Online gazeteler internet sansürüne ne diyor?

Fatih Polat, Ali Duran Topuz ve Doğan Akın dijital ortamda habercilik yapmanın koşulları ve zorluklarını, sansürün kapsamını genişletecek yeni internet yasasına dair görüşlerini aktardı


KÜLTİGİN KAĞAN AKBULUT

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü tutuklu, soruşturmaları devam eden gazetecileri, halen haber yapabilse de baskıyla boğuşan gazeteciliği tartışarak geçirdik. Öte yandan internet yayıncılığına yönelik sansür niteliğindeki düzenlemeler, yasalar iktidar tarafından son hızla hazırlanıyor.

Uzun süredir tek tek haberlerin engellenmesi, çevrimiçi gazetelerin kapatılması vaka-ı adiyeden sayılıyor. Gazetecilerin dijital güvenliği birkaç kurum dışında neredeyse konuşulmuyor bile. RTÜK ve BTK üzerinden yapılacak yeni sansür düzenlemeleri de yolda. Bu durumdan yola çıkarak online alanda yayın yapan üç gazeteye dijital güvenlik ve sansür alanındaki çalışmalarını sorduk.

Fatih Polat – Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni

fatih-polat

Online yayıncılık uzun bir süre ana akım medyaya alternatif, bağımsız yayıncılığın sesi olarak konumlandırıldı. Ancak internet dünyasına gelen yasaklamalarla beraber internetin sağladığı özgürlük alanı da tartışılmaya başladı. Siz online bağımsız yayıncılık, özgürlük ve sansür ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dijital ortamın çok güçlü bir sermaye gerektirmeden de haberciliğe imkân sunması böyle bir algıya yol açtı. Ve sınırlı bütçelerle bu imkânı iyi değerlendiren habercilik mecraları da oluştu. Ancak biliyoruz ki, bir yayının bağımsız ya da alternatif olması, yayının yapıldığı mecraya bağlı değildir. Tamamen geleneksel yöntemlerle bağımsız yayıncılık yapılabileceği gibi, dijital olarak yayına başlayan ve tüm yeni medya araçlarını kullanan ancak bir medya devine ya da hükümete bağlı yayıncılık da oldukça yaygın. Bir yayının bağımsızlığını ve sansüre karşı olan direncini, okurun yayınla olan sahiplik derecesi belirler. Okurun maddi olarak da işin parçası olabildiği yayınlar için sansürü aşmak kuşkusuz daha kolay. Bağımsızlığını zedelemeyecek maddi imkânlar yaratamayan dijital oluşumların, başka mecralarda üretilen içerikleri kopyalayarak ve cezai açıdan da fazla göze batmadan yol yürümeye çalışması, kendi maddi gerçekliğinin dolaysız sonucu oluyor.

Online mecralardaki haberleri hukuki yollarla engelletmek kolay bir işleme dönüştü. Yayınınızda şu ana kadar kaç haber engellendi? Engellemelerle ilgili size yapılan hukuki bilgilendirmelerin temel özellikleri nelerdi? Hangi konular ileri sürülerek engelleme yapıldı?

Hemen hemen haftada iki ya da üç engelleme kararı alıyoruz. Bunlar çoğu zaman “iftira” ya da “kişilik haklarının ihlali” gibi gerekçeler taşıyor. Engellenen haberlerimizin -ajanslardan aldığımız birkaç haberi saymazsak- tamamına kefiliz aslında. Normal şartlarda eleştiri niteliği taşıyan hatta bazen sadece olayı ya da kimi zaman bir milletvekilinin soru önergesini içeren haberlere bile erişim engeli gelebiliyor. Bu açılardan Türkiye çok ağır bir sansür sürecinin içinden geçiyor ve biz de bunun sonuçlarını her gün iliklerimize kadar hissediyoruz. Online mecralar bir başka ülkede, keyifle yol alabileceğiniz geniş bir bulvar anlamına gelebiliyorken, bizim açımızdan epey engebeli bir dağ yoluna dönüşmüş durumda.  

Yayın olarak bu tarz engellemelerde sizin tavrınız ne oluyor? Karşı dava açıyor ya da haberin farklı yollarla okuyucuya/izleyiciye ulaştırılması için çalışmalar yapıyor musunuz?

Yayın engeli geldiğinde bir haftalık itiraz süremiz olabiliyor. Ancak itirazların tamamına yakını mahkemeler tarafından reddedildiği için bu konuda seçici olmak zorunda kalıyoruz. Az da olsa sonuç alabileceğimizi düşündüğümüz zaman itiraz hakkımızı kullanıyoruz. 

