Diyarbakır’da güzel şeyler de oluyor

Diyarbakır’da kayyım sonrası kültür sanat hayatının kuraklaşmasına kent içinden ve dışından müdahale var. Yeni alanlar oluşmasına katkıda bulunan girişimlerden biri de Kültür İçin Alan projesi. Projenin Diyarbakır ayağının koordinatörü Övgü Gökçe Yaşa, “Büyük bir sessizlik ortamından bahsedecekken son 6-7 ayda ciddi bir hareketlenme görmeye başladık” diyor.


ÖZKAN KÜÇÜK

Alternatif kültürel çalışmalara zemin olan belediye kültür merkezleri ve destek olanaklarının kayyım atamaları sonrasında yitirilmesiyle birlikte Diyarbakır’da zayıflayan kültür sanat çalışmalarının tekrar nasıl ve ne şekilde güçlenebileceği merakla takip ettiğimiz bir konu.

Kültürel çalışma alanlarının daralması, belediye kadrolarından atılan sanatçıların işsiz kalması ve mekân olanaklarının yitirilmesiyle Diyarbakır’daki kültür sanat çalışmalarında belirgin bir zayıflama gözlemleniyordu.

OHAL’den bugüne, son iki yıl içerisinde bazı kurumlar kendi olanaklarıyla çalışmalarını sürdürerek küçük de olsa yeni çalışma alanları ortaya çıkardı. Güncel sanat mekanı Loading, bir sanat kolektifi olan Merkezkaç’ın çalışmaları, ihraç edilen Diyarbakır Şehir Tiyatrosu oyuncularının kurduğu Amed Şehir Tiyatrosu’nun etkinlikleri bunlardan bazıları…

Bunun yanı sıra Alman Goethe Enstitüsü tarafından bu yıl başlatılan, Fransız Kültür Merkezi, İsveç Konsolosluğu ve ve Hollanda Büyükelçiliği’nin katkılarıyla, Anadolu Kültür ve İKSV işbirliğiyle bir konsorsiyuma dönüşen Kültür İçin Alan projesi aracılığıyla yapılan çalışmalar ise kente yeni bir hareketlilik kattı.

Diyarbakır, Gaziantep ve İzmir’de kültürel alana katkı sağlamak için kurulan Kültür için Alan projesinin bir parçası olan Mikro Finans Destek Programı’yla Diyarbakır’da bu yıl toplam 11 projeye destek verildi.

Böylece müzikten tiyatroya, sinemadan dansa kadar sanatın her dalında sürdürülebilirliği olan kültürel çalışmalar başlatıldı. Ayrıca masal araştırma ve masal anlatıcılığı eğitimleriyle bir tiyatro oyununun prodüksiyonu için destek sağlandı.

Kültür İçin Alan projesinin Diyarbakır ayağını koordine eden Diyarbakır Sanat Merkezi program koordinatörü Övgü Gökçe Yaşa ile bu çalışmalar hakkında yaptığımız söyleşiye geçmeden önce, bu çalışmalardan bazılarının proje yürütücülerinin fikirlerini aktaralım.

Yaratıcı Hareket ve Dans Terapisi Eğitici Eğitimi

Tango MED Dans Sanat ve Spor Derneği, bölgede özellikle dezavantajlı gruplarla çalışmış dans eğitmeni, psikiyatr, psikolog, psikolojik danışmanlarla sivil toplum kuruluşlarında dezavantajlı gruplarla çalışmış profesyonelleri, yaratıcı hareket ve dans terapisti Marcia Plevin ve Tiziana Giansante’yle Yaratıcı Hareket ve Dans Terapisi Eğitici Eğitimi’nde bir araya getiriyor.

Derneğin kurucularından Kemal Işık yaptıkları çalışmayı şöyle aktarıyor: “Dans terapistinin eğitiminde bir yandan yaratıcı hareket, dans terapisinin teorisi ve işleyiş prensipleri, bir yandan da psikoloji ve psikoterapi öğelerinin olması önemlidir. Katılımcılar bu eğitimle kendi alanlarında çalışmalar yürütürken dezavantajlı gruplarla daha etkili çalışma yöntemleri de elde ediyor.’’

