum zira burada bir performans izliyoruz. Oldukça abartılı bir performans. Tek kişilik bir oyunu, mütevazı bir salonda oynatmamak üzere seferber edilmiş onlarca emniyet mensubu ve araçları. Prodüksiyon maliyeti de oldukça yüksek bu performans ister istemez insanı düşündürüyor. Yoksa siz mesleğimize mi talipsiniz?

Tarih ve tekerrür

Bir kere daha tarih tüm şiddetiyle tekerrür ediyor. Tiyatro varoluşunu tam da yaşadığımız bu zorbalıkların sorgulanması üzerine yapılandırmış, kolektif üretim yapılan, güçlü bir sanat alanı. Görmediği hükümdar, iktidar, yönetim biçimi, yağma, savaş, barış, ideoloji, din, insan topluluğu, dil, ırk, dönem kalmamış. Bunların hepsi gitmiş, tiyatro yaşamaya devam etmiş. Bu denkleme sağlıklı bir zihinle bakan biri zorbalığın tiyatroyu sadece güçlendireceğini rahatlıkla görebilir.

Muhakeme yeteneğini, vicdanını ve en önemlisi rotasını kaybetmiş bir kitlenin kendi gerçeğine sımsıkı sarılmış özgür iradesiyle, düşünme yeteneğiyle ve vicdanıyla üretmeye devam eden insanları susturma eylemi ne ilk ne de son. Tiyatroyu yasaklamaya niyet eden iktidar o andan itibaren Sisifos olmaya taliptir. Tiyatro asla o dağın tepesine çıkmayacak, mutlaka kendi ağırlığıyla tekrar yerine, seyircisinin arasına dönecek. İktidarlar gider, tiyatro baki. Zira tiyatronun sırtını dayadığı güç sadece muzaffer komutanların hikayesini değil, herkesin hikayesini anlatarak hakikate ulaşma çabasıdır.

Memleketimizde feraset sahibi, gücünü evrensel beşeri değerlerden ve dayanışmadan alan insanlar olduğu gibi, güzel olan her şeyi yok etmek konusunda mahir olan yığınlar da var. 19 Ocak 2018 tarihinde Emek Tiyatrosu önünde tekrar bu gerçeğin şahidi olduk.

Bu karşılaşma “Kime karşı?” sorusunu da netleştiriyor.

Özgür irade yığınlaşmaya, hakikat safsataya, rengarenk çeşitlilik tek renge, ifade hürriyeti yasaklara, yapıcılık çatışmaya, dayanışma yalnızlaştırmaya, muhakeme etmek biat etmeye, diyalog monoloğa, üretme cesareti sansüre, tiyatro despotluğa karşı.