Erişim engeline karşı hukuki yolları tamamen tükettikten sonra, sadece sitenizin o içeriğe erişimin dışarıdan engellenmesine karşı korumalı olmasına dayanarak, son mahkeme kararını dikkate almamayı seçmek kolay bir karar değil. Bir yönetici ya da yöneticiler, kendi yazılarına ya da haberlerine dair, hapis yatmak dahil olmak üzere kişisel bir kararı daha kolay verebilir. Ancak özellikle fiziki olarak Türkiye’den yayın yapıyorsanız sitenizin, gazetenizin, çalışanlarınızın, mahkeme kararına rağmen, yayına devam etmek gibi bir restleşme sonrası karşılaşılabilecek riskleri göze almak o kadar kolay olmuyor. Bu bir Türkiye gerçeği.

İnternette bir kez yayınlanmış bir şeyi tamamen yok etmenin imkânsız olduğu günümüzde, “engellenen” sitelere, “silinen” haberlere ulaşılabilen “arşiv” siteler okurlar için başvuru kaynağı olabilir.

Kurumunuzdaki başta gazeteciler olmak üzere çalışanların dijital güvenliğine dair çalışmalar yapıyor musunuz? Dijital güvenlik eğitimi gibi çalışmalarınız oldu mu ya da dijital güvenlik altyapınız var mı? Yoksa da sebepleri nelerdir?

Dijital güvenlik için dönem dönem kurum içi ya da Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) gibi kurumlar tarafından düzenlenen eğitimlere arkadaşlarımızın katılmasına önem veriyoruz. Teknik olarak da kullandığımız sistemlerin güvenlik ve güncelliğini yakından takip ediyoruz.

RTÜK ve BTK üzerinden yapılacak online alandaki sansürün genişletilmesine dair yasa yürürlüğe girmek üzere. Bu çalışmaların sizi etkileyeceğini düşünüyor musunuz? Sizin bu çalışmalara dair bir hazırlığınız var mı?

Bu yeni girişimin özellikle video yayıncılığımızı etkileyip etkilemeyeceğini önümüzdeki süreçte göreceğiz. Etkilemesi halinde B ve C planlarımız hazır.

Doğan Akın – T24 Genel Yayın Yönetmeni

media_2393_tr_1200

Online yayıncılık uzun bir süre ana akım medyaya alternatif bağımsız yayıncılığın sesi olarak konumlandırıldı. Ancak internet alanına gelen yasaklamalarla beraber İnternet’in sağladığı özgürlük alanı da tartışılmaya başlandı. Siz online bağımsız yayıncılık, özgürlük ve sansür ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de hiçbir haber mecrası, gazeteciliği bütün ilkeleriyle icra ettiğini öne süremez. Böyle bir iddia; onlarca haber mecrası ve yayının kapatılması, yüzlerce gazeteci ve yazarın yargılanıp ve tutuklanması gerçeği karşısında tutarsız olur. Ve “Siz ne yapıyorsunuz ya da ne yapmıyorsunuz da kapatılmıyorsunuz?” sorusuna meşruiyet kazandırır. İnternette gazeteciliğin, çarpık sermaye (ve ideolojik angajman) takıntılarından önemli ölçüde kurtulma olanağı sağladığı, bağımsız/özgür gazetecilik açısından tayin edici bir gerçek. Ancak yayınlarımızın temel yaklaşımlarını değiştirmemekle birlikte, “hayatta kalma”nın bu dönemin temel önceliklerinden olması nedeniyle, demokratik bir ülkede kullanacağımız bazı kelimeleri yayınlardan esirgediğimiz de bir gerçek. “Ne yapmıyoruz da hayatta kalıyoruz” sorusunun yanıtı ölçüsünde otosansür olduğunun kabulü, gerçeğin ifadesi olmasının yanı sıra şeffaflığın da bir gereği.

Online mecralardaki haberleri hukuki yollarla engelletmek kolay bir işleme dönüştü. Yayınınızda şu ana kadar kaç haber engellendi? Engellemelerle ilgili size yapılan hukuki bilgilendirmelerin temel özellikleri nelerdi? Hangi konular ileri sürülerek engelleme yapıldı?

“Hukuki” yollarla değil “yasal” yollarla demeyi daha uygun buluyorum. Hukuk, “hak” kavramını ve “adil” olmayı da içeriyor, Türkiye’deki yayınlar ise “yasalara” yazılan yollarla engelleniyor, “hukuki” olarak değil.