Umut Çocuk Korosu

Rengarenk Umutlar Derneği ise Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yaşanan çatışmalardan etkilenen çocuklarla Umut Çocuk Korosu adlı bir müzik çalışması yürüttü. Projenin yürütücülerinden Hüseyin İzgi, Umut Çocuk Korosu projesi ile Sur’un hem çok kültürlü yapısının süzülmüş halinin bir performansla gösterilmesini hem de yaşanan çatışmaların ardından çocuklardaki travmanın, bir ürün çıkarmak vesilesiyle birlikte atlatılmasına yardımcı olmak istediklerini dile getiriyor.

Amed ŞT’den çocuklar için tiyatro festivali

Programın faydalanıcılarından biri olan Amed Şehir Tiyatrosu, programdan aldığı destekle geçtiğimiz haziran ayında Çocuk Tiyatro Festivali’ni gerçekleştirdi. Festival bünyesinde beş gün boyunca 65 çocukla kukla yapım, fotoğraf, drama ve mim atölyeleri gerçekleştirildi. Ayrıca üç gün boyunca gösteriler yapıldı. Gerçekleştirilen etkinlik ve atölyeler arasında; beş çocuk oyunu ile 580 kişiye, dört atölye ile 65 çocuğa, Ma Music Çocuk Orkestrası konseriyle 300 kişiye, çocuk çalışmaları seminerleriyle de 40 kişiye ulaşıldı.

Öte yandan gelecek sezona hazırladıkları Moliere’in Tartuffe adlı oyununa da prodüksiyon desteği aldıklarını söyleyen Amed ŞT oyuncularından Yavuz Akkuzu, bu gibi desteklerin ayakta kalmak kadar, yapmakta oldukları çalışmaları sürdürmek açısından da önemine dikkat çekiyor.

Özel tiyatroların sadece bilet parasıyla ayakta durmasının çok zor olduğunu söyleyen Akkuzu, 30 yıla yakın geçmişi olan bir tiyatro grubu olarak sürekli proje ürettiklerini, destek olunduğunda birçok projeyi yürütebileceklerini sözlerine ekliyor.

amed2

Övgü Gökçe Yaşa: “Kültür sanat alanında yeni bir hareket imkânı oluştu’’

Diyarbakır Sanat Merkezi (DSM) program koordinatörü Övgü Gökçe Yaşa aynı zamanda Kültür İçin Alan programının Diyarbakır ayağını da koordine ediyor.

Bir Anadolu Kültür iştirakı olarak 2002 yılından beri Diyarbakır’da faaliyet gösteren DSM, gerçekleştirdiği etkinlikler kadar ortaya çıkardığı işbirlikleri ve yürüttüğü projelerle de Diyarbakır’ın kültür sanat hayatında önemli bir yere sahip.

Kültür İçin Alan programının Diyarbakır ayağını da yürüten merkezin  koordinatörü Övgü Gökçe’yle hem bu projeyi hem de kentte kültür sanat alanında yaşanan güncel sorunları konuştuk.

Kültür İçin Alan projesinin yola çıkışı nasıl oldu?

Kültür İçin Alan, Alman Dışişleri Bakanlığı’nın girişimiyle Goethe Enstitüsü tarafından kültürel altyapı çalışmalarına destek vermek amacıyla başlatılan bir proje. Her biri kendi bölgelerinde merkezî bir öneme sahip olan İzmir, Antep ve Diyarbakır’ı desteklemek üzere yola çıkıldı.

Özellikle Avrupa’yla olan işbirliklerini arttırma ve yerelde kültürel altyapıyı destekleme amacıyla yola çıkan bu programa zamanla Goethe’nin yanı sıra, Fransız Kültür ile İsveç ve Hollanda başkonsoloslukları da dahil oldular. Böylece bu bir Avrupa işbirliği konsorsiyumu haline geldi. Türkiye’den paydaşları ise Anadolu Kültür ve İKSV.

Proje ne zamandan beri faaliyet gösteriyor?

Projenin yola çıkışı son iki yılda Türkiye’nin dışişlerinin iniş çıkışları nedeniyle zaman zaman sekteye uğradığı için uzun sürdü.

Projenin ilk olarak başlatılan programı 2018’in başlarında üç kentte küçük ölçekli kültür sanat kurumlarını ve bireysel olarak sanatçıları desteklemek üzere Mikro Finans Destek Programı adı altında başladı. Mart ayında çağrıya çıkıldı ve desteklenen çalışmalar Mayıs’tan itibaren başladı. Etkinliklerin takvimi Ekim 2018 sonunda tamamlanacak. Yürüyen projelerin çoğunun final etkinlikleri de ekim ayında olacak. Dolayısıyla Diyarbakır’da eylül-ekim aylarında kültürel etkinliklerle ilgili hareketli bir dönem yaşayacağımızı söyleyebilirim.

