Daha yüksek sesle barış talep etmeye devam

Afrin harekâtına dair savaş karşıtı sosyal medya paylaşımları nedeniyle aralarında yazarların, gazetecilerin de yer aldığı kapsamlı gözaltı operasyonları ve ardından gelen tutuklamalar da ifade özgürlüğüne karşı başlatılmış bir ‘savaş’ niteliğinde…


Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Suriye’nin kuzeybatısında yer alan Afrin bölgesinde Zeytin Dalı Harekâtı adı altında 20 Ocak’ta başlattığı ve hedefini, “PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ’a (IŞİD) mensup teröristleri etkisiz hale getirmek” olarak açıkladığı operasyona paralel olarak Türkiye sınırları içinde de başka bir operasyon süregidiyor: Afrin harekâtına dair savaş karşıtı sosyal medya paylaşımları nedeniyle aralarında yazarların, gazetecilerin de yer aldığı birçok isme yönelik gözaltı operasyonları ve ardından gelen tutuklamalar da ifade özgürlüğüne karşı başlatılmış bir ‘savaş’ niteliğinde.  

Harekâtın başlamasından bu yana, yani beş günde barış yanlısı sosyal medya paylaşımları yüzünden gözaltına alınan en az 150 ve tutuklanan 22 kişi, “terör propagandası ya da yalan haber yaymakla” suçlanıyor. Özetle barış yanlısı olmak, terör propagandası yapmak anlamına geliyor.

Oysa Türkiye’nin 15 Ağustos 1945 gün ve 4801 no’lu kanunla onayladığı Birleşmiş Milletler (BM) Sözleşmesinin 1/2 maddesine göre “Milletler arasında, milletlerin hak eşitliği ilkesine ve kendi kaderlerini kendilerinin tayin hakkına saygı üzerine kurulmuş dostane ilişkiler geliştirmek ve dünya barışının sağlamlaştırılması için elverişli her türlü diğer önlemleri almak”, BM’nin amaçlarından birisi.

Sözleşmenin 19. Maddesinde ise “Herkes, kimsenin müdahalesi olmaksızın istediği düşünceye sahip olma hakkına sahiptir” deniyor. Maddenin ikinci fıkrası ise şöyle: “Herkes, düşüncelerini açıklama hakkına sahiptir; bu hak, herkesin ülkesel sınırlara bağlı olmaksızın her çeşit bilgiyi ve fikri sözlü, yazılı ya da basılı biçimde, sanat eserleri biçiminde ya da kendi seçeceği herhangi bir biçimde araştırma, edinme ve iletme özgürlüğünü de içerir.”

Türkiye’nin 2003 yılında AKP iktidarında imzaladığı 16 Aralık 1966 tarihli BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye göre de her türlü savaş propagandasının yasalar tarafından yasaklanmış olması gerekiyor, barış propagandasının değil. Sözleşmenin 20. maddesinde, “Her türlü savaş propagandası yasalarla yasaklanır” ifadesi yer alıyor. Maddenin ikinci fıkrasında ise “ulusal, ırksal ya da dinsel nefretin ayrımcılık, ya da şiddete kışkırtma şeklini alacak biçimde savunulması yasalarla yasaklanır” deniyor.

Sözleşmede, yapılabilecek kısıtlamalar ise şöyle düzenlenmiş durumda: “3. Bu maddenin 2. fıkrasında öngörülen hakların kullanılması, özel bazı görev ve sorumlulukları da beraberinde getirir. Dolayısıyla, bunlara bazı sınırlamalar da konulabilir; ancak, bu sınırlamaların yasalarda öngörülmüş olması ve; (a)başkalarının haklarına ve şöhretine saygı bakımından ve; (b) ulusal güvenliğin, kamu düzeninin ya da kamu sağlığı ve genel ahlakın korunması bakımlarından gerekli olması zorunlu olmalıdır.”

Harekâtın başlamasının ardından, önce sosyal medyada barış yanlısı paylaşım yapanlara karşı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamayla gözdağında bulunuldu. “Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun aziz milleti adına Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından PKK/PYD ve DEAŞ unsurlarına yönelik yürütülen operasyonla ilgili terörü ve terör örgütlerini övücü ve toplumu yanıltıcı mahiyette gerçeğe aykırı haber ve sosyal medya paylaşımları takip edilmekte gerekli tespitler yapılmaktadır. Bununla birlikte; Terör örgütlerine destek ve provakasyon amaçlı gösteri veya taşkınlık yapanlar hakkında, Cumhuriyet Başsavcılığımızca iletişime geçilerek alınacak talimatlar doğrultusunda yasal gereğinin yapılması için ilgili kolluk birimleri bilgilendirilmiştir. Bu meyanda yürütülen soruşturma kapsamında suç unsuru taşıyan paylaşımlara ilişkin tespitler devam etmektedir” ifadelerinin yer aldığı açıklamanın ardından Kütahya, Mardin, Diyarbakır, Muş, Muğla, Ankara, İzmir, Van, Ağrı, Mersin, Iğdır, Şanlıurfa, Bingöl ve Ardahan başsavcılıkları tarafından da soruşturmalar başlatıldı.