Engellenen haberleri artık sayamıyoruz. Binleri bulmuştur tabii. Hukuki bilgilendirmenin düzenli olmayan düzeninde, sulh ceza hâkimliklerinin tebligatları var. Ancak temel mekanizmayı; sulh ceza hâkimlikleri ve (yargı kararı olmadan da) idarenin (eskiden TİB, sonra BTK) Erişim Sağlayıcıları Birliği’ne engellenen içeriklerin listesini göndermesi ve birliğin bu içerikleri ilgili sitede yayından kaldırması oluşturuyor. Çoğu zaman erişimi engellenen haber ve yazıları haftalar, aylar sonra tesadüfen öğreniyoruz. Son dönemde Erişim Sağlayıcıları Birliği online olarak ya da bizzat ziyaret ederek engellenen içeriklerin listelerini paylaşıyor. Son olarak T24’ü ziyaretinde (Nisan 2019) 268 adet içerik hakkında (daha) alınan engelleme listesini paylaştı.

Hangi konuların engellendiğine ilişkin alan, alabildiğine geniş. İhale süreçlerine ilişkin iddia ve gelişmeleri içeren haberlerden kimi iddianame ve açıklamaları sadece yansıtmaktan ibaret haberlere kadar çok geniş bir engelleme yelpazesi var. “Özel hayatın ihlali” iddiasıyla engellenen haberler kategorisi ise epey geniş bir alanı oluşturuyor. 5651 sayılı yasaya göre, “özel hayat ihlali” iddiasının öne sürüldüğü durumlarda, sulh ceza hâkimliklerinden önce idarenin bile engelleme yetkisi bulunuyor. 

Yayın olarak bu tarz engellemelerde sizin tavrınız ne oluyor? Karşı dava açıyor ya da haberin farklı yollarla okuyucuya/izleyiciye ulaştırılması için çalışmalar yapıyor musunuz?

Karşı dava açtığımız oldu. Ancak binleri bulan engellemelerin hepsinde karşı dava açmak, ciddi bir avukat ekibi, mesai ve büyük bir bütçe gerektiriyor. Böyle bir imkâna sahip değiliz. Engellenmiş bir haberi farklı yollarla yayınlama ise “mahkeme kararına direnerek yerine getirmemek”ten kesinlik ölçüsünde mahkûmiyet getiriyor, ki öyle aldığımız bir ceza var. “Şu haber yasaklandı” türünde haberlere de engelleme getirildiği oluyor.
Bu arada hâkimlikler ve idare, yayıncıdan görüş/savunma almadan engelleme yapıyor, yayıncı için itiraz ise daha sonra öngörülüyor. Yani yasaklamayı önceleyen bir düzen var.

Kurumunuzdaki -başta gazeteciler olmak üzere- çalışanların dijital güvenliğine dair çalışmalar yapıyor musunuz? Dijital güvenlik eğitimi gibi çalışmalarınız oldu mu ya da dijital güvenlik altyapınız var mı? Yoksa sebepleri nelerdir?

Dijital güvenlik konusundaki T24 olarak en önemli yönelimimiz, gelişkin/sağlam olduğunu öngördüğümüz güvenlik duvarlarına sahip hosting kuruluşları üzerinden yayın yapmak. Bu nedenle uzun süre Amazon üzerinden yayın yaptık, ancak yüksek maliyetli olduğu için yakın zamanda Microsoft (Azure) hostingine geçtik. T24 içinde de, hesap/panel şifrelerini sık değiştirme/sınırlama gibi uygulamalar yapıyoruz. “Çalışanların dijital güvenliğine ilişkin” özel bir çalışmamız olmadı. Yahoo üzerinden kurumsal mail adresi veriyoruz, ancak isteyen dilediği adresi kullanabiliyor.
Neden vermiyoruz? Çalışanların kişisel güvenlikleri konusunda bilgili oldukları varsayımı, zaman ve bütçe kısıtları…

RTÜK ve BTK üzerinden yapılacak online alandaki sansürün genişletilmesine dair yasa yürürlüğe girmek üzere. Bu çalışmaların sizi etkileyeceğini düşünüyor musunuz? Sizin bu çalışmalara dair bir hazırlığınız var mı? 

Televizyon kuruluşlarında etkisi olacaktır, ancak internette çok özel bir etkisi olacağını sanmıyorum. Zira şu anda yargı kararına bile gerek olmadan içerik engellenebiliyor. Mesela Yargıtay’ın bile ölçüleri konusunda değişik içtihatlar koyduğu, tespitinde zorluk olan “müstehcenlik”, 5651 sayılı yasada “katolog suç” sayılıyor ve “müstehcen” olduğu düşünülen bir içerik idare tarafından yargı kararına gerek olmadan engellenebiliyor. Mevcut yasada savunma da almadan içerik engelleme, sitelerin yayınına sürekli son verme imkânları mevcut. Vaziyetimiz bu.