Diyarbakır’da daha çok hangi çalışmalara ağırlık verildi?

Daha çok etkinlik boyutundaki projeler desteklendi. Ancak bunların içinde eğitim programları, küçük festivaller ve atölyeler de var.

Programın yerelde sürdürülebilirlik, farklı izleyici kitlelerine erişim, işbirlikleri ve kültürel altyapının desteklenmesi gibi belirli öncelikleri vardı.

Diyarbakır özelinde kurumların zaten kendi sınırlı imkânlarıyla ve müthiş bir özveriyle yapageldikleri çalışmaları daha uzun vadeli düşünerek projelendirdiklerini gözlemledik.

Burada büyük ölçüde mekânsız kalan bir kültür sanat ortamı olduğunu düşünürsek, kurumların önemli bir kısmının kendi gelecekleri için eğitici eğitimi odaklı ve içerik potansiyellerini geliştirmeye yönelik faaliyetler yapmak konusunda özel çaba harcadıklarını gözlemledik. Diyarbakır’daki projeler; her kurumun kendi hedef kitlesine yönelik düzenlediği etkinliklerin yanı sıra belli alanlarda uzmanlaşmaya katkı sağlayabilecek temel atölyeler de içeriyor.

Tiyatro, müzik, dans, sinema, fotoğraf ve edebiyat alanlarında yapılan etkinlikler, gelecekte bu alanda çalışabilecek insanların motivasyonunu ve eğitim ihtiyaçlarını karşılayacak atölyeler de içeriyor.

Tüm başvurularda geleceğe dönük işbirlikleri de ön plana çıkıyor. Bu desteklerin bugün için bazı etkinliklere yaradığı kadar, geleceğe dönük çalışmalar için de bir motivasyon sağladığını, Türkiye’nin diğer kentleri ve Avrupa’yla doğabilecek yeni ilişkilere de kapı açtığını söyleyebiliriz.

Programın yapılan etkinlikler dışında ne gibi katkıları oldu sizce?

Kurumların zaten benzer çalışmalar yapıyor olsalar da proje kapsamında belirli bir bütçeyle yaptıkları çalışmalarını daha sistemli yapabildiklerini ve yöntemlerini geliştirdiklerini gözlemliyoruz. Bu desteğin projelerin uygulanması konusunda yeni deneyimlere katkı sağladığı da görülüyor. Bir bakıma bu kurumların kendi çalışmalarına yön verebilecekleri bir hareket alanı ve proje yönetiminin her aşamasına dair bir deneyim de oluşmuş oldu.

Bu anlamda Kültür İçin Alan’ı sadece bir finansal destek projesi olarak düşünmemek gerek; bu çalışma başlıklarından yalnızca biri. Kültür için Alan bir işbirliği programı ve yola çıkış amacına uygun olarak kültürel altyapıyı geliştirmeye katkıları da var. Zaman içinde bu şehirlerde İstanbul’dan kurumlarla da yeni işbirlikleri imkânları doğacağını görüyoruz, bu konuda bir ilgi var.

Kurumların yaptıkları çalışmaları projenin gerekleri doğrultusunda belgelemeleri bile arşivlemeyle ilgili daha önce sistematik olarak yapılmayan bir çalışmanın düzenli hale gelmesini sağlıyor.

Programa yapılan başvurulardan yola çıkarak ne gibi ihtiyaçlar gözlemlediniz? İhtiyaçlar nasıl ortaya çıkıyor?

Önerilen çalışmaların hepsi kurumların ilişkide bulundukları kitleler tarafından talep edilen ihtiyaçlardan yola çıkıyordu. Örneğin çocuk kurumlarında çocukların daha sistemli ve nitelikli sanat eğitimi almaları bir ihtiyaç olarak görüldüğü için buna olanak sağlayan projeler geldi ve Avrupalı ortaklardan oluşan destekleme kurulu da kararını bu yönde verdi.