Yazar, gazeteci ve HDP’li yöneticilerin fazlalığının dikkat çektiği soruşturmalar kapsamında tutuklananlar arasında emekli öğretmen de var, Kadıköy’de yapılan protesto eylemine katılanlar da, hak savunucuları da…

Şu anda gözaltında olan isimlerden biri ise Artı TV Ankara Temsilcisi Sibel Hürtaş. Afrin harekâtı kapsamında sosyal medya paylaşımları ve yaptığı haberler sebebiyle gözaltına alınan Hürtaş’ın avukatı Nuray Özdoğan, Hürtaş’ın cezalandırma maksatlı gözaltında tutulduğunu belirtiyor. Hürtaş’ın paylaşımlarının haber maksatlı olduğu, görüşünü yansıtmadığı, ayrıca basın özgürlüğü, haber edinme ve verme haklarının ihlal edildiği gerekçeleriyle gözaltına itiraz ettiklerini söyleyen Özdoğan, itirazın soruşturma devam ettiği için reddedildiğini belirtiyor. “Oysa her şey ortada, delil karartma durumu da yok. Hürtaş ifadesi alınıp serbest bırakılmalı” diyen Özdoğan, Afrin harekâtı kapsamında sosyal medya paylaşımları nedeniyle gözaltına alınan ve tutuklananların da en temel haklarını kullandıklarını söylüyor: “Barış talebi en temel haktır, savaş propagandası hakkı diye bir şey olamaz. Barış talebi her şeyden önce uluslararası hukukta tanımlı. Bu şekilde cezalandırmak bizim mevzuatı da ihlal eder. Bu hukuksuzluğa karşı barış talebi hakkının kullanımı konusunda meşru zeminde daha fazla ses yükseltilmeli.”

Aralarında eski bakan, milletvekili, yazar, aydın, yönetmen, oyuncu, senarist, gazeteci, sivil toplum örgütü ve kadın kurumları temsilcilerinin bulunduğu 170’i aşkın isim tam da Özdoğan’ın dediği gibi seslerini savaşa karşı yükseltenlerden. Zülfü Livaneli, Rakel Dink, Fatma Bostan Ünsal, Gençay Gürsoy, Levent Tüzel, Ece Temelkuran, Şanar Yurdatapan, Deniz Türkali, Ertuğrul Günay, Esra Arsan ve Necmiye Alpay’ın da aralarında olduğu isimler Afrin operasyonunun durdurulması için imzaladıkları ve meclisteki tüm milletvekillerine e-posta yoluyla gönderdikleri mektupta şunları dile getiriyor:

“Biz aşağıda imzası bulunan yurttaşlar, elinizdeki yetki ve taşıdığınız sorumluluk nedeniyle milyonlarca insanımız adına size sesleniyoruz.
Ülkemizde ve bölgemizde savaş değil sulh ve sükûn istiyoruz. Sınırlarımızı korumanın ve beka sorunu yaşamamanın en iyi yolunun karşılıklı dostluk ve iyi komşuluk bağlarını güçlendirmek olduğuna inanıyoruz. Güvenliğimizin milyarlara mâl olan silahlanmayla, gencecik insanların yaşamı pahasına ve on binlerce aileyi yersiz yurtsuz bırakacak bir savaşla değil, karşılıklı müzakere ve işbirlikleri üzerinden sağlanacağını, üstelik bunun mümkün olduğunu, tecrübe ile biliyoruz.
Türkiye’ye bir tehditte bulunmayan, Suriye toprağı olan Afrin’e silahlı müdahalenin bölgemize ve ülkemize barış ve güvenlik değil, daha büyük sorunlar, yıkım ve acı getireceğini, Kürt yurttaşlarımızı da yürekten yaralayacağını biliyoruz.
Ortadoğu’yu bir vekalet savaşları cehennemine çevirmiş olan yabancı devletlerin oradaki askerî varlıkları bile uluslararası hukukun ihlaliyken, onların arasına katılmak gibi bir niyet ve bu yönde atılacak adımlar ülkemizi sadece hüsrana uğratacak, on yıllarca telafisi mümkün olmayacak toplumsal, siyasal, ekonomik ve insanî kayıplara yol açacaktır.
Yurttaş kimliğimiz ve sorumluluğumuzla, halkımızın ve tarihin önünde siz yetki sahiplerini uyarıyor, sesimize kulak vererek sağduyulu davranmaya, savaşı derhal durdurmaya ve sorunu diyalogla çözmeye davet ediyoruz.”

En temel haklardan olan ifade özgürlüğüne sahip çıkmaya, daha yüksek sesle barış talep etmeye devam…