Dans et ki, dans edelim!

İran’da kadınların maruz kaldığı baskıcı uygulamalar ve yasaklar, başörtüsü zorunluluğunu başını açarak protesto eden Shaparak Shajarizadeh’nin 20 yıl hapse çarptırılmasının ardından, sosyal medyada paylaştığı dans videoları nedeniyle tutuklanan Maedeh Hozhabri vesilesiyle yeniden gündemde


Frisha R. *

Maedeh Hozhabri, 2001 yılında Tahran’da dünyaya gelmiş, parkur ve jimnastik eğitimi gören genç bir kadın. Birkaç sene önce, Beyonce gibi ünlü sanatçıların şarkılarının remixleriyle çektiği ve Instagram’da paylaştığı dans videosu büyük beğeniyle karşılanmıştı. Bir yıl içinde sosyal medya fenomeni haline gelen Hozhabri, sosyal medya hesaplarından yayınladığı videolar ve canlı yayınlar aracılığıyla takipçileriyle sohbet etti, bir yandan da pek çok sosyal medya fenomeninin yaptığı gibi makyaj ve kozmetik malzemelerini tanıttığı reklam videoları paylaşarak para kazandı, ki sosyal medya üzerinden paylaşılan bu tarz tanıtım videoları İran’da oldukça yaygın.

Maedeh Hozhabri sosyal medyada paylaştığı dans videoları nedeniyle devletin yoğun baskısı ve şiddetine maruz kaldı. Önce tutuklandı, ardından da tutukluluğu sırasında zorla çekildiği belli olan ve pişman olduğunu itiraf ettiği görüntüler, İran Devlet Televizyonu’nda yayınlandı.

Burada bir parantez açıp, bahsedilen itiraf videosuna dair mahkemenin koyduğu şerhten bahsetmek gerekir: Hozhabri’nin davasına bakan hakim, İran’ın Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) diyebileceğimiz Seda va Sima’ya, yayınlanmadan önce videoyu görmek istediğini iletmiş ve ancak yayın izni verdiği takdirde videonun televizyonda paylaşılabileceğini söylemişti. Ancak Seda va Sima, mahkeme izni olmadan, bir başka deyişle hukuksuz bir biçimde Hozhabri’nin sözde itiraf videosunu yayınladı.

Hozhabri’ye uygulanan şiddeti, İran’da süregiden sosyal medya üzerindeki devlet baskısından bağımsız düşünemeyiz elbette. İran devleti, pek çok internet sitesine ve sosyal medya ağına kısıtlamalar getirmekte. Ancak halk bu kısıtlamaları aşmak için çeşitli filtre kırıcı programlar ve devletin radarına takılmayan alternatif sosyal medya ve iletişim ağları kullanıyor.

İran Bilgi ve İletişim Teknolojileri Bakanı Mohammad Javad Azari Jahromi, katıldığı bir radyo programında Hozhabri’nin tutuklanmasının ardından Instagram’a uygulanması düşünülen kısıtlamayla ilgili konuşurken, sanılanın aksine bunun yeni bir haber olmadığını, sosyal medyada uygulanması düşünülen filtrelerin, 2002’den beri ‘kapalı kapılar ardında’ görüşüldüğünü söyledi.

Jahromi, Hozhabri’nin tutuklanmasını ve tutukluluk sonrası yayınlanan itiraf videosunu ‘doğal bulmadığını’ da belirtti. Bu tutuklamanın, son günlerde artan döviz kurları karşısında hızla değer kaybeden İran Tümeni’ni unutturmak için yapay bir kamuoyu oluşturma amacı taşıdığını iddia eden Jahromi, Hozhabri’nin itiraf videosuyla toplumun zihninin başka gündemlerle meşgul edildiğini belirtti.

Benzer yasak ve baskılar

Jahromi’nin iddiaları bir yönüyle doğruluk payı içeriyor olsa bile, Hozhabri’nin tutuklanmasının ardından gelen tepkilerin yapay bir kamuoyu olduğu söylenemez. Aksine sanatçılar, sosyal medya fenomenleri, halk ve hatta din adamları Hozhabri’nin tutuklanmasını protesto etmeye devam ediyor. Bu protestolar, İran’daki benzer yasak ve baskıları da gün yüzüne çıkarıyor.