Diyarbakır’da yapılagelen bazı çalışmaların son iki yılda kesintiye uğraması, yeni ihtiyaç alanları doğurdu. Örneğin kentte açılan sergilerin durduğu bir döneme paralel olarak güncel sanat alanında kurulan ve inisiyatif geliştirerek etkinlikler ya da atölyeler yapmaya başlayan Loading ve Merkezkaç gibi kolektifler görünür oldu.

Kültür alanında neden sonuç ilişkileri öngörülemeyebilecek şekilde ilerliyor. Bazen çok olumsuz bir resim, olumlu gelişmelere yol açabiliyor. Hayatta kalma çabasıyla kurumlar yeni stratejiler geliştirebiliyorlar. Ve aslında biz büyük bir sessizlik, bir çölleşme ve hareketsizlik ortamından bahsedecekken -zira iki yıldır kültürel alanın tüm ülkede çok daraldığını biliyoruz- özellikle Diyarbakır’da son 6-7 ayda ciddi bir hareketlenme görmeye başladık.

Bu hareketlenme zaten olmakta olan bir şeydi. Kültür İçin Alan bunun daha sistemli, daha rahat ve ayaklarını daha yere basarak gerçekleşmesine katkı sunacak gibi duruyor.

Kültür için Alan projesi devam edecek mi?

Kesin olmamakla birlikte Kültür İçin Alan ekibi seneye de devam edebileceğini, daha fazla sayıda Avrupalı destekçinin katılımının söz konusu olabileceğini umuyor. Bu noktada programın önemli bir ayağı da iletişim sürekliliği ve görünürlük. Kültür İçin Alan web sitesinde tüm yerel kurumlara ilişkin profil sayfaları yer alıyor. Böylece belirli alanlarda çalışan sanatçıların ve sanat kurumlarının Avrupalı kurumlarla buluşabilecekleri daha fazla olasılık yaratılmış olacak.

Diyarbakır’da yaşanan mekân sıkıntısı ile ilgili gelişmeler var mı?

Maalesef önemli bir gelişme yok. Kültürel etkinlikler, birkaç kültür kurumunun ya da sendika ve odaların küçük salonlarında ya da kamusal alanlarda, örneğin kafelerde düzenleniyor. Ancak bu tür mekânlar yapılacak etkinlikleri küçük ölçekli olmaya zorlayan yerler.

Bizim şu an kimse tarafından sorgulanmaksızın göstermek isteyeceğimiz iyi bir film galası için AVM salonlarını kiralamak dışında bir olanağımız mevcut değil şehirde ne yazık ki. Nitekim Türkiye ölçeğinde gösterim yapan Başka Sinema ya da Kino Alman Film Günleri gibi programlar da bu yolu tercih etmek durumunda kalıyor. Bu çok masraflı bir şey, ayrıca Diyarbakır izleyicisi iyi filmler izleyebileceği nitelikli salonları özgürce kullanabilmek için AVM’lere mahkûm olmamalı.

Kültür sanat alanındaki çalışmalara dair gözlemlediğiniz diğer sorunlar neler? Nasıl yapmalı?

Sadece Diyarbakır’da değil, Türkiye’nin her yerinde kültür sanat çalışmaları yürütmek eskisine göre farklı sorunlar içeriyor artık. Kurumlar ve sanatçılar bir çalışma yaparken daha fazla kaygı taşıyor. Destek bulma kaygısından çeşitli şekillerde engellenme kaygısına kadar iki yıl öncesinde de var olan kaygılar artık daha fazla. Eskiden örneğin fotoğraf ve sinema çalışmalarında mülki amirliklerden daha rahat izin alınırdı ve izin alındıktan sonra büyük ölçüde başlarına bir şey gelmeyeceğini bilirdi insanlar; belli prosedürler işliyordu ve tahmin edilebilirlik vardı. Ama şimdi en büyük sorun tahmin edilemezlik.

Örneğin Hangi İnsan Hakları Film Festivali’nin, İstanbul’da yapıldıktan hemen sonra Diyarbakır’da yasaklanacağı beklenmiyordu. Artık beklenmedik bir şekilde ve gerekçesi takip edilemeyecek şekilde engellemeler yaşanıyor. Buna rağmen üretme ve etkinlik yapma refleksi genel olarak halen mevcut ve bir takım açık kapılar da halen var. Dolayısıyla bu süreçte de elden gelen şey, kültür sanatın paylaşımı için yapmakta olduğumuz şeyleri daha da güzel yapmaya devam etmek.