Ali Duran Topuz – Gazete Duvar Genel Yayın Yönetmeni

ali toğuz

Online yayıncılık uzun bir süre ana akım medyaya alternatif bağımsız yayıncılığın sesi olarak konumlandırıldı. Ancak internet alanına gelen yasaklamalarla beraber internetin sağladığı özgürlük alanı da tartışılmaya başladı. Siz online bağımsız yayıncılık, özgürlük ve sansür ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Online yayıncılık, konvansiyonel yayıncılığa göre daha az maliyetle daha çok iş üretme kabiliyeti sağladığından ilk zamanlarda alternatif-yansız-çıkarsız-etik yayıncılık için umut vaat etti. Halen de ediyor fakat bir alan oluştuğunda, hele de o alan kimi özgürlük imkanları da sağlıyorsa, devletlerin ve bugün için eş önemde olacak biçimde büyük şirketlerin dikkatini çekmesinden daha doğal bir durum yok. Bugün için hem büyük şirketler hem de kimi zaman büyük şirketlerle işbirliği içinde kimi zaman çatışma içinde de görünse devletler bağımsız yayıncılık imkanları kendi plan, strateji ve çıkarları doğrultusunda sınırlamaya, yanına çekmeye ve olmadı bastırmaya çalışıyor.

Online mecralardaki haberleri hukuki yollarla engelletmek kolay bir işleme dönüştü. Yayınınızda şu ana kadar kaç haber engellendi? Engellemelerle ilgili size yapılan hukuki bilgilendirmelerin temel özellikleri nelerdi? Hangi konular ileri sürülerek engelleme yapıldı?

Kaç habere engelleme geldiğini bilmiyorum, talep 100’ün üstünde ama her talebe uymadık. Esasen pek bir hukuki bilgilendirme yapılmıyor. Hem TİB hem de mahkemeler, engelleme kararını gerekçelendirme ihtiyacı duymuyor. Parlamento komisyonunda yapılmış bir konuşmaya, çağdaş sanat terimleriyle yazılmış bir film eleştirisine, hatta başka bir siyasetçiye yönlendirilmiş eleştiri kendisine yönlendirilmiş gibi başvuran herhangi bir kimsenin talebine binaen engelleme gelebiliyor.

Yayın olarak bu tarz engellemelerde sizin tavrınız ne oluyor? Karşı dava açıyor ya da haberin farklı yollarla okuyucuya/izleyiciye ulaştırılması için çalışmalar yapıyor musunuz?

Yayına başladığımız ilk dönemde, ekonomik gücümüz de hayli sınırlı olduğu için mahkeme kararı ve TİB taleplerine doğrudan uyduk. Fakat bir süredir hukuki gerekçe yoksa veya zayıfsa uymayarak itiraz etme yolunu seçiyoruz. Legalizmi esas olarak aldığımız için haberin şeklini, kılığını değiştirerek ya da başka bir yöntemle sunma yoluna gitmiyoruz.

Kurumunuzdaki başta gazeteciler olmak üzere çalışanların dijital güvenliğine dair çalışmalar yapıyor musunuz? Dijital güvenlik eğitimi gibi çalışmalarınız oldu mu ya da dijital güvenlik altyapınız var mı? Yoksa sebepleri nelerdir?

Dijital güvenlik açısından kısmi tedbirlerimiz var, yani bir altyapımız var. Fakat eğitim almak ve benzeri yollara gitmiş de değiliz. Sebebi basit: Doğrudan içerik/haber üretimi dışındaki işlere ayırabileceğimiz bütçe çok sınırlı.

RTÜK ve BTK üzerinden yapılacak online alandaki sansürün genişletilmesine dair yasa yürürlüğe girmek üzere. Bu çalışmaların sizi etkileyeceğini düşünüyor musunuz? Sizin bu çalışmalara dair bir hazırlığınız var mı?

Esasen şu anda iktidarın ve şirketler dahil büyük güçlerin isteyip ya da talep edip de yapamayacağı hiçbir şey yok. Şu anda gelen düzenleme, video-web tv alanında (küresel şirketleri de hesaba katarak) mevcut hukuki boşluğu doldurmayı amaçlıyor ağırlıklı olarak. Tabii boşluk doldurmak demek, sansür-baskı mekanizmalarını güçlendirmek demek. Bunlara karşı özel hazırlık yapma imkanımız da bulunmuyor, mevcut (çok zayıflamış ve güvenirliğini yitirmiş de olsa) hukuki mekanizmaları çalıştırmaya gayret etmek başka.