Örneğin televizyonda siyasi tartışma programları hazırlayan ünlü sunucu Hala Khorshid Reza Rashid Pour, programında Hozhabri’nin tutuklanmasını adil bulmadığını belirtti. Şarkıcı Reza Sadeghi, popüler bir şarkısının sözlerini “Danset, korkma, biz de seninle dansediyoruz” şeklinde değiştirdi ve sosyal medya hesaplarında seslendirdi. İran’a yabancı olanlar için şunu belirtmek gerekir: İran televizyonunda şarkı söyleyebilmek ya da program yapabilmek için devlet izni gerekiyor ve pek çok sanatçı devlete muhalif olduğu için televizyona çıkamıyor. İran devleti tarafından program yapması yasaklanan ünlü sunucu Mahmoud Shahriari de sosyal medya hesabı üzerinden Hozhabri’nin tutuklanmasını protesto etti. Bir başka ünlü şarkıcı Fereidon Asraei, sosyal medya hesabından paylaştığı videosunda Seda va Sima’nın yasakçı zihniyetinden rahatsız olduğunu belirtti ve Hozhabri’ye destek mesajı iletti.

Belki de en şaşırtıcı tepkilerden biri, ünlü bir din adamının Instagram hesabından “Bizim dinimizi, imanımızı, düzenimizi parçalayan şey dans eden kadınlar değil, yanlış kararlar veren hakimlerdir” demesi oldu.

Popüler isimlerin bireysel tepkilerinin yanı sıra İranlı kadınlar da #beraghs_ta beraghsim (danset ki dansedelim) hashtagiyle İran’in en büyük kampanyalarından birine imza attı. Aynı zamanda hem İran’dan hem başka ülkelerden kadınlar, #dancingIsNotACrime (dansetmek suç değildir) hashtagiyle başlattıkları kampanyada, çektikleri dans videolarını paylaştı ve paylaşmaya devam ediyor.

Beyaz Çarşambalar, Devrim Caddesi Kızları ve başörtüsü zorunluluğu

Kadın hakları savunucusu ve yazar Masih Alinejad’ın Kasım 2017’de sosyal medyada başlattığı “Zorunlu kapanmaya hayır” kampanyası, kısa sürede İranlı kadın ve erkeklerin devletin zorunlu başörtüsü uygulamasına karşı çıktıkları barışçıl bir sokak ve sosyal medya protestosu haline geldi. Hâlâ devam eden Beyaz Çarşambalar’ adını taşıyan kampanyaya destek veren kadınlar, her çarşamba beyaz başörtüsüyle sokağa çıkıyor. Kadınlar, kamusal alandaki görüntülerini sosyal medyada da paylaşarak rejimin baskıcı uygulamalarına karşı seslerini yükseltiyor.

beyaz2018’in başlarında Beyaz Çarşambalar ilginç bir eyleme sahne oldu. Vida Movahhed adlı genç bir kadın, İngilab (Devrim) Caddesi’nde başörtüsünü açıp bir sopaya bağladı ve saatlerce bayrak gibi dalgalandırarak zorunlu başörtüsünü protesto etti. Movahhed’in birkaç saat sonra tutuklanması üzerine başka kadınlar da bu yöntemi kullanarak hem Movahhed’in tutuklanmasını hem de İran’daki baskıcı uygulamaları protesto ettiler. Bu protestolar, Devrim Caddesi Kızları adında yeni bir eyleme evrildi. Beyaz Çarsambalar’da olduğu gibi, kadınlar Devrim Caddesi’ne gidip başörtülerini çıkarıyor, polisin yoğun baskı ve şiddetine, tutuklanma riskine göğüs gererek Movahhed’in yaptığı gibi başörtülerini havada dalgalandırıyor,  kamusal alandaki bu görüntülerini sosyal medyada paylaşıyor.

Yazının başında bahsettiğim Shaparak Shajarizadeh de Devrim Caddesi Kızları olarak bilinen eyleme destek veren isimlerden biri. Shajarizadeh, 9 Temmuz 2018’de Instagram’da yayınladığı canlı videosunda 2 yıl hapis ve 18 yıl ertelenmiş hapis cezasına çarptırıldığını takipçilerine duyurdu. İran’daki yargı sisteminin adaletsizliğine değinen ve can güvenliği olmadığı için İran’dan kaçtığını söyleyen Shajarizadeh, “Bana verilen cezadan bile haberim olmadı, çünkü avukatım da tutuklanmıştı” dedi. Tahran Savcısı Abbas Jafari Dolat Abadi, 5 Temmuz’da İran Devlet Televizyonu’nda, adını anmadan, Devrim Caddesi Kızları eylemine katılan bir kadının hapis cezasının onaylandığını duyurmuştu. İran’daki hukuksuz tutuklamaları ve devlet eliyle “kaybedebilenleri” düşündüğümüzde, Shajarizadeh’in Instagram canlı yayınını, kendini olası bir ‘kaybetmeden’ korumak için kullandığını da söyleyebiliriz.

Shajarizadeh’in avukatı Nasrin Sotodeh ise aynı zamanda bir insan hakları savunucusu. Beyaz Çarşambalar ve Devrim Caddesi Kızları eylemlerinde zorunlu başörtüsünü barışçıl biçimde protesto ettiği için gözaltına alınan ya da tutuklanan kadınları savunan Sotodeh, “sistem karşıtı propaganda yaymak” da dahil olmak üzere çeşitli suçlamalarla karşı karşıya ve 13 Haziran’dan beri Tahran’daki Evin Cezaevi’nde tutuklu.

Devlet, kadınların gün geçtikçe artan eylemliliğini şiddet ve yıldırma yöntemleriyle bastırmaya çalışıyor. Aşağıdaki iki linkte, polisin zorunlu başörtüsü karşıtı eylemlere katılan ve barışçıl protesto haklarını kullanan kadınlara nasıl şiddet uyguladığı görülebilir.

https://www.facebook.com/iranintl/videos/1798010886903029/

https://www.youtube.com/watch?v=XTqVDIjspQw&feature=share

İran’da polis şiddetinin yanı sıra, hukuksuz gözaltı ve tutuklamalar da hız kesmeden devam ediyor. Shajarizadeh, Sotodeh ve tutuklu pek çok kadının davasından da anlayabileceğimiz gibi, barışçıl eylemlere katılan kadınlar, onları savunan avukatlar ve hatta sosyal medyadan destek veren takipçiler, her an benzer suçlama ve cezalarla karşı karşıya kalabilir. Ancak, İranlı kadınlar baskıcı rejime ve yasaklara karşı seslerini yükseltmeye devam ediyor. Sadece başörtüsü zorunluluğunu kaldırmak için değil. Devlet televizyonunda, konserlerde ya da sosyal medyada şarkı söyleyebilmek için. Dans edebilmek için. Eşlerinden izin belgesi almadan yurtdışına çıkabilmek için. Babalarından izin belgesi almadan evlenebilmek ya da eşlerinden izin belgesi almadan boşanabilmek için. Kürtaj yaptırabilmek için. Kamusal alanda sigara içebilmek için. Yanlarında bir erkek olmadan da nargile sipariş edebilmek için. Sokaklarda paten kayabilmek, bisiklete binebilmek, motosiklet sürebilmek için. Erkeklerle partilere ve pikniklere gidebilmek için. Stadyumda futbol izleyebilmek için.

Düdük var, bayrak var, sakal var, bıyık var

Düdük var, bayrak var, sakal var, bıyık var

Çünkü kadınların İran’da stadyumda maç izlemesi (de) yasak. Futbolla ilgilenen ve stadyumda canlı olarak maç izlemek isteyen kadınlar, yüzlerini boyayarak kadın olduklarını saklamak ya da sakal ve bıyık takarak erkek kılığına girmek zorunda. Eğer kadın oldukları anlaşılırsa, polis tarafından gözaltına alınıyorlar. Şimdiye kadar 35 kadın bu yüzden gözaltına alındı ve sorgulandı. Kaç kadının polise belli etmeden stadyuma girip maç izleyebildiği ise belirsiz.

Erkeklerle birlikte spor müsabakaları izleyebilmek gibi en basit hakların bile ellerinden alındığını söyleyen ve buna karşı mücadele eden İranlı kadınlar, yakın zamanda #estadiom_zanan (kadınların stadı) kampanyasını başlatarak sosyal medya üzerinden bu yasağa karşı seslerini yükseltmeye başladı. Kadınların bu mücadelesine destek vermek isteyen İranlı futbolcular da cumhurbaşkanıyla görüşmeye giderek kadınların stadyuma girme yasağının kaldırılmasını talep etti. Ancak yasağın kaldırılması söz konusu bile olmazken, İran İslami Cumhuriyeti’nin baskıcı uygulamalarına örnek oluşturacak nitelikte bir gelişme daha yaşandı: İran devleti, futbolcuların bu görüşme haberinin yurtdışına servis edilmesini yasakladı.

Sonuç yerine umutla

İran’da devlete ve İslami rejime yapılan en küçük eleştiri bile ağır cezalarla sonuçlanabiliyor. Böylesi bir psikolojik baskı altında yaşamak; kadın, erkek, genç, yaşlı demeden tüm İran toplumunu olumsuz yönde etkiliyor. Ancak devletin baskı ve yasaklarına en çok kadınlarla LGBTİ+’ların maruz kaldığını söylemek yanlış olmaz. Sadece İran’da değil, dünyanın her yerinde. Aynı şekilde bu yasaklara en çok ses çıkaranlar, baskıları görünür kılanlar, son zamanların en etkili toplumsal ve siyasal eylemlerini örgütleyenler de yine kadınlar. Sadece İran’da değil, dünyanın her yerinde. Bu nedenle sonuç cümlesi olarak, herkesin cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi farkı olmaksızın, eşitçe ve özgürce yaşayabilecekleri bir dünya dileğiyle.

Çeviri: Elif Sarı

*Benzer baskılar yüzünden İran’ı terk etmek zorunda kalmış ve bir gün ülkesini özgür görmeyi hayal eden genç bir